125
evladım, “ya ben ya o” diyerek fatih hoca’nın göreve getirilmesine karşı çıkan cenk ergün’den başka bir menajer bulamadın mı? aslında gelişmiş ülkelerde bu problem olmaz ama sen türkiye’de yaşıyorsun. türkiye akrep kazanı gibidir. seni kullanmasalar bile kullandı derler.
genç ve tecrübesiz çocukları bu akrep kazanında nasıl korumak gerek bilmiyorum. matematikçi bir insanım, üç, dört hatta beş bilinmeyenli denklemleri bile çözebilirim ama türkiye’de bu denklemi çözemiyorum, çözebilecek bir babayiğit de tanımıyorum.
git kuzum menajerinle görüş ve ayrıl. cenk abi de, kendini yaktın beni de yakma. ne olursun de, kurbanın olurum de, bütün hayatım, bütün hayalim galatasaray de. seninle olduğum müddetçe galatasaray’da bir geleceğim olmaz de.
yılanla köylünün hikayesini bilir misin süleyman luş? sanmıyorum bildiğini o nedenle ben anlatayım: bir orman köyünde yaşlı bir adam yaşarmış. bu adam çok dürüstmüş ama çok da fakirmiş. her gün ormana gider taşıyabildiği kadar odunu getirip satar ailesini geçindirirmiş. yine ormanda odun toplarken bir deliğe sokulmuş bir odun görmüş. hemen gidip odunu çekip çıkarmış. o anda delikten bir yılan kafasını çıkarıp köylüye sormuş, sen kimsin burada ne yapıyorsun. köylü konuşan bir yılan görünce çok şaşırmış ama kendisini de tanıtmış. ben fakir bir köylüyüm, her gün ormana gelir odun toplar satar aileme bakarım demiş. yılan bu sefer ona, o deliğe tıkalı odun yüzünden üç gündür güneş yüzü görmedim. sen bana büyük bir iyilik yaptın ben de sana yapacağım. bundan sonra odun toplamana gerek yok. her gün buraya gel sana bir altın vereceğim. altını satar ailene kolayca bakarsın demiş. köylü çok sevinmiş ve uzun süre ormana gidip yılandan altını almış satarak refaha kavuşmuş. köylünün bir de oğlu varmış. babasının bu altınları nereden aldığını çok merak etmiş ve bir gün gizlice babasını takip etmiş. babasının ormanda bir delikten altın aldığını görmüş ama yılanı fark edememiş. birkaç gün sonra köylü hastalanmış. ormana gidemediği için altın da alamamış. bunu fırsat bilen oğlu babasından habersiz altınları almak için ormana gitmiş. her gün bir altın yerine bütün altınları alıp satıp zengin olmayı düşünüyormuş. deliğin başına gidip elini sokmuş ama karşısında bir yılan görünce korkmuş ve tutup onu savurmuş. arkasından da bir taş alıp yılanın kuyruğunu koparmış. yılan da çocuğu sokmuş. çocuğun akşam eve gelmediğini gören baba sabahın ilk ışıklarıyla hasta haliyle ormana gitmiş ve oğlunun cansız bedeni ile karşılaşmış. yılana seslenmiş, yılan delikten başını çıkarıp olanları anlatmış. durumu öğrenen baba çok üzülmüş ama yapacak bir şeyi de yokmuş. oğlunun cenazesiyle köyüne dönmüş. aradan bir yıl geçmiş. köylü yine dara düşmüş. gidip şu yılanla görüşeyim yine altın alıp satayım diye düşünmüş. gitmiş ormana seslenmiş yılana. olan oldu senin bir suçun yok, biz eski dostuz bana yine altın ver demiş. yılan köylüye şu tarihi cevabı vermiş. “sende evlat acısı, bende bu kuyruk acısı oldukça biz artık dost olamayız.”
