• 65
    bir ara pek konusulan, simdilerde ise dile getirmesi dahi abes olan kavramdir.

    deveye boynun neden egri diye sormuslar mevzusuna cok benzese de insan premier ligi, bundesligayi hatta championshipi gorunce dahi ic gecirmeden edemiyor. ozenmek de degil bunun adi, ben daha iyisini yapabilecek potansiyeldeyken neden yapamiyorum ic cekintisi.

    ozenle dosyalayip kaldiralim bunu da uhdelerimizin arasina.
  • 88
    sahadak oyun yeterli olmayabilir ancak sadece sahaları ve çekim açılarını düzelterek bile belirli bir kalitenin ve değerin üzerine çıkılması mümkün. bir de hakemlerin topun oyunda kalma süresini biraz uzatmaları gerekiyor. gerçi bunu takımına göre yapıyorlar. örneğin beşiktaş ve fenerin faulleri verilmeyip oyun durdurulmayıp atak sürekliliği sağlanırken, bize dokunan oyuncu yere atlıyor ve faul alıyor. ayrıca, başkanların kendi divan kurullarından tehdit savurmalarının önüne geçilmesi lazım...
  • 47
    - passolig kaldırılıp, bilet fiyatlarının asgari ücrete göre belirlenmesi lazım. misal; en pahalı bilet asgari ücret'in % 5'ini geçmesin.
    - maçlar trt'de yayınlansın, özetler tüm kanallara dağıtılsın ki sadece futbol konuşulsun futbolun siyaseti değil.
    - bilhassa 3 büyüklerin maçlarının gündüz oynanması sağlansın.
    - tüm statlarda alttan ısıtma ve hibrit çim sistemleri zorunlu hale getirilsin. bu genelgeye uymayan takımlar lige alınmasın.
    - yazı ve numara fontu daha özgün olsun. mevcut font inanılmaz çirkin.
    - yabancı sınırı tamamen serbest bırakılsın. bunun yanında 25 kişilik kadroda en az 6 alt yapı çıkışlı oyuncu bulundurma zorunluluğu getirilsin.
    - maç kadroları 3 kaleci + 20 futbolcu olmak üzere 23'er kişiden oluşsun.
    - bir takım sezon içinde en fazla 2 teknik adamla çalışabilsin, bir teknik adam için de bu sayı senede maksimum 1 takım olsun.
    - hakemlere her ay, süper lig ve tff 1. ligde yer alan her takımın birer temsilcisinin katıldığı toplantılarda karne verilsin. belli notun altında kalan hakemler 1 ay maç yönetmesin. misal; puanlama 1,2 ve 3 şeklinde olsun diyelim. max 108, min 36 puan alınabilir. 85'in altında kalan hakemler sonraki ay maç yönetmesin.
    - yöneticiler için ceza puanı getirilsin. 100 ceza puanına ulaşan yöneticinin yöneticiliği düşsün. misal; 1 ay hak mahrumiyeti 25 ceza puanı getirsin.
    - sezon başı tff'ye max 25 kişilik kadro verilebilsin. devre arası transfer döneminde de bu kadrodan en fazla 3 oyuncu değiştirme hakkı tanınsın. transfer sayısı artarsa bildirilecek oyuncu sayısı da azalsın. misal; 4 transfer yapılmışsa 24 kişi, 5 transfer yapılmışsa 23 kişi bildirilebilsin.
    vs vs vs....
  • 74
    üç beş tane ergen irisinin birazcık kafa yorarak bir marka yaratabildiği günümüz dünyasında bir türlü yaratamadığımız markanın değeridir. bugün "embesil" diye itin götüne sokulan z kuşağı'nın fertleri, primitif boyutta da olsa, marka yönetimini daha iyi yapabiliyor çok eleştirilen "fenomen olup yırtma" teşebbüsleri sırasında.

    eğer başlayabilirse 2020-2021 sezonu benim takip ettiğim 20. süper lig sezonu olacak. gs-fb-bjk arasındaki maçların 6-11-16 haftalarda oynanması dışında bu 20 sezonun tamamında var olan, tamamını geçtim son 5-6 sezonda devam eden herhangi bir karakteristik özelliği benim aklıma gelmiyor.

    bir marka yaratmak için her şeyden önce bir karakteristik yaratmak gerekiyor. dalga geçilen z kuşağı bile youtube kanalında her videosuna aynı şekilde başlayarak, haftanın aynı günü aynı saatte video yayınlayarak falan buna ulaşmayı deniyor. bizim milyon liraları beğenmeyen koca koca adamlarımız bunu akıl edemiyor. hep bir adaletsizlik, hep bir eyyam, hep bir kaos var; bu da bir karateristik sayılabilir optimist bir yaklaşımla. ama onda bile bir standart gerekiyor. bizde onun da sınırı yok, istikrarı yok, çıta her gün biraz daha yükseğe çıkıyor. geçen sezon skandal olan bir karar şimdilerde o kadar da skandal olamıyor...

    ikincisi bir marka yaratmak için onu hedef kitlesiyle buluşturabilmek gerekiyor. bu bizim ürünümüz, fiyatı da bu, alırsanız çok memnun kalırsınız gibi bir pazarlama modeli olamaz. iyice terminolojiye girip kapitalizm borazanlığı yapmanın alemi yok. ama süper ligi bir marka olarak ele alırsak, hedef kitlesinin bu markaya/ürüne ulaşımı çok zor. normal prosedür "ürünü tavsiye edip denetip bir bağımlılık yaratmak" iken bizde "zaten ürüne bağımlısınız gelin hadi bu fedakarlığı da yapıp alın" şeklinde devam ediyor.

