• 73
    yoktur. olansa lincin ne demek olduğunu bilmeyen yazarlardır. birisi ben şu yazıyorsa yokum diyorsa bu karşıyı linç etmek değildir. adam kendi fikrini açıklamış ve protesto yapmaya karar vermiş. yani fikrini eyleme dökmüş. herif gelmiş ülkenin içine edilmiş bir zihniyeti savunmuş fikrini yazmış. bu fikri ne silinmiş ne bir şey olmuş. karşı fikirli adamda fikrini yazmış ve üstüne demokratik olarak ben sözlükte yazmamayı düşünüyorum demiş. nerde kardeşim linç? alayınıza tek tek demokrasi mi öğretelim?

    eyleme dökülmüş protestoyu linç olarak algıladıkça daha çok sokarlar bir tarafınıza en ufak bir şeyde palaları. daha çok hukuksuzluklarla ülkenin içine ederler. aferim devam sosyete solculuğuna.

    cahilliği, köpekliği ona destek vererek, onu koruyarak bitiremezsin. kanser gibidirler. sen izin verdikçe yayılırlar. atatürk ne yaptı önce kanser olmuş kurtaramayacağını kesti attı (istiklal mahkemeleri) sonra da kalanına kemoterapiyi, radyoterapiyi uygulayabildiği kadar uyguladı da günümüze bedevi ülkesine dönmeden gelebildik. ne zaman demokratlık adı altında kansere göz yumduk 10 senede ülkenin geldiği yer ortada.

    şimdi ben bunu yazdım diye beni linc ediyorlar diye mal mal cevaplarla gelmeyin. bir akit bir çomar kadar fikrimizi söyleyecek özgürlüğümüz olsun.
  • 85
    eleştiri yapmış olmak için eleştiri yapanların, 'laf olsun torba dolsun'cuların, gereksiz yere insanlara ağır ithamlarda bulunanların kendileri eleştirilince "yetişin beni linç ettiler" diye yakındıkları durum. herkes benimle aynı şeyi düşünmek zorunda değil, gerekli argümanları sunarak görüşünü yazar, fikir sunduğu kişi hakkında bir karalama kampanyası başlatmaya çalıştığını sezmediysem, kaynağı olmayan ithamlarda bulunulmadığına inanıyorsam, amacın yalnızca sivrilmek, şov yapmak olmadığını biliyorsam saygı duyarım. yukarıdaki saydıklarıma bir baksın bu marjinal arkadaşlar.
  • 86
    bahsedilen linç kültürü eleştirmenin eleştirilmesidir. kusura bakmayın, buna alışacaksınız. alışacaksınız. alışmazsanız siz üzülürsünüz.

    pardon ama fatih terim insan değil mi? mustafa cengiz? abdürrahim albayrak? arda turan? bunlar insan değil mi? bunlar eleştirilmiyor mu? pardon ama bunlar gibi siz de insan değil misiniz? sizin farkınız ne?

    tabii ki sen benim hoşuma gitmeyen bir şey dile getirdiğin anda ben de karşı tezimi ortaya koyup seni, fikrini eleştireceğim. yahu siz istiyorsunuz ki çıkalım bir fildişi kuleye, dayayalım hoparlörleri tüm şehre, verelim eleştiriyi verelim coşkuyu. ama o kadar yukarıda olsun ki yerimiz, aşağıdakilerin bize söylediklerini duymayalım.

    öyle bir kule yok, bu sözlük de öyle bir yer değil. ekşi sözlük de öyle bir yer değil. hiçbir yer değil.

    abdürrahim albayrak beceriksiz, mustafa cengiz kötü başkan, fatih terim işbilmez. bunlar yazılacak, okuyacağız. biz ağzımı açtığımız anda linç eden tipler olacağız he? yok öyle iş. öyle kolay kaçmak da yok.

    buyrun, fikrinizi beyan edin. eleştirin. ancak biz eleştirdiğimzide bir zahmet linç lafının arkasına kaçmak yerine lafınızın arkasında durun veya analizimi yaptım, fikrim değişti deyin.

    ya gören de birkaç kişi toplanıp beğenmediğimiz laf edeni evinin önünde kıstırıyoruz sanacak. alt tarafı eleştirinize eleştiriyle karşılık veriyoruz. ne bu böyle aile apartmanı girişinde yüzüne kezzap atılmış gibi konuşmalar? (u: :()

    kısa özet: eleştirdiğiniz gibi eleştirileceksiniz. bu kadar basit.