sevgili süleyman, cenk ergün’ün sofrasına meze olma. fatih terim ile cenk ergün’ün dost olmaları mümkün değil. onlar dost olmadıkça senin galatasaray’da büyüyüp gelişmen de mümkün değil. yani büyüklerin deyimiyle “iki arada bir derede kalmışsın.” cesaretini topla ve git cenk ergün ile konuş. bu benim hayatım de ve sözleşmeni feshet. ondan sonra da git fatih hoca’nın elini öp “etim senin kemiğim babamın” de.:) sonra da sol bekte rakiplerinin belini kır.:)
genç ve tecrübesiz çocukları bu akrep kazanında nasıl korumak gerek bilmiyorum. matematikçi bir insanım, üç, dört hatta beş bilinmeyenli denklemleri bile çözebilirim ama türkiye’de bu denklemi çözemiyorum, çözebilecek bir babayiğit de tanımıyorum.
git kuzum menajerinle görüş ve ayrıl. cenk abi de, kendini yaktın beni de yakma. ne olursun de, kurbanın olurum de, bütün hayatım, bütün hayalim galatasaray de. seninle olduğum müddetçe galatasaray’da bir geleceğim olmaz de.
yılanla köylünün hikayesini bilir misin süleyman luş? sanmıyorum bildiğini o nedenle ben anlatayım: bir orman köyünde yaşlı bir adam yaşarmış. bu adam çok dürüstmüş ama çok da fakirmiş. her gün ormana gider taşıyabildiği kadar odunu getirip satar ailesini geçindirirmiş. yine ormanda odun toplarken bir deliğe sokulmuş bir odun görmüş. hemen gidip odunu çekip çıkarmış. o anda delikten bir yılan kafasını çıkarıp köylüye sormuş, sen kimsin burada ne yapıyorsun. köylü konuşan bir yılan görünce çok şaşırmış ama kendisini de tanıtmış. ben fakir bir köylüyüm, her gün ormana gelir odun toplar satar aileme bakarım demiş. yılan bu sefer ona, o deliğe tıkalı odun yüzünden üç gündür güneş yüzü görmedim. sen bana büyük bir iyilik yaptın ben de sana yapacağım. bundan sonra odun toplamana gerek yok. her gün buraya gel sana bir altın vereceğim. altını satar ailene kolayca bakarsın demiş. köylü çok sevinmiş ve uzun süre ormana gidip yılandan altını almış satarak refaha kavuşmuş. köylünün bir de oğlu varmış. babasının bu altınları nereden aldığını çok merak etmiş ve bir gün gizlice babasını takip etmiş. babasının ormanda bir delikten altın aldığını görmüş ama yılanı fark edememiş. birkaç gün sonra köylü hastalanmış. ormana gidemediği için altın da alamamış. bunu fırsat bilen oğlu babasından habersiz altınları almak için ormana gitmiş. her gün bir altın yerine bütün altınları alıp satıp zengin olmayı düşünüyormuş. deliğin başına gidip elini sokmuş ama karşısında bir yılan görünce korkmuş ve tutup onu savurmuş. arkasından da bir taş alıp yılanın kuyruğunu koparmış. yılan da çocuğu sokmuş. çocuğun akşam eve gelmediğini gören baba sabahın ilk ışıklarıyla hasta haliyle ormana gitmiş ve oğlunun cansız bedeni ile karşılaşmış. yılana seslenmiş, yılan delikten başını çıkarıp olanları anlatmış. durumu öğrenen baba çok üzülmüş ama yapacak bir şeyi de yokmuş. oğlunun cenazesiyle köyüne dönmüş. aradan bir yıl geçmiş. köylü yine dara düşmüş. gidip şu yılanla görüşeyim yine altın alıp satayım diye düşünmüş. gitmiş ormana seslenmiş yılana. olan oldu senin bir suçun yok, biz eski dostuz bana yine altın ver demiş. yılan köylüye şu tarihi cevabı vermiş. “sende evlat acısı, bende bu kuyruk acısı oldukça biz artık dost olamayız.”
sevgili süleyman, cenk ergün’ün sofrasına meze olma. fatih terim ile cenk ergün’ün dost olmaları mümkün değil. onlar dost olmadıkça senin galatasaray’da büyüyüp gelişmen de mümkün değil. yani büyüklerin deyimiyle “iki arada bir derede kalmışsın.” cesaretini topla ve git cenk ergün ile konuş. bu benim hayatım de ve sözleşmeni feshet. ondan sonra da git fatih hoca’nın elini öp “etim senin kemiğim babamın” de.:) sonra da sol bekte rakiplerinin belini kır.:)