609
bir futbol müsabakası için evin içinde zıp zıp zıpladığım son maçtır. öncesi için örneği çoktur, şimdi sıralamaya kalksam yazı amacının dışına çıkar.
2013-2014 sezonu uefa şampiyonlar ligi 6. hafta müsabakası olan ve iki gün süren bu maçın ilk gününde (10 aralık) kar başlayana kadar nispeten dengeli bir oyun vardı. juventus orta sahayı ele geçirmemize izin vermiyor, biz ise onların pozisyona girmelerine müsaade etmiyorduk. sonra sulu sepken mi buzlu kar mı ne olduğunu tam anlayamadığımız bir yağış başlayıp da saha bembeyaz olunca portekizli hakem maçı durdurdu. maç ertesi gün gündüz saatinde oynanacak dediler. kapattık yattık.
ertesi gün (11 aralık) işten izin alıp erkenden eve geldim. kaldığı yerden tekrar başlayan maçı, beşiktaşlı eşimle beraber izlemeye başladık. benden dolayı yükseleni sarı-kırmızı olan eşim her fırsatta puan avantajı sebebiyle beraberlik hâlinde gruptan çıkacak olan juventus'un kalecisi gianluigi buffon'a zaman geçirdiği için acımasızca giydiriyor, diğer cimbomlu arkadaşlarım telefonda çok iyi oynadığımızı ve golü bulacağımızı yazıyordu. ben ise sahada oynanan şeyin hangi spor dalına ait olduğunu anlamaya çalışırken düşüncelere dalıyordum. dakikalar birbirini kovalarken umudumuz da etkili bir final yazılamadığı için fade out effect ile gittikçe sessizleşmek suretiyle biten kötü pop şarkılar gibi gitgide küçülüp kayboluyor, hücumda ezdiğimiz hiçbir topu sakız gibi uzatmadan oyuna sokmayan artiz buffon ise bir sarı kart bile görmüyordu. bir yandan bu maçtan önce deplasmanda kopenhag'a maçın başına yediğimiz golle 1-0 yenildiğimiz maçın* görüntüleri bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor, artık o maçta yaptığımız hatalara kızıyorum. eşim normal bir şekilde pozisyonlara tepki verirken, ben ise hayatımın en saçma bir saatini yaşıyorum.
derken beklenmedik bir şey oluyor. türk futbolunun banal doldur boşalt taktiğini anımsatırcasına defanstan biri ileriye şişiriyor, drogba rakibin üstünden kafayı net vurup indiriyor, top ceza sahasına sağ çaprazdan penetre olan sneijder'in önünde kalıyor ve buffon'un aptal bakışları arasında ağlarla buluşuyor. zavallı sneijder bir anda kapkalın karlı zemin ve 4-5 cimbomlu futbolcunun arasında buzlu hollanda waffle'ını icat ediyor. sonunda bu pozisyonla beraber diğer boyuttan geri geliyorum ve eşimle birlikte salonda dans eder gibi tepiniyoruz. daha sevincimiz bitmeden 2 tane de yüzde yüzlük gol kaçırıyoruz. muslera anlamsızca kart görüyor zaman geçirdiği için. eşim bu sefer de hakeme giydiriyor. sonra da 3-0 olmadı diye üzülüyor. sonunda bu iki günlük absürd maçı 1-0 kazanarak 7 puana ulaşıyor ve üst üste ikinci, toplamda ise beşinci kez bir uefa şampiyonlar ligi grubunu ikinci bitirerek üst tura çıkıyoruz. juventus ise uefa avrupa ligi'ne gidiyor ve trabzonspor'la eşleşiyor. tüm hıncını olayla hiçbir ilgisi olmayan trabzon'dan çıkarıyor.
o juventus 1,5 yıl içinde şampiyonlar ligi finaline uzanırken biz ise kötü yönetimler, finansal çıkmazlar ve sportif başarısızlıklara yelken açıyor ve avrupa başarılarına hasret kalıyoruz. arada 2015, 2018 ve 2019'da yerel şampiyonluklara ulaşsak ve ziyadesiyle mutlu olsak da, galatasarayımız çıtayı öyle yerlere çıkarmış ki bu çok değerli ve meşakkatli şampiyonluklar bizim için uefa şampiyonlar ligi'ne giriş bileti gibi görülür olmuş, sevinçten zıplamaz olmuşuz.
