297
yirmili dakikalarda güç bela yetişip ekran başına geçerek takip ettiğim maç. ne olduğunu anlayana kadar ilk yarı bitti zaten. ikinci yarıdaki oyunla en azından gol yemeyeceğimiz üç aşağı beş yukarı belliydi. artık porto maçındaki süratli hücumların da referansı mıdır bilinmez antalyaspor'un gole kadar "biz de bir gol atsak fena olmaz" düşüncesine bir türlü sarılmamasıyla o kadar da korkulu rüya göremedik savunma anlamında. ortasahada yaratıcı olması gereken oyuncularımız yaratıcı olamayınca, fena da çalışmayan kanatlardan gelen ortalara kafa vurması gereken adamlar da antalyaspor defansından ortalama 15 santim kısa olunca fazla da çabalamadan antalyaspor puanı almak üzereydi aslında. kulübeden oyuna de bruyne falan girmeyeceğine ya da henry'nin boyu bir anda 20 santimetre uzayamayacağına göre yapılması gereken tek şey boyu uzun birini takımın en önüne koymaktı. bülent hoca bu hamleyi gördüyse de takımı kanattan gelen o ortayı engelleyemedi ve maç boyu her gelen topa kafa vuran özgüvenli antalyaspor defansının biraz da gafletiyle golü bulmayı başardık. eğer o orta tam zamanında doğru yere gitmemiş olsa maç muhtemelen 0-0 bitecek, fatih terim de 75 dakika belhanda'ya sabrettiği için yerden yere vurulacaktı. ama işte biraz da tanrı bizim almamızı istedi ve en azından deplasman fobisi muhabbetine bir ara vermeyi başardık.
bu arada unut dediler unutamadık be kaptan...
bu arada unut dediler unutamadık be kaptan...