    hayır yapılan şey yaptığınız şeyin aynısı. ikisi de normal. yok öyle pink floyd da müzik mi yapıyor diyen ben fero fanı gibi kaçmak. eleştiri olacak. kusura bakmayın. hem orman kanunları geçerli olsun, hem diss olmasın. yok öyle köy. *
  • 10
    yeni yazarların nicklerinin altına yazdıklarınıza dikkat edin..!!

    yeni gelen 4. nesillerden bir çok kişi sözlükten soğuyor bu yüzden... yazma istekleri gelmiyor...
    ben yeni geldiğimde bana da hoşuma gitmeyen şeyler yazılsa ben de soğurdum sözlükten...
    hala yeni sayılırım ben geleli 2 ay oldu, ama artık kendimi buraya o kadar ait hissediyorum ki, sözlükten çıkmıyorum...
    ya bi durun soluklanın...
    size mi kaldı kimin yanlış yere geldiği, kimin şakşakçı olduğu, kimin frank rijkaarla ilgili ne düşündüğü...
    ya manyak mısınız siz demek isterdim ama moderasyonun bu entrymi silmesini istemiyorum...
    bir şey yaparken düşünün...
    yazdığınız topçular takımlar spikerler başkanlar üzülmez yazdıklarınıza, kırılmazlar...
    ama nick altına yazdığınızda, o yazar sol frame'e heyecanla bakar, hakkımda ne yazılmış diye...
    baktığında sinir bozucu şeyler görmesi yeni yazarlar üzerinde cidden çok etkili...
    soğuyanlar oldu zamanında...
    ama lütfen birilerini daha soğutmayın şurdan...
    kaçıncı nesil olursanız olun, kaç yıldır burada olursanız olun.. burası sizin değil...

    herkes galatasaray sözlük'te moderasyonun uygun gördüğü çerçevede istediğini yazar...
  • 13
    çok eskiden beri sözlükte olan bazı yazarların askerlikteki 'devrecilik' sistemini hatırlatan eylem. frank rijkaard başlığına gelip yazan dördüncü nesil yazara 'dünyayı yeniden mi kurtaracaksınız? hakkında herşey konuşuldu. yeni bir teori mi üretiyorsunuz?' diye tepki koyan yazara kıl olmuşumdur bu yüzden. bre gafil, eğer yıldırım beyazıd senin gibi düşünseydi 'ben fethetme girişiminde bulundum zaten, sen niye fethetmeye çalışıyorsun bir daha istanbul'u lan fatih?' derdi çağları uyuşursa. peki sen neden geldiğinde prekazi'yi yorumladın mesela? prekazi 80'lerde yorumlanıp tezi yazılmıştı zaten. şimdi bunu desek senin motor da su almaz mı bre gafil?

    bunun benzerini yapan nesildaş*larım da var maalesef. sağlam giriş yapmak, başkalarını ofsayta düşürmek, karma çıtasını yedi kat semaya yükseltmek için 'önümüze gelene bir tekme' manifestosuyla hareket ediyor bazıları. yani muhatabı olan kişiyi bir tramplen olarak görüyor ve onun omzuna basarak bir yerlere gelmeye çalışıyor. böylelerini gördüğüm yerde tokatlarım lamı cimi yok itiraf edeyim. bu davranışta bulunan kişilere küpe olsun şu dediğim: istediğiniz kadar arda turanlık taslayın, siz mustafa sarpsınız koçum! gelip birkaç güzel röportaj verirsiniz, bir iki gol atarsınız. bu sizi popüler yapar, sevilir ve sayılırsınız. ama elbet takke düşer ve cıscıplak ortada kalırsınız. sonra kelinize vurmak için sıraya dizildiğini görürsünüz insanların. evet belki antin kuntin bir teşbih oldu ama teşbihte hata olmaz demiş mevlana celaleddin rûmi deyu biri.