2013-2014 sezonu uefa şampiyonlar ligi 6. hafta müsabakası olan ve iki gün süren bu maçın ilk gününde (10 aralık) kar başlayana kadar nispeten dengeli bir oyun vardı. juventus orta sahayı ele geçirmemize izin vermiyor, biz ise onların pozisyona girmelerine müsaade etmiyorduk. sonra sulu sepken mi buzlu kar mı ne olduğunu tam anlayamadığımız bir yağış başlayıp da saha bembeyaz olunca portekizli hakem maçı durdurdu. maç ertesi gün gündüz saatinde oynanacak dediler. kapattık yattık.
ertesi gün (11 aralık) işten izin alıp erkenden eve geldim. kaldığı yerden tekrar başlayan maçı, beşiktaşlı eşimle beraber izlemeye başladık. benden dolayı yükseleni sarı-kırmızı olan eşim her fırsatta puan avantajı sebebiyle beraberlik hâlinde gruptan çıkacak olan juventus'un kalecisi gianluigi buffon'a zaman geçirdiği için acımasızca giydiriyor, diğer cimbomlu arkadaşlarım telefonda çok iyi oynadığımızı ve golü bulacağımızı yazıyordu. ben ise sahada oynanan şeyin hangi spor dalına ait olduğunu anlamaya çalışırken düşüncelere dalıyordum. dakikalar birbirini kovalarken umudumuz da etkili bir final yazılamadığı için fade out effect ile gittikçe sessizleşmek suretiyle biten kötü pop şarkılar gibi gitgide küçülüp kayboluyor, hücumda ezdiğimiz hiçbir topu sakız gibi uzatmadan oyuna sokmayan artiz buffon ise bir sarı kart bile görmüyordu. bir yandan bu maçtan önce deplasmanda kopenhag'a maçın başına yediğimiz golle 1-0 yenildiğimiz maçın* görüntüleri bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor, artık o maçta yaptığımız hatalara kızıyorum. eşim normal bir şekilde pozisyonlara tepki verirken, ben ise hayatımın en saçma bir saatini yaşıyorum.
derken beklenmedik bir şey oluyor. türk futbolunun banal doldur boşalt taktiğini anımsatırcasına defanstan biri ileriye şişiriyor, drogba rakibin üstünden kafayı net vurup indiriyor, top ceza sahasına sağ çaprazdan penetre olan sneijder'in önünde kalıyor ve buffon'un aptal bakışları arasında ağlarla buluşuyor. zavallı sneijder bir anda kapkalın karlı zemin ve 4-5 cimbomlu futbolcunun arasında buzlu hollanda waffle'ını icat ediyor. sonunda bu pozisyonla beraber diğer boyuttan geri geliyorum ve eşimle birlikte salonda dans eder gibi tepiniyoruz. daha sevincimiz bitmeden 2 tane de yüzde yüzlük gol kaçırıyoruz. muslera anlamsızca kart görüyor zaman geçirdiği için. eşim bu sefer de hakeme giydiriyor. sonra da 3-0 olmadı diye üzülüyor. sonunda bu iki günlük absürd maçı 1-0 kazanarak 7 puana ulaşıyor ve üst üste ikinci, toplamda ise beşinci kez bir uefa şampiyonlar ligi grubunu ikinci bitirerek üst tura çıkıyoruz. juventus ise uefa avrupa ligi'ne gidiyor ve trabzonspor'la eşleşiyor. tüm hıncını olayla hiçbir ilgisi olmayan trabzon'dan çıkarıyor.
o juventus 1,5 yıl içinde şampiyonlar ligi finaline uzanırken biz ise kötü yönetimler, finansal çıkmazlar ve sportif başarısızlıklara yelken açıyor ve avrupa başarılarına hasret kalıyoruz. arada 2015, 2018 ve 2019'da yerel şampiyonluklara ulaşsak ve ziyadesiyle mutlu olsak da, galatasarayımız çıtayı öyle yerlere çıkarmış ki bu çok değerli ve meşakkatli şampiyonluklar bizim için uefa şampiyonlar ligi'ne giriş bileti gibi görülür olmuş, sevinçten zıplamaz olmuşuz.