    bugün 24 saat yayına devam eden 3 büyük takımın taraftar kanalları var. geçtim resmi yayın organlarını, bedelsiz yayın yapan platformlar bunlar. televizyonlarda sürekli pompalanan bir üç büyük masalı var. bir çocuğun ya da sonradan merak salmış birinin bu cendereden kurtulması güç. hadi kurtuldu diyelim. bu üç büyük kadar camiası olan toplasan 10 takım daha ya çıkar ya çıkmaz, onların bile yeni nesile istanbul düşmanlığı dışında sunabildiği bariz bir şey yok taraftar örgütlerinde. bugün puan durumunu açsan 10 yıl önce hayatta bile olmayan iki takım var. arada kapanmış, siyasi ya da maddi güçle el değiştirip isim değiştirip yoluna devam edenlerle birlikte listenin yarısı aslında yeni kulüpler.

    bu sirkülasyonun içinde bir çocuğun bir takıma gönül vermesi, gönül vermeyi geçtim sempati duyması, bir el-ayak alışkanlığı kazanması, stada gidip gelmesi, o tutkuyu hissetmesi çok zor. milletin şimdilerde "solcu" diye ezbere sempati duyduğu adana demirspor bile işte iktidara yakın bir başkanın pompaladığı parayla süper lig kovalayabiliyor.

    üç büyük masalına ruhunu satmayacak kadar bilinçli bir insan için büyük sorunlar bunlar, biz üç büyük takımın taraftarı artık kaşarlandık ne olsa yalar yutarız da...

    ve en temel sorun. bizim ligimizi marka olarak ortaya çıkarmaya çalışanlar sadece para pompalayarak, dönen ekonomiyi büyüterek bir değer yarattıkları gibi müthiş bir algı içindeler. oysa ürünün kendisini daha da kötü hale getirdiklerinin farkında değiller. ki aslında bu da biz türklerin kafa yapısındaki bir sorun, "ben de yaparım olur". olmuyor işte...

    premier lig'in yayın gelir dağılım tablolarına bakarak oraya ulaşmayı hedefliyor bizim ligimizi yönetenler. premier lig'in sunduğu ürüne kimse bakmıyor. premier lig eğer sahaya çıkacak oyuncular için bu kadar seçici davranmasa, sahadaki ürünü bu kadar gözetmese bu paralara hiçbir şekilde çıkaramazdı kendi markasını...

    kaldı ki tek marka ya da pazarlama başarısı premier lig değil dünyada. o en iyisi ve direk onu kıstas almak biraz da evde otururken usain bolt'u izleyip "ben de 100 metreyi 9.58 koşacam" demeye benziyor.
  • 89
    ligin kalite değerini oynanan oyunla, sahalarla ve stadyumla olcmekle sorunu yanlış yerde aradığınızı düşünüyorum renktaslar. son beş yılda türkiye cumhuriyeti kara para cennetine dönüştü. nasıl ki, yabancılar ülkemizin hukuk sistemine güvenmeyip gelip yatırım yapmıyorsa, aynı şekilde gelip futbolumuza da yatırım yapmiyorlar.

    bazı kulüplerin sahiplenmeleri(kasımpaşa, başakşehir, adanademirspor), kulüpler düzeyinde ihaleler, yönetici listeleri, teknik direktör atamaları ve hatta oyuncu transferlerinin bazıları hükümet eliyle gerçekleştiriliyor.

    futbolumuz bu şekilde yönetildiği sürece futbolumuzda marka değerini konuşmanın bir manası yoktur. ülke futbolu ne zaman ki prangalarindan kurtulur o zaman altyapilar, teknik, taktik, topun oyunda kalma süresi, zeminlerin kendiliginden duzeldigini göruruz.

    bunu itiraf edemeyenler de kulpu, sayın cumhurbaşkanımız futbolu çok seviyor çok ilgili şeklinde takıyorlar.
  • 48
    hangi marka hangi değer? avrupa'lı vasat-vasat üstü oyuncuyu normalinin 2-3 hatta bazen 5 katı fazla maaşla getirebildiğin bir ligin marka değeri ne kadar olabilir?
    topun oyunda kalma süresi diye bir şey var. bizde bir maçın yarısı kadar filan oluyormuş bu, geçen günlerde gördüğüm bir istatistik bunu söylüyor.
    hakemlere de değinelim, zırt pırt her şeye düdük çalan, oyunun akışını bozan, hızını kesen bir otoriter zihniyet mevzubahis marka değerini ancak düşürür. tavsiyem, bu hakemlerin ingiltere ligini seyretmesidir. futbol bir mücadeledir, temas kaçınılmazdır.
    bunun passoligi var, çirkin stat zemini var... 3 sayfa yazılır, ama değer mi?
  • 108
    inanılmaz derecede iğrenç bir marka! zerre futbolun olmadığı sadece pislikçe oyunların oynandığı bir sirk. o kadar tiksinç bir lig ki yazın huzur buluyorum resmen bittiğinde! ve bunun suçu her gün konuştuğumuz kişiler değil! tek bir kişi ve onun olağanüstü kötü kalpli ekibinin eseri! bahsettiğim ali koç filan değil!
    (bkz: 9 şubat 2025 galatasaray adana demirspor maçı)
App Store'dan indirin Google Play'den alın