    neyse konumuza dönelim. bu hastalık nesil yada cinsiyet ile hudutlandırılacak bir hastalık değil. bazı insanlar dikkat çekmek, laf koymak, kızlara yaranmak, ofsayta düşürmek, egosunu everest'e çıkarmak için 'ayağının altındaki papatyaları ezmek' adlı romantik eyleme başvuruyorlar maalesef. yahu burada hepimiz galatasaray sevdalısıyız. tabiki robot değiliz. fikirlerimiz çeşitli, hissiyatlarımız kendimize özgü olabilir. bizi zenginleştiren bu farklarımız değil, bu farkları özümseyip ortak paydada eşitleyerek, tek potada eriterek yada sentezleyerek ortaya tek bir ruh çıkarmamızdır. insanlar onca kavgadan, tatsızlıktan, işsizlikten, yalnızlıktan, angutlardan, nonntvspor'dan, kargaburun serhat'tan, doberman'dan falan bıkıp buraya gelmiş. renktaşlarıyla galatasaray'ı konuşmak, üzülmek, sevinmek, dertleşmek için burayı tercih etmiş. 'hepimiz kardeşiz bu öfke ne diye' mottosu etrafında söylemiyorum bunları. elbet öfke de olacak, fıtratımız bu. ama öfkeyi kontrol etme, hiç olmazsa saygılı ve usturuplu şekilde muhatabına yansıtma olabilir başvuracağımız temel nokta.

    ve şunun farkına varmalı herkes: kimimiz dördüncü nesil galatasaray sözlük yazarıyız, kimimiz birinci, kimimiz ikinci. bunlar bizim sadece apoletlerimiz. ama mührümüz bir allah'a hamdolsun.

    (bkz: galatasaray nesli)
  • 40
    galatasaray sözlük'te zaman içinde "baş ağrısı" niteliğinden "misyon" haline dönüşen adı batasıca şey. sözlüğe iyi kötü zaman ayırmış insanlar için pişmanlık sebebidir ayrıca. "ömrümüzü çürüttüğümüz sözlük ne hallerde" diye ilginçlik yapmanın alemi yok. kabul etmek gerekir ki o zaman da kendimiz dahil herkese faydası tartışılır şeylerin peşinde koşuyorduk. sözlüğün adı galatasaray ya, adına layık olsun diye yazıp yazıp dolduruyorduk. diğer yazılanları okuduğumuz zaman iyi kötü birşeyler öğrenebiliyorduk, en azından sonuna kadar okumaya tahammül edebiliyorduk. bir derdimiz olduğu zaman da kendi aramızda halletmesini biliyorduk. şimdiki bok atmaları bir kenara bırak, doğrudan galiz küfürlerin yazıldığı bile olurdu ama o küfür bir görünüp bir kaybolur, muhabbeti ve linç etmesi saatler/günlerce sürmezdi. "orospu çocuğu" gibi laflar eleştiri cümlelerinin içinde sıradan bir tanımlama olarak değil, hiçbir yerde karşımıza çıkmazdı. 2009'daki meşhur kocaeli maçından sonra yaşanan olayların bile kendi içinde bir adabı vardı. belki de kilit kelimeyi söylemiş olduk "adab" diyerek...
  • 21
    2 ekim 2012 galatasaray sporting braga maçı sonrası yine hortlamıştır. eğer sol frame'e bakarsanız milan baros'lar, mircea lucescu'lar, abdul kader keita'lar havada uçuşuyor. çok değil daha 5 ay evvel kadıköy'de şampiyonluğu kazandığımızda edilen laflar, yeminler nerelerde diye merak etmeden duramıyor insan, üzülüyor. sanırsın sporting braga köy takımı, son 5 senede euro cup'ta bir final ve bir çeyrek final oynamamış, beşiktaş'a mucize şekilde elenmemiş de bu sayede yoluna devam edememiş bir takım değil!!! galatasaray futbol takımı'nda herkes berbat, yetersiz, vasıfsız. daha da önemlisi bize dünyalar kazandırmış, daha 2 sene önce bizi bulunduğumuz acz içinden 1 senede çekip çıkarmış adama, fatih terim'e söylenmedik laf kalmamış. ayıptır. galatasaray sözlük bu değil, bu değildi. iki mağlubiyet üst üste gelince böyle mi olacaktı?

