• 601
    ilk kez olmayan ama son kez de olmaması gereken tarihi maç. çünkü bilindigi üzere türkiye'de ki diger kluplerin bu tarz maçları son derece kisitlıdır. fakat bu maçtan sonra ki avrupada geçirdigimiz döneme baktığımızda bizde oldukca kotü ve bașarısız maçlar çıkardık. bu durumu en kisa zamanda düzeltip turkiyenin avrupaya açılan penceresidir galatasaray gerçeğini zihinlere kazımalıyız. 2013/2014 döneminin sampiyonlar ligi grubuna baktığımızda ise juventus, real madrid ve kopenhag' in oldugu bir grubu görüyoruz real madrid' e karşı her ne kadar etkisiz olsakta, juventus'a karşı deplasmanda kaybetmeyip ișleri beraberliğinde yetmediği son maça tașımayı bașarmıștık. ama ne son maç! 10 aralikta baslayan yoğun kar altında devam eden 11 aralıkta hala oynanan yoğun karın çamura dönüștüğü, buffon, chiellini, bonucci, pogba, marchisio, tevez gibi yıldız isimlere karsi oynanan dev maç. hoca olarakta rakibinin bașında conte var. tabi ki hava şartlarına ve zeminin durumuna baktığımızda taktik ve teknik açıdan maçı degerlendirmek pek sağlıklı olmaz ama takimin mucadelesi ozellikle de melo ve selçuk benim aklimda kalmıș mucadele olarak tabi final kismina geldiğimizde de drogba'nın indirdiği topta buffon'un bakisları arasinda sneijder'in harika bitiriși ve ercan taner' in sesi eșliğinde karlar arasinda kayıșı galatasaray taraftarının unutulmazları arasına girmiș ve sadece bizim değil juventus'un da arșivlerine girip șu ilginç tarihi 11/ 12/ 13 atarak herseyiyle biz galatasaraylıları mutlu eden bir karşılasma olmuștur.
  • 605
    2011-2014 dönemi galatasaray ruhu: bir daha kolay kolay göremeyeceğimizi düşündüğüm, takım olmak nedir gurur verici oyun nedir tüm avrupa'ya gösterdiğimiz dönemdir. 6 gol yenilen real madrid maçında bile gurur verici bir futbol oynayan, yerli yabancı tüm futbolcularin galatasaray vizyonunu ve misyonunu sonuna kadar benimsemiş olduğu, deli gibi özlenen düşlenen yıllardır..
  • 606
    bu maçtan sonra bir daha bu klasmanda bir takim mağlup edemedik. zaten diğer klasmanlarda bile 7 senede toplam 2 3 galibiyet var sanırım.

    o maçta yaşadığımız gururu ve mutluluğu bir daha uzun süre yaşayamayacagiz bu gidisle. ligde şampiyon olup seviniriz en fazla. 17 mayıs gelince de arsenal maçıni izleriz.

    eyy uefa bir zamanlar turnuvalarında esip gürleyen sana statü değiştirten anlı şanlı galatasaray vardı. şampiyonlar ligi amblemindeki o yıldızli dev topun yıldızlarından biri de bu takım.
  • 607
    2001 den sonra bütü sansimizi bu maça biriktirmisiz. harcadigimiz o son kursundan sonra yola sungulerle devam ediyoruz. son sampiyonlar ligi golumuzu atan adem buyuk futbolu biraktigi sene gene elinde bu unvani tasirsa, kapatip gidelim, dursun falan gelsin, bos bardaktan su icsin.

    donecegiz, ya emre colak gibi kendi etrafinda ya da 5.gunun safagindaki rohirrim gibi!
  • 609
    bir futbol müsabakası için evin içinde zıp zıp zıpladığım son maçtır. öncesi için örneği çoktur, şimdi sıralamaya kalksam yazı amacının dışına çıkar.

    2013-2014 sezonu uefa şampiyonlar ligi 6. hafta müsabakası olan ve iki gün süren bu maçın ilk gününde (10 aralık) kar başlayana kadar nispeten dengeli bir oyun vardı. juventus orta sahayı ele geçirmemize izin vermiyor, biz ise onların pozisyona girmelerine müsaade etmiyorduk. sonra sulu sepken mi buzlu kar mı ne olduğunu tam anlayamadığımız bir yağış başlayıp da saha bembeyaz olunca portekizli hakem maçı durdurdu. maç ertesi gün gündüz saatinde oynanacak dediler. kapattık yattık.

