14834
bundan 12-13 yıl önce kurulduğunda yazarlığı gönüllü olarak bile değil, tamamen kişisel ihtiyaçlar sebebiyle yaptığımız platform. yazmak, kendini ifade etmek, birileriyle bir şeyler paylaşabilmek çok ama çok büyük bir ihtiyaçtı o yıllarda. çeşitli dönemlerde pik yapacak şekilde manyak ölçülerde yazmışlığım(ız) da vardır.
kişisel olduramamışlıklarımızın arasında tek çare her zaman galatasaray'dı ama uzakta yaşayanlar olarak galatasaray'a yakınlaşma kanallarımız çok sınırlıydı o yıllarda. galatasaray sporcusunu geçtim bir profesyonelinden otomatik mesaj da olsa bir cevap alabilmek çok büyük bir hadiseydi. öyle saf bir tarafımız vardı, belki hala var ama derinlere doğru gidiyor...
o yıllarda bir maça dair azami tasarrufumuz sıfır futbol bilgisiyle rakibin en bilindik eksik yönlerinden bahsedip "inşallah değerlendirebiliriz" diyebilmekti. şimdilerde sadece bunu demek bile eleştiri hatta linç sebebi olabiliyor. half space'i kim doldursun, rakip yarı sahanın hangi sekizde birlik kısmına hangi futbolcu deplase olsun, hangi futbolcu son bilmemkaç maçta kaç tane pası hatalı vermiş hala niye deniyor, falanca futbolcu filanca maçta oynadığı pozisyonda elini beline daha az götürmüş orada daha iyi oynuyor mu acaba tarzında sonsuza doğru uzayıp giden bir liste var.
bütün bu incik boncuk, yazı ile sıfır tanesi kendi yükümlülüğün olan detaylardan bir şekilde kendini soyutladın diyelim. hangi futbolcunun karısına taraftar instagram'da sövmüş, hangi futbolcu eskisi gündemde kalmak için ne saçmalamış, tribünden afaroz edilmiş hangi isim kendini pazarlamak için kime yanlamış, hangi zırdeli twitter trollü hangi hakareti sallamış, hangi anadolu takımının sosyal medya hesabında ne gönderme yapılmış...
senin sıradan bir taraftar(!) olarak tüm bunları takip etmen, analiz etmen ve pozisyon alman gerekiyor.
bütün bu saçmalıklara göğüs gerdin bari, bitiyor mu? orada da bitmiyor. kim samimi(!) ya da kim değil, kim troll, kim truva, kim doğru söylüyor ya da kim yalancı. bütün bunlara maruz kalacaksın, bunların içinde gerçeği arayacaksın, gerçeğe inanacaksın, tüm bu etmenlerin içinde savunacaksın. arada bir de taraftarlık yapacaksın...
bundan 12-13 sene önce dediğim gibi bir ihtiyaçtı burada yazar olmak. zaman içinde keyifli bir hobiye döndü. ama son yıllarda, buradan bağımsız olarak yaşadığımız değişim ve zehirlenmeye bağlı olarak, kumar ya da alkol bağımlılığı gibi bir şeye dönüşmek üzere. sadece sözlük de değil aslında, genel taraftarlık hali-tavrı böyle...
ben hangi topçunun hangi istatistiğinin nasıl daha iyi kullanılacağını bilmek zorunda mıyım? takım sahaya çıkarken orada burada okuduğum bir kamyon deli saçmasının yarattığı önyargı ile maça başlamak zorunda mıyım? insanların para karşılığı yaptığı aşağılık aşağılık işlere karşı beleşten savunma yapmak zorunda mıyım?