    eğer hala idrak edebilenler varsa söyleyeyim. taa sene başından beri fatih terim ne söylüyor? "biz rüya takım değiliz, eğer olursa zaten ben bunu bizzat söylerim, takımımla sahada söyletirim" diyor takımı için, kimse iplemiyor. n'oluyor? rüya takım safsatasına devam. sonra şampiyonlar ligi kuraları çekiliyor, oh diyor millet, tanımıyorlar ya cluj ile braga'yı, lokum gibi kura lafları hemen dolduruyor her yeri. zira bu adamlar danimarka milli takımı'nın sağ bekinden "sağda oynayan sarışın çocuk" diye bahseden, dünya futbolundan bihaber insanlar ki onlardan bu sözlükte de sürüsüyle var. peki kura sonrası fatih terim çıkıp ne diyor? "bu seviye başka bir seviye, türkiye ligi'nde oynadığımızdan çok daha fazlasını oynamamız lazım." biliyor çünkü neyin ne olduğunu. adam ac milan'ı, fiorentina'yı çalıştırmış, elit tdler seminerinin gediklisi, sen ona ne anlatabilirsin?

    ama yok arkadaş. bizim insanımıza göre ortaya hemen bir başarı konulmalı. şampiyonlar ligi'ni 6 sene sonra geldiğimiz gibi kazanmalıyız! 1 galibiyette dünyanın en iyi futbolculuarı arasına sokulan galatasaray'lı herhangi bir futbolcu, 2 mağlubiyette anadolu takımı topçusu seviyesine indirgenebiliyor.sana geçen sene tarifi imkansız bir mutluluk yaşatan teknik direktörün itin götüne sokuluyor. halbuki hiç sormuyoruz, önümüzdeki sene 6'ya sonraki sene de 5'e düşecek yabancı sayısına ve türk futbolcuların önünün açılması isteğine rağmen türkiye milli takımı'nda hala bir sol bek, güvenebileceğin sağlam bir stoper, bir sağ açık, bir forvet arkası, bir gol atan forvet neden yok? türk futbol ve futbolcularının içinde bulunduğu bu çaresizlikle bir türk takımı nereye kadar ilerleyebilir?

    en başta söylenmesi gerekeni sonda söyleyeyim. arkadaşlar; biz avrupa'da daha çok tokat hatta bazen yumruk yiyeceğiz. fatih terim bu kulübün başında 10-15 sene kalsın hele. 3-4 sene içinde ve sonrasında altyapıdan yetiştirdiği yeni nesille olursa olacak. zira bir insanın yaptıkları yapacaklarının garantisidir. tff'nin türk futbolu adına yaptığı hiçbir şey yokken tutunacak tek dalımız, verilecek yegane koşulsuz desteğimiz fatih terim ve ekibidir. herkes şapkasını önüne koysun ve bu takımı ona göre eleştirsin lütfen.
  • 80
    18 şubat 2018 kasımpaşa galatasaray maçı sonrası tekrar karşılaştığımız durum.

    hepimizin sinirli ve agrasif olduğu şu saatlerde herkes herkesi kötülüyor. her mağlubiyet sonrası sürekli linç ediliyor tüm takım.
    tamam herkes üzüldü herkes ağlayacak duruma geldi mağlubiyet sonucu. hatalar da yapıldı maç içinde bu da doğru.
    lakin siz sinirinizi kendi desteklediğimiz takımı yerden yere vurarak atmak zorunda mısınız her seferinde? çıkın dışarda birine sataşın, kavga edin ya da ne biliyim sokak direklerini falan tekmeleyin amk belki daha çok rahatlarsınız.
    günlerdir, haftalardır entry girmeyen arkadaşlar, her mağlubiyet sonunda negatif bir hava oluşturmak için sözlüğe giriyor vallahi kafayı sıyırcam.

    eleştirin, yanlışları doğruları söyleyin buna eyvallah hiç bir lafım yok, olamaz da zaten.
    ama siz sürekli bu olumsuzlukları göstererek neyi hedefliyorsunuz? takım daha mı başarılı olacak siz her oyuncumuzu kötülediğinizde. siz galiba galatasaray spor kulübünü real madrid, barcelona, city, psg kadar mali açıdan güçlü olduğunu düşünüyorsunuz da, kusursuz futbolcular ve hatasız hoca görmek istiyorsunuz.
    bazı şeyleri konuşmak için çok erken şu an. önümüzde 12 hafta var ve siz sanki kahin gibi geleceği görüp, şampiyonluğun gittiğini söylüyorsunuz.