    ertesi gün (11 aralık) işten izin alıp erkenden eve geldim. kaldığı yerden tekrar başlayan maçı, beşiktaşlı eşimle beraber izlemeye başladık. benden dolayı yükseleni sarı-kırmızı olan eşim her fırsatta puan avantajı sebebiyle beraberlik hâlinde gruptan çıkacak olan juventus'un kalecisi gianluigi buffon'a zaman geçirdiği için acımasızca giydiriyor, diğer cimbomlu arkadaşlarım telefonda çok iyi oynadığımızı ve golü bulacağımızı yazıyordu. ben ise sahada oynanan şeyin hangi spor dalına ait olduğunu anlamaya çalışırken düşüncelere dalıyordum. dakikalar birbirini kovalarken umudumuz da etkili bir final yazılamadığı için fade out effect ile gittikçe sessizleşmek suretiyle biten kötü pop şarkılar gibi gitgide küçülüp kayboluyor, hücumda ezdiğimiz hiçbir topu sakız gibi uzatmadan oyuna sokmayan artiz buffon ise bir sarı kart bile görmüyordu. bir yandan bu maçtan önce deplasmanda kopenhag'a maçın başına yediğimiz golle 1-0 yenildiğimiz maçın* görüntüleri bir film şeridi gibi gözümün önünden geçiyor, artık o maçta yaptığımız hatalara kızıyorum. eşim normal bir şekilde pozisyonlara tepki verirken, ben ise hayatımın en saçma bir saatini yaşıyorum.

    derken beklenmedik bir şey oluyor. türk futbolunun banal doldur boşalt taktiğini anımsatırcasına defanstan biri ileriye şişiriyor, drogba rakibin üstünden kafayı net vurup indiriyor, top ceza sahasına sağ çaprazdan penetre olan sneijder'in önünde kalıyor ve buffon'un aptal bakışları arasında ağlarla buluşuyor. zavallı sneijder bir anda kapkalın karlı zemin ve 4-5 cimbomlu futbolcunun arasında buzlu hollanda waffle'ını icat ediyor. sonunda bu pozisyonla beraber diğer boyuttan geri geliyorum ve eşimle birlikte salonda dans eder gibi tepiniyoruz. daha sevincimiz bitmeden 2 tane de yüzde yüzlük gol kaçırıyoruz. muslera anlamsızca kart görüyor zaman geçirdiği için. eşim bu sefer de hakeme giydiriyor. sonra da 3-0 olmadı diye üzülüyor. sonunda bu iki günlük absürd maçı 1-0 kazanarak 7 puana ulaşıyor ve üst üste ikinci, toplamda ise beşinci kez bir uefa şampiyonlar ligi grubunu ikinci bitirerek üst tura çıkıyoruz. juventus ise uefa avrupa ligi'ne gidiyor ve trabzonspor'la eşleşiyor. tüm hıncını olayla hiçbir ilgisi olmayan trabzon'dan çıkarıyor.

    o juventus 1,5 yıl içinde şampiyonlar ligi finaline uzanırken biz ise kötü yönetimler, finansal çıkmazlar ve sportif başarısızlıklara yelken açıyor ve avrupa başarılarına hasret kalıyoruz. arada 2015, 2018 ve 2019'da yerel şampiyonluklara ulaşsak ve ziyadesiyle mutlu olsak da, galatasarayımız çıtayı öyle yerlere çıkarmış ki bu çok değerli ve meşakkatli şampiyonluklar bizim için uefa şampiyonlar ligi'ne giriş bileti gibi görülür olmuş, sevinçten zıplamaz olmuşuz.
  • 611
    elle yazılsa senaryoyu beğenmeyip, 'hasiktir lan, böyle şey mi olur?' diyeceğimiz bir hikayeye konu maç. ancak burada anlatılanların hepsi gerçek.

    bir gece öncesi, aralık ayının 10'unda mevsim normallerinin gayet üzerinde seyreden bir hava şartlarında ilerlerken, ne olduysa üç, bilemedin dört dakikada dünya futbol tarihinde emsali pek rastlanılmamışcasına her şey değişti. sanki yukarıdan birisi duruma el atıp, 'dur ulan bu böyle olmayacak, şuna bi el atayım' demişcesine durumlar değişti. daha o gece hakemin etrafında toplanan juventusluların ağız birliğiyle yan çizmelerine şahit oluşumuzdan anladık ertesi günü nasıl çamura yatacaklarını.

