39505
bilim dışı bir şeylerden bahsedeceğimin uyarısını baştan vererek, bu seneki akıbetiyle ilgili tuhaf titreşimler aldığım takımımız.
hep güvendiğimiz "allah'ın adaleti" noktasında dalgalı seyirler var bu sene. frankfurt maçı, gerçekten hak etmediğimiz şeyler oldu ve orada öyle bir enerji birikti ki belki de liverpool'u böyle bir kefaretle geçtik; o maçta var'dan dönen penaltı pozisyonunda hakeme o kadar sinirlendim ki kapıya yumruk attım ve serçe parmağım hala iyi değil. neyse, bu önemli değil, ama bu bilimsel olmayan bakış açısında varlığımı ne kadar ortaya koyduğumu anlamanız için bu ayrıntıyı vermek istedim. ha, bu arada, frankfurt maçının dönmeyeceğini o kadar iyi biliyordum ki ikinci yarıyı izlemedim.
devam edelim.
liverpool maçından sonra yakaladığımız ivmeyle ilk 8 konuşmaya başlamışken, belki de fikstür çekildiği andan itibaren herkesin "3 puan" yazdığı tek maç olan st gilloise maçında; bence şampiyonlar ligi'nde bu senenin- araştırılsa tarihin bile olabilir- en kötü hakem performansına imza atan o tuhaf yaratığın mutlak etkisiyle kaybettik. inanılmaz bir maçtı. hala kaybettiğimize inanmıyorum, st gilloise'ın başına gelecekler var mesela; buna inanıyorum, ileride görürüz...
ve devamında monaco'ya da yenildik. kazanmayı hak etmedik, takım eksikti, vs. tamam...
bu hafta itibariyle şampiyonlar ligi'nde 18'inciyiz. kalan iki maçımız şu an 8'inci olan atletico madrid ve 4'üncü olan manchester city ile.. yani, üç maç zor olacaktıysa ikisi son maçlara kaldı.
bu noktada bize nasıl bir kader yazıldığını merak etmeden edemiyorum. sanırım büyük hayaller kurma senesi bu sene değil. kendimi buna alıştırmaya çalışıyorum. belki play-off'a kalırız, takımdaki sakatlıklar bir nebze düzelir, ama "dünyadan büyük" hayaller kurmak için bu seneyi de geçiş senesi olarak ele almamız gerektiğine yaklaşmaya başladım.
buraya kadar okuyanlara selam ediyorum, mantıklı şeylerden bahsetmiyorum, ama geleceğin gerçekleri, bugünün mantığına uymak zorunda değildir. belki de biz enerjimizi, "şampiyonlar ligi'nde gidebildiğimiz kadar gidelim" ve "ligi yine mutlaka kazanalım" şeklinde ele almalıyızdır. dolayısıyla aslında sezon başında şu an vaat ettiğinden çok daha büyük başarılar beklediğimiz takımımızı, "olduğu kadar" noktasında sahiplenip hayallerimizi gelecek seneye ertelemeliyizdir; belki de. bugün itibariyle kader çarkları bize bunu salık veriyor gibi...
hep güvendiğimiz "allah'ın adaleti" noktasında dalgalı seyirler var bu sene. frankfurt maçı, gerçekten hak etmediğimiz şeyler oldu ve orada öyle bir enerji birikti ki belki de liverpool'u böyle bir kefaretle geçtik; o maçta var'dan dönen penaltı pozisyonunda hakeme o kadar sinirlendim ki kapıya yumruk attım ve serçe parmağım hala iyi değil. neyse, bu önemli değil, ama bu bilimsel olmayan bakış açısında varlığımı ne kadar ortaya koyduğumu anlamanız için bu ayrıntıyı vermek istedim. ha, bu arada, frankfurt maçının dönmeyeceğini o kadar iyi biliyordum ki ikinci yarıyı izlemedim.
devam edelim.
liverpool maçından sonra yakaladığımız ivmeyle ilk 8 konuşmaya başlamışken, belki de fikstür çekildiği andan itibaren herkesin "3 puan" yazdığı tek maç olan st gilloise maçında; bence şampiyonlar ligi'nde bu senenin- araştırılsa tarihin bile olabilir- en kötü hakem performansına imza atan o tuhaf yaratığın mutlak etkisiyle kaybettik. inanılmaz bir maçtı. hala kaybettiğimize inanmıyorum, st gilloise'ın başına gelecekler var mesela; buna inanıyorum, ileride görürüz...
ve devamında monaco'ya da yenildik. kazanmayı hak etmedik, takım eksikti, vs. tamam...
bu hafta itibariyle şampiyonlar ligi'nde 18'inciyiz. kalan iki maçımız şu an 8'inci olan atletico madrid ve 4'üncü olan manchester city ile.. yani, üç maç zor olacaktıysa ikisi son maçlara kaldı.
bu noktada bize nasıl bir kader yazıldığını merak etmeden edemiyorum. sanırım büyük hayaller kurma senesi bu sene değil. kendimi buna alıştırmaya çalışıyorum. belki play-off'a kalırız, takımdaki sakatlıklar bir nebze düzelir, ama "dünyadan büyük" hayaller kurmak için bu seneyi de geçiş senesi olarak ele almamız gerektiğine yaklaşmaya başladım.
buraya kadar okuyanlara selam ediyorum, mantıklı şeylerden bahsetmiyorum, ama geleceğin gerçekleri, bugünün mantığına uymak zorunda değildir. belki de biz enerjimizi, "şampiyonlar ligi'nde gidebildiğimiz kadar gidelim" ve "ligi yine mutlaka kazanalım" şeklinde ele almalıyızdır. dolayısıyla aslında sezon başında şu an vaat ettiğinden çok daha büyük başarılar beklediğimiz takımımızı, "olduğu kadar" noktasında sahiplenip hayallerimizi gelecek seneye ertelemeliyizdir; belki de. bugün itibariyle kader çarkları bize bunu salık veriyor gibi...