çok tarihi bir derbi galibiyeti ya da şampiyonluk gecesi dahil en son ne zaman ciddi ciddi keyif aldım taraftarlıktan sorusunun, en azından futbolda, cevabı çok çok uzaklara gidiyor artık. kikiri kokoro yapmak hatta argo tabirle ta$ak geçmek ayrı bir konu, ama o sade taraftarlık duygusu gideli çok oldu...
sözlükle aramızdaki ilişki de bu yönde gidiyor işte. o kadar hızla ve o kadar dönülmez şekilde boşalıyor ki bazı şeylerin içi; sözlükte iki satır bir şey karalamak bile çoğu zaman "boşuna" hissi ağır basar hale geliyor...
kişisel olduramamışlıklarımızın arasında tek çare her zaman galatasaray'dı ama uzakta yaşayanlar olarak galatasaray'a yakınlaşma kanallarımız çok sınırlıydı o yıllarda. galatasaray sporcusunu geçtim bir profesyonelinden otomatik mesaj da olsa bir cevap alabilmek çok büyük bir hadiseydi. öyle saf bir tarafımız vardı, belki hala var ama derinlere doğru gidiyor...
o yıllarda bir maça dair azami tasarrufumuz sıfır futbol bilgisiyle rakibin en bilindik eksik yönlerinden bahsedip "inşallah değerlendirebiliriz" diyebilmekti. şimdilerde sadece bunu demek bile eleştiri hatta linç sebebi olabiliyor. half space'i kim doldursun, rakip yarı sahanın hangi sekizde birlik kısmına hangi futbolcu deplase olsun, hangi futbolcu son bilmemkaç maçta kaç tane pası hatalı vermiş hala niye deniyor, falanca futbolcu filanca maçta oynadığı pozisyonda elini beline daha az götürmüş orada daha iyi oynuyor mu acaba tarzında sonsuza doğru uzayıp giden bir liste var.
bütün bu incik boncuk, yazı ile sıfır tanesi kendi yükümlülüğün olan detaylardan bir şekilde kendini soyutladın diyelim. hangi futbolcunun karısına taraftar instagram'da sövmüş, hangi futbolcu eskisi gündemde kalmak için ne saçmalamış, tribünden afaroz edilmiş hangi isim kendini pazarlamak için kime yanlamış, hangi zırdeli twitter trollü hangi hakareti sallamış, hangi anadolu takımının sosyal medya hesabında ne gönderme yapılmış...
senin sıradan bir taraftar(!) olarak tüm bunları takip etmen, analiz etmen ve pozisyon alman gerekiyor.
bütün bu saçmalıklara göğüs gerdin bari, bitiyor mu? orada da bitmiyor. kim samimi(!) ya da kim değil, kim troll, kim truva, kim doğru söylüyor ya da kim yalancı. bütün bunlara maruz kalacaksın, bunların içinde gerçeği arayacaksın, gerçeğe inanacaksın, tüm bu etmenlerin içinde savunacaksın. arada bir de taraftarlık yapacaksın...
bundan 12-13 sene önce dediğim gibi bir ihtiyaçtı burada yazar olmak. zaman içinde keyifli bir hobiye döndü. ama son yıllarda, buradan bağımsız olarak yaşadığımız değişim ve zehirlenmeye bağlı olarak, kumar ya da alkol bağımlılığı gibi bir şeye dönüşmek üzere. sadece sözlük de değil aslında, genel taraftarlık hali-tavrı böyle...
ben hangi topçunun hangi istatistiğinin nasıl daha iyi kullanılacağını bilmek zorunda mıyım? takım sahaya çıkarken orada burada okuduğum bir kamyon deli saçmasının yarattığı önyargı ile maça başlamak zorunda mıyım? insanların para karşılığı yaptığı aşağılık aşağılık işlere karşı beleşten savunma yapmak zorunda mıyım?
çok tarihi bir derbi galibiyeti ya da şampiyonluk gecesi dahil en son ne zaman ciddi ciddi keyif aldım taraftarlıktan sorusunun, en azından futbolda, cevabı çok çok uzaklara gidiyor artık. kikiri kokoro yapmak hatta argo tabirle ta$ak geçmek ayrı bir konu, ama o sade taraftarlık duygusu gideli çok oldu...
sözlükle aramızdaki ilişki de bu yönde gidiyor işte. o kadar hızla ve o kadar dönülmez şekilde boşalıyor ki bazı şeylerin içi; sözlükte iki satır bir şey karalamak bile çoğu zaman "boşuna" hissi ağır basar hale geliyor...