    bok gibi başlayan bir sezonda, futbol dışındaki gelişmelerin galatasaray'ın iki önemli aktörleri arasındaki didişmenin neticlerinin mecburen sahaya sirayet ettiği, geçen iki güzel sezonun izlerinin yavaş yavaş silineceğinden habersiz, alelade bir maç gibi gözüküyordu takvimde. teknik direktörlük becerisi tartışılır, insanlığı tartışılmaz bir isim olan italyan roberto mancini'nin galatasaray'ı, kendi ülkesinden bir takımı ağırlayacağı zaman böyle dramatik ancak epey güzel bir neticeden habersizdi herkes. zira akıl sınırlarını zorlayacak, tahayyül edilebilecek cinsten bir şey değildi. evvelsi gece 32. dakikası gelmeden tehir edilen karşılaşma, başlıkta yazar tarihte saat 15.00 civarı kaldığı yerden devam edilecekti. sonuna bir veyahut iki dakikayı geçmeyen bir ekleme ile saat 15.15 civarı noktalanan ilk yarı bitip, 15.30'da başlayan ikinci yarı ile beraber epik sona doğru yavaş yavaş ilerliyorduk. önce afrika ulusal kahramanı didier drogba ile şöyle bir sarsıp, günümüzde 43 yaşında hala daha file bekçiliği yapan gianluigi buffon'u geçemesek de -şahsen söylüyorum bunu- pek üzerine düşülmemişti. zira grubun öteki maçının* galatasaray'ı uefa avrupa ligi son 32 turuna taşıyacağı netice, skorun nasıl olursa olsun galatasaray eşrafını üzmeyeceği şekilde şartları hazırlamıştı zaten. bu duruma sonradan değineceğim, gökhan zan sağ olsun, ayarı vermişti birçoklarına.

    ancak ne olduysa 85. dakikadan çıkıp 86'e doğru giderken oldu. umut bulut'un ceza sahasını karıştırma amacıyla gönderdiği uzun top, tam da o amaca hizmet etti ve dünya futbol tarihinin en iyi komple santraforlarından birisi drogba'nın, galatasaray 10 numarası wesley sneijder'in önüne eliyle koymuş gibi indirmesiyle 2010'lu yılların bana göre en güzel maçını tayin etmiş oldu. göt kadar odada, 51 ekran saba marka gri renkli tüplü televizyon karşısında hayatımın en mutlu anlarından/günlerinden birisini yaşayacağımı tahmin bile edemezdim. tek başıma oturduğum ikili kanepeye sarılmışlığım bile var. öyle bir sevinç, öyle bir coşku!

    sırf bu maçın hatrına mancini'yi, riera'yı, burada da çokçe eleştirmişliğim olan chedjou'yu iyi hatırlamaya çalışırım. drogba'yı, eboue'yi, maç sonrası tarihi nutkuyla gökhan zan'ı söylemeye bile gerek yok. ancak burada aslan payı aslan portakalın. sevgili wesley sneijder, sırf bu maçın hatrına seni asla kötü yad etmeyeceğim. üzerinden 7 sene geçmiş bu maçın hala daha o günden sonra netincesine en sevindiğim maç olarak kalması sen ve senin gibi karakterli sporcuların sayesinde. sneijder denince çoğu kişinin aklına fenerbahçe maçları veya fener ağlama geyiği geliyor belki, ancak benim aklıma direkt beyaz bir istanbul gününde ikindi vaktindeki bu büyüleyici maç ve gol geliyor. allah razı olsun. gerçi ligde epey sıçmıştınız takım olarak, ama olsun, canınız sağ olsun.

    https://gss.gs/qN1.jpg

    bu adam üç sene kadar önce şampiyonlar ligi kupası kazanmış bir adam. gruptan çıkma maçında gösterdiği sevince bak.

    gökhan zan konusuna değineyim. bu maçın 0-0 bitmesi bizi uefa avrupa ligi son 32 turuna atmaya yetiyordu. avrupa'dan elenmemek adına gayet kabul edilebilir bir netice olan bu skor yerine, 1-0'lık galibiyetle şampiyonlar ligi'nde son 16'ya kalmanın önemini kavratan bir açıklama yaptı cam adam. zaten bu maç ve akabindeki konuşmasıyla bu lakabında küçük bir rötuş oldu ve can adama terfi etti. o günden sonra avrupa'da mücadele etmenin galatasaray için ne demek olduğunu gayet güzel bir şekilde idrak etmiş oldum.

    https://gss.gs/Yq5.jpg

    o kadar anlattık, bir de kulübün resmi kanalından maçın hikayesi gelsin.

    bir kış gecesi rüyası:

    https://www.youtube.com/watch?v=xOxZ4RudYGM

    düzeltme: anlatım bozukluğu.
  • 615
    iki gün de orada olmama rağmen, greenpeace üyelerinin doğu üst tribünde yaptığı bu protestoyu hiç hatırlamadığım, wesley sneijder'in golünün en net tribün çekiminin bu protesto sayesinde kayda alındığını farkettiğim unutulmaz maçtır.