    ‘fatih terim, muslera, feghouli, eren derdiyok, serdar aziz, gomis, tolga’ başka var mı linç etmek istediğiniz? vardır ama ben eminim.
    hatırlatayım size;
    taffarel, hasan şaş, ümit davala ve levent şahin var, bunları unutmayın linç etmek için.

    umarım 2017-2018 sezonu sonunda şampiyon olursak en çok siz utanırsınız.

    ekleme: kazanılan maçlar sonrası bile takımı kötüleyen arkadaşlar var maalesef. lütfen biraz destek verin lütfen! her maç bir şeyleri eleştirmeyelim. galibiyetin keyfini sürelim.
    siz kendi hayatınızda çok mu başarılısınız da sürekli başkalarını eleştiriyorsunuz? hiç mi hatanız olmuyor yahu.
    galatasaray taraftarına yakışan; tek yürek olup şampiyonluğu göğüslemektir. umarım daha fazla negatif düşünmez kimse, zira benim şampiyonluğa inancım tam. fatih terim ve değerli oyuncularımız ile birlikte 21. şampiyonluğumuzu kutlayacağız sezon sonu.
  • 81
    her galatasaray mağlubiyeti sonrası başlayan geleneksel hale gelmiş bir doğa olayıdır. maç sonu istisnasız tüm takıma sövülür. belli kişilerin fan boyları vardır onlar ahh bak gördünüz mü o olsa ne olurdu der ötekisi çıkar daha ne yapsın vs der. galibiyetler de tam tersi olur. maalesef tüm türkiye gibi sözlükte de kahvehane kültürüyle ve sinirle gelip buraya yorum yapan arkadaşlar var. düzgün ve yapıcı eleştiriyi içlerinden cımbızla seçip çekmek lazım.
  • 74
    (bkz: düşünce özgürlüğü adı altında üfürmek)

    karşımızda yalandan beslenen, yalanla kamuoyu oluşturan ve oluşturduğu kamuoyu ile çoğunluğu ele geçirip gerek galatasaray'ı gerekse ülkeyi uçuruma ve çöküşe sürükleyen bir topluluk var. ülke özelinde, bunlar açık açık "demokrasi bizim için araçtır" zihniyetindekilerdir ve yalan söylemeyi, düşünce özgürlüğü etiketi altında pazara sürmüş ve zamanla pazarı ele geçirmiştir.

    neden?

    çünkü öncelikle hedef kitle, "acaba bu doğruyu söylüyor mu?" şüpheciliğinden yoksun, araştırmanın adeta günah addedildiği bir kültürden oluşuyordu. zaten söyleyen onlardandı ve itiraz eden değildi. bu yeterliydi onlar için. diğer tarafta, "düşünce özgürlüğü" etiketini çok seven ve yalanın yayılmasını engellemeye çalışanları zaman zaman faşistlikle dahi suçlamaktan çekinmeyen liberaller, hastalığa müdahale edilmesine izin vermedi ve hastalık ilerledi.

    galatasaray sözlük'te işler nasıl?

    bu başlık biraz karışık. düşünce beyanı adı altında yalan şeylerin yazılmasına, ülke ortalamalarına göre çok daha az izin veriliyor. ama yine de daha iyi olabilirdi. bunun dışında, hedef kitle burada ülke ortalamasına göre çok daha rafine ve bilinçlilerin oranı ülke ortalamalarının çok üzerinde. bunun dışında, sanıyorum en önemli fark, burada defalarca tartışmış olmama rağmen söylemeliyim ki yönetim kötü niyetli değil.

    özetle, yalan söylemek düşünce özgürlüğü değildir ve bunu engellemeye çalışmak linç değil bizzat düşünce özgürlüğü kavramının tecavüzüne engel olmak için çalışmak demektir. hiçbir demokraside ırkçılığa, yobazlığa, yalancılığa, yağmacılığa, adamcılığa, ötekileştirmeye izin verilmez hatta en sert şekilde bastırılır bu tarz hastalıklar.

    burada linç diye tanımlanan şey, sistemin akyuvarlarıdır. sistemin hastalıklara verdiği tepkidir. üzücü değil bilakis sevindiricidir. elimizde kalan az sayıda değerden biridir.
  • 56
    1) herhangi bir kötü skor sonrası muhakkak başlar.

    2) branş ayrımı yapılmaz.
    örnek:
    - ışıl alben saçına ayıracağı vakti antremana ayırsaydı şu an çok farklı yerlerde olurduk
    - ergin kenarda boş boş oturacağına takıma taktik ver amk !! böyle koçluk mu olur?
    - eray, amrabat, mancini, ünal bu takıma ait değilsiniz. dany seni antep'ten getireni.

