267
futbol olarak çok doyurucu olmasada sonuç açısından bizim için çok çok iyi olan 1-0 galip geldiğimiz 2014’ün ilk derbisi.
maç öncesi mancini’nin çıkardığı kadroyu incelediğimizde drogba tercihi dışında çok da sorgulanacak ya da karşı çıkılacak bir tercih yoktu. drogba’nın ise meziyetleri ya da kazandırdıklarını değil de son zamanlardaki isteksiz görüntüsü kafamda soru işaretleri uyandırıyordu. ek olarak sabri’nin son zamanlardaki enerjisi ya da eboue’nin oynadığı son maçtaki performansı düşünüldüğünde acaba veysel ne yapar sorusu da kafamda belirmişti. çünkü bu sefer karşımızda vasat bursa yada başka bir anadolu takımı yoktu. ligin en çok koşan, genç hareketli ve yine çıkış içerisinde olan 3 büyüklerinden biri, şikeci kardeşlerde ikincisi vardı. sahada daha fazla enerjiye ihtiyacımız olacaktı.
maçın başlarındaki görünte bunu açık açık belli etti. sahanın her yerinde basan devamlı koşan tabiri caizse bize çok göz açtırmayan bir beşiktaş vardı. neyse ki bariz yeteneksizlikleri ve oyun içindeki hücüm planları yok denecekkadar azdı. bu maçı beşiktaş’a kazandıracak tek etken ancak çok koşmaları ve bizim yapacağımız hatalar olmalıydı. en azında bana öyle geldi. çünkü ne organize bir atakları ne de iki kere üst üste denedikleri bir pozisyon girişimi vardı. almeida’ya şişirilen toplar ve mahalle maçında oynayan çocuk gibi gökhan törenin topu bırakmaması dışında beşiktaş adına hatırladığım birşey yok maç içinde.
bizim tarafımıza gelince göze güzel gelen, baskılı, devamlı golü arayan, rakibi sıkıştıran, kısacaı bizim istediğimiz gibi bir futbol oynayan galatasaray yoktu sahada ne yazıkki. fakat şunu gördüm ki, enerjisi bu kadar yüksek bir takıma karşı çok akıllıca top oynattı mancini. çok koşmadan alanları kapatarak, defansta her zaman rakipten daha fazla olarak beşiktaşı ceza sahası içine sokmadık. 90 dakika boyunca bir kere kalemizin sağından olcay, bir kerede solundan gökhan ceza sahasına girebildi ve bunlarda o kadar saçmasonuçlandı ki daha iyisini bizim defans oyuncuları bile yapamazdı. üstelik 90 dakika boyunca beşiktaş’ın yakaladığı tek ciddi pozisyonu ise orta sahada harika (!) bir pas veren drogba başlatıyordu.
şimdi “iyi tamam, pozisyon vermedik ama biz anadolu takımımıyız ki defans yapıp maçı bitirdik ve buna seviniyorsun” diyenler olacaktır. onlara da bir kaç posizyon hatırlatmak isterim. biraz aceleciliğimizden biraz da düşüncesizliğimizden değerlendiremediğimiz, bir doğru tercihle gol olması işten bile olmayacak 3 pozisyon var.
birincisi alex telles’in soldan ceza sahasını girip kaleye gönderdiği şut, burada topu selçuk’a (umarım yanlış hatılamıyormdur) bıraksa gol olma ihtimali çok yüksekti.
ikincisi ise burak’ın uygun durumdaki sneijder’e topu vermek yerine dağlara taşlara topu göndermesi ki, sneijder’in o topu oradan kaleye göndermeme ihtimali çok düşük.
yine üçüncü pozisyon ise selçuk’un dany’nin suratına isabet ettirdiği top varki, hem soldaki uygun sneijder’e hem de sağdaki uygun oyuncuya topu bıraksa zaten hafızası bile yerinde olmayan cenk’i avlamamız hiç de zor olmazdı.
yine de mancini’nin bana göre daha iyi tercihleri olabilirdi. örneğin fizik olarak bitik drogba yerine daha erken umutu oyuna alıp ilerdeki pres gücümüzü artırabilirdi. ya da sneijder yerine hajroviç’i oyuna alıp ikinci golü kovalayabilirdik.
yine de bence mancini iyi iş çıkardı ve çok hareketli bir takımı 90 dakika boyunca ceza sahamıza bile sokmadı.
ek olarak pozisyonlarımızın azlığı ise nefes almaksızın koşan beşiktaş’lı oyuncularınselçuk, sneijder ve bitik drogba’ya adım attırmamasından kaynaklandı birazda. bu maçı açacak olanda geriden gelen melo, telles ve veysel’di ki öyle de oldu.
sanırım hafta için oynayacağımız chelsea maçında da bu tarz bir futbol izleyeceğiz ve umarım yine göze hoş gelmesede iyi bir skorlar adamları yolcu edeceğiz.