    https://www.youtube.com/watch?v=cpQxfhbwvQI

    grupta üçüncü olup yolumuza uefa avrupa ligi'nden de devam etsek üzülmeyecektim. hatta avrupa ligi'nde en kötü çeyrek finali bile görebilirdik.

    belli ki bu anın yaşanması gerekiyordu...
  • 616
    vay anasını 7 sene olmuş.

    o zaman öğrenciydim. sözde totem yapmak için izlemeyeceğim diyip istatistik dersine giderken kız arkadaşıma mesaj atıp eve dönmüştüm. yemin ederim hayatımda bundan daha doğru bir karar verdiğimi hiç ama hiç hatırlamıyorum. ben dayanamaz o maçı bir şekilde derste de takip eder golle beraber ya dersten atılır ya da ömür boyu pişman yaşardım.

    zaten maçın ertelenmesinden belliydi böyle bir durum olacağı. film senaryosu gibi.

    karda girmez greyder selam söylüyor sneijder.*
  • 617
    üzerinden dolu dolu 7 sene geçmiş maç. mezun olduktan hemen sonra çalışmaya başlayalı daha 5 ay olmuştu o gün müteahhit olarak kocaeli'de bulunan alırsan lord olacağını söyledikleri bir araba firmasının fabrikasında çalışmaktaydım. çalıştığım şirket de aile şirketimiz olduğu için canımı dişime takıp yardırıyorum ama bir yandan da aklımın çok büyük bir kısmı maçta. maçın başladığını, pozisyon bulup kaçırdığımızı vs hep twitter'dan görüyordum. hadi diyordum, hadi be.
    tabi tüm bu zamanlarda ben fabrikadaki personelin bir anda yok olduğunu, etrafın sessizleştiğini falan fark edememişim. normalde bizi sürekli denetlemeye gelen fabrika mühendisleri ya da iş güvenlikçileri maçın başladığı anda bir anda ortadan yok olmuşlar da benim haberim yokmuş. ne zaman ki gol oldu. arkadaşlar fabrika böğürdü. evet evet, fabrikanın içinden bildiğin bir böğürme sesi çıktı. meğer benim dışımda herkes o anda maçı seyrediyormuş :( ben de gooool diye ellerimi iki yana açıp kaynakçı ustamla beraber kutlamıştım golü ve arkasından gelen turu.
    bence gol ve o maç kadar, sonrasında takımımızın soyunma odasında vermiş olduğu poz da efsanedir. o şekilde bir çok fotoğraf karesi çekildi önemli maçların ardından ama benim için o fotoğraftaki grubun yeri her zaman ayrıdır :) güle güle juventus arrivederci
  • 618
    11 aralık 2013 galatasaray juventus maçı hikayesini burda (bkz: #2367075) anlatmıştım ...
    üzerinden koskoca 7 yıl geçmiş. ben üniversiteyi kazandım, bitirdim, işe başladım.
    ama o günün videolarını izlerken hala aynı heyecanı aynı duyguları hissediyor, yaşıyorum.
    ilk cl maçımın olmasının verdiği bir ayrıcalık da var belki ama bu maçın yeri çok çok başka.
    canım wesley sneijder imin kendi gibi muhteşem golü ve didier drogba ile olan sevinci hala gözümün önünde.
    tekrardan böyle güzel anlara döneceğimiz günler ipleri çekiyorum.
    aslında çocukluk aşkımı türk telekom arena stadyumu nda izleyeceğim günleri ipleri çekiyorum.
    bit artık covid-19 belası bit. bit de kavuşalım sevgiliye*

    güle güle juventus arrivederci!
  • 623
    30 eylül 1998 galatasaray athletic bilbao maçı etkisi yaratan, galatasaray'ı galatasaray yapan maçlardan yalnızca biri.

    kar, soğuk, erteleme ve gündüz şampiyonlar ligi maçı gibi etkileri ile de hafızamıza kazınmış... normal seyrinde oynansa ve yine yenmiş olsaydık bu kadar heyecan verici olmazdı. mağlubiyet de bile en kötü 3. olacağımızı ortamda tabii ki galatasaray'a yakışan yapıldı ve şampiyonlar ligi'ne devam denildi.

    drogba indiriyor ve sneijder atıyor.. sanki tugay, alciza'dan topu alıp hagi'ye veriyor.. golün geldiği anlar da maçın atmosferi de yaşanılan sevinç de bilbao maçı gibiydi.
App Store'dan indirin Google Play'den alın