    3) birey/kurum ayrımı da yapılmaz herkese hunharca sallanır.
    örnek:
    - tff bu maça bu hakemi atayarak aslında skoru tayin etmişti zaten. böyle taraftar da olmaz olsun, 1 saat kazanacaklar diye 87'de terkettiler stadı.* ulan amrabat.

    4) aynı başlığa bir ayda girilmeyen entry sayısı bir günde girilir.
    örnek:
    - nordin amrabat (137)
    - roberto mancini (244)
    - eray işcan (78)
    - fatih terim (100)
    - arda turan (321)*

    5): 2 gün sonra her şey normale döner, sinirler yatışmıştır. olan sözlüğe olmuş ve başlıklar çoğunlukla niteliksiz değil kalitesiz entryler ile dolmuştur.

    son söz:

    beyler dün gecereal madrid'e yenildik*. oynadıkları futbol bizden 2 gömlek yukarda. top alış verişleri, savunma anlayışları, hücuma çıkışları ve oyuncu kaliteleri ile bizden çok çok çok ilerdeler. 7 ayda real madrid ile 4 maç yaptık, 3'ünde neredeysesahada yoktuk, birinde 45 dakika oynadık. biz de üzülüyoruz, ancak klavyeye saldırmadan önce bir durup düşünelim. zor bir süreçten geçiyoruz, kolay şeyler yaşamadık. sakin olalım. sabırlı olalım.
  • 77
    sözlükte bazı yazarlar siyasi görüşüyle alakalı net duruş sergilerken bazısı ise tıpkı ekşi'deki aktroller gibi ortalığı karıştırma maksatlı mesaj atıp gelen eleştirilere cevap vermiyor. bu tipik bir aktroll yöntemidir. gidin bakın ekşi'ye milletin tersine gelecek bir laf edip yahut başlık açıp daha da oraya uğramazlar.

    bu gibi adamlar linci hak ediyor. gelir delikanlı gibi fikrinin arkasında durursun, şu veya bu sebepten böyle düşünüyorum dersin eyvallah. ama sen gelip iki cümle yazar kaçarsan aktroll muamelesi görmen kaçınılmaz olur.
  • 31
    her puan kaybı sonrasında koskoca paris'i komple yıkıp yeniden inşa edecek kadar enerji, fikir ve proje ortaya çıkarır.

    ne kültürmüş arkadaş, eskiden kültür dendi mi aklıma kültür mantarı gelirdi, çocuktum, hayatım gıdalar üzerinden şekilleniyordu... aradan geçen zamanda kültürün ne olduğunu öğrendik, şimdi linç kültürü çıktı bir de...
  • 26
    bu kültür adamı sözlükten soğutur yemin ediyorum..

    içimizdeki fenerbahçelilerin özellikle yaptığını bile düşünüyorum..

    genç yeteneklere ağız dolusu sövün, koskoca fatih hoca'ya 2 günlük antrenör muamelesi yapın, yapın da yapın..

    nasıl bir linç özleminiz var birader, ben anlamıyorum..
    birlikte üzülelim elbette ama takımın da a**na koymayın 2-3 maçta!

    cluj maçında emre çolak'a "ooo süper" deyip 2 gün sonra ana avrat sövenler nerdeler?!
    her galibiyetten sonra fatih terim hocayı göklere çıkarıp, 2-3 maç kaybedince hocalığının anasını belleyenler kimler?!

    şampiyon olduğumuzda, tanımadığım tiplerle kol kola bira içmiştim ben, her şampiyonlukta da benzer şeyler yaşarım..
    sakın ha bu iyi gün taraftarlarıyla kutlamış olmayayım? benden uzak olsunlar..
  • 28
    böyle bir linç kültürü olduğunu düşünmüyorum. sadece eleştirlmesine izin verilmeyen kişilerin eleştirildiğini görenler durumu biraz abartıyolar. ben fatih terimi eleştirebilmeyelim ( mantık çerçevesinde ). küfür yoksa hakaret yoksa herkes eleştirilebilir. eleştireninde, eleştiriye karşı çıkanında abartmaması gerekiyor. at gözlüğüyle bakmamak gerekir olaylara.
App Store'dan indirin Google Play'den alın