maç öncesi mancini’nin çıkardığı kadroyu incelediğimizde drogba tercihi dışında çok da sorgulanacak ya da karşı çıkılacak bir tercih yoktu. drogba’nın ise meziyetleri ya da kazandırdıklarını değil de son zamanlardaki isteksiz görüntüsü kafamda soru işaretleri uyandırıyordu. ek olarak sabri’nin son zamanlardaki enerjisi ya da eboue’nin oynadığı son maçtaki performansı düşünüldüğünde acaba veysel ne yapar sorusu da kafamda belirmişti. çünkü bu sefer karşımızda vasat bursa yada başka bir anadolu takımı yoktu. ligin en çok koşan, genç hareketli ve yine çıkış içerisinde olan 3 büyüklerinden biri, şikeci kardeşlerde ikincisi vardı. sahada daha fazla enerjiye ihtiyacımız olacaktı.
maçın başlarındaki görünte bunu açık açık belli etti. sahanın her yerinde basan devamlı koşan tabiri caizse bize çok göz açtırmayan bir beşiktaş vardı. neyse ki bariz yeteneksizlikleri ve oyun içindeki hücüm planları yok denecekkadar azdı. bu maçı beşiktaş’a kazandıracak tek etken ancak çok koşmaları ve bizim yapacağımız hatalar olmalıydı. en azında bana öyle geldi. çünkü ne organize bir atakları ne de iki kere üst üste denedikleri bir pozisyon girişimi vardı. almeida’ya şişirilen toplar ve mahalle maçında oynayan çocuk gibi gökhan törenin topu bırakmaması dışında beşiktaş adına hatırladığım birşey yok maç içinde.
bizim tarafımıza gelince göze güzel gelen, baskılı, devamlı golü arayan, rakibi sıkıştıran, kısacaı bizim istediğimiz gibi bir futbol oynayan galatasaray yoktu sahada ne yazıkki. fakat şunu gördüm ki, enerjisi bu kadar yüksek bir takıma karşı çok akıllıca top oynattı mancini. çok koşmadan alanları kapatarak, defansta her zaman rakipten daha fazla olarak beşiktaşı ceza sahası içine sokmadık. 90 dakika boyunca bir kere kalemizin sağından olcay, bir kerede solundan gökhan ceza sahasına girebildi ve bunlarda o kadar saçmasonuçlandı ki daha iyisini bizim defans oyuncuları bile yapamazdı. üstelik 90 dakika boyunca beşiktaş’ın yakaladığı tek ciddi pozisyonu ise orta sahada harika (!) bir pas veren drogba başlatıyordu.
şimdi “iyi tamam, pozisyon vermedik ama biz anadolu takımımıyız ki defans yapıp maçı bitirdik ve buna seviniyorsun” diyenler olacaktır. onlara da bir kaç posizyon hatırlatmak isterim. biraz aceleciliğimizden biraz da düşüncesizliğimizden değerlendiremediğimiz, bir doğru tercihle gol olması işten bile olmayacak 3 pozisyon var.
birincisi alex telles’in soldan ceza sahasını girip kaleye gönderdiği şut, burada topu selçuk’a (umarım yanlış hatılamıyormdur) bıraksa gol olma ihtimali çok yüksekti.
ikincisi ise burak’ın uygun durumdaki sneijder’e topu vermek yerine dağlara taşlara topu göndermesi ki, sneijder’in o topu oradan kaleye göndermeme ihtimali çok düşük.
yine üçüncü pozisyon ise selçuk’un dany’nin suratına isabet ettirdiği top varki, hem soldaki uygun sneijder’e hem de sağdaki uygun oyuncuya topu bıraksa zaten hafızası bile yerinde olmayan cenk’i avlamamız hiç de zor olmazdı.
yine de mancini’nin bana göre daha iyi tercihleri olabilirdi. örneğin fizik olarak bitik drogba yerine daha erken umutu oyuna alıp ilerdeki pres gücümüzü artırabilirdi. ya da sneijder yerine hajroviç’i oyuna alıp ikinci golü kovalayabilirdik.
yine de bence mancini iyi iş çıkardı ve çok hareketli bir takımı 90 dakika boyunca ceza sahamıza bile sokmadı.
ek olarak pozisyonlarımızın azlığı ise nefes almaksızın koşan beşiktaş’lı oyuncularınselçuk, sneijder ve bitik drogba’ya adım attırmamasından kaynaklandı birazda. bu maçı açacak olanda geriden gelen melo, telles ve veysel’di ki öyle de oldu.
sanırım hafta için oynayacağımız chelsea maçında da bu tarz bir futbol izleyeceğiz ve umarım yine göze hoş gelmesede iyi bir skorlar adamları yolcu edeceğiz.