840
"tribünler bir şairin kalbi gibidir; bazen coşar, bazen susar ama asla hissetmekten vazgeçmez." diye çok beğendiğim anonim bir söz vardır...
futbolcular, hocalar, başkanlar gelip geçen yolcudur da, tribünler ise daimi hancıdır... iyi gün, kötü gün fark etmeden, hep oradadırlar...
sevdanın peşindedirler.
hele ki de deplasman yaparlarsa... en unutulmazı da odur...
dün gece de galatasaray, rize deplasmanında şampiyonluk yolunda çok kritik üç puan kazanırken, sahanın yıldızı osimhen, maçın yıldızı da bir dakika dahi susmayan galatasaray taraftarı oldu...
az alkmaar yenilgisi sonrası herkes gömecek bir oyuncu bulmuş, "kaos ateşine" bir odun atıp alevi körükleme telaşındayken, yağmurlu ve soğuk havada istanbul ve diğer illerden kalkıp rize'ye gelen galatasaray tribün emekçilerine selam olsun...
taraftar inanmıştı da topçularda durum nasıldı?
okan hoca, "tadı damağımda kaldı" dediği tottenham maçındaki formasyonu sürekli oynatmak istiyor topçulara da, ıcardi'den sonra yerine koydukları onun boşluğunu dolduramayınca, maalesef her deneme de hüsran oluyor.
rize'de de ilk yarı böyle geçti. musera kaleyi korurken, üçlü savunmada çiçeği burnunda stoper cuesca , sanchez ve abdülkerim vardı. onların önünde torreira ve sara yer alırken, barış ve başka bir yeni transfer frankowski kanatlarda oynuyordu. mertens takımın oyun aklı, ahmed de osimhen'e bağlantı noktasındaydı...
ahmed'in savunmanın da hatasından yararlanıp kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda galatasaray golü erken bulabilse çok farklı bir maç seyredecektik ama olmadı. 7 dakika sonra da kartlarda galatasaray'a cömert, rize'ye cimri zorbay küçük, osimhen'in gole giderken düşürülmesine düdük çalsa, rakip eksik de kalabilirdi ama bu sezon galatasaray her maçta hakemleri de yenmek zorundaydı, öyle de oldu.
rize'nin en tehlikeli atağında sowe topu direğe nişanlarken abdülkadir'in torrera'ya yaptığı faul gözükmüyor, ikinci yarı önce sara'nın olawoyin tarafından itirilmesi, sonra kaleci tarık'ın top yerine osimhen'in kafasını yumruklaması penaltı ile cezalandırılmıyor.
golsüz ve nispeten etkisiz geçen ilk 45 dakika sonrası okan buruk ikinci yarıya mertens ve sarı kartla oynayan cuesca'nın yerine sallai ve eren elmalı ile "dörtlü" savunmaya, yani galatasaray'ı iki sene arka arkaya şampiyon yapan dizilimle başladı. hal böyle olunca da, çok geçmeden frankowski ilk asistini yaptı, osimhen parçalı formayla 13. golünü attı.
galatasaray tribünleri tezahüratın coşkusunu arttırmış, fener'e küfürler başlamışken, rizeliler de plaka şovunu yaparken, üç gün önce alkmaar maçında barış'ın penaltı yaptırdığı pozisyonuna başında olduğu gibi sarı-kırmızılı savunmacılar uyudu, rakip uyanıktı ve sowe, eşitliği sağlayan golü attı..
gol lazımdı, galibiyet gerekliydi ve okan buruk bir başka yeni transfer lemina'yı sahaya sürdü. eski galatasaraylı lemina da sanki takımdan hiç ayrılmamış gibi, yabancılık çekmeden, sahaya tecrübesini koydu, maçın iplerini eline aldı oyun birden tek kaleye döndü: galatasaray bastırıyor, rize savunuyor...
lemina'nın oyuna dahil olmasıyla sara 10 numara devşirildi, pozisyonlarda da adı vardı: bir şutu az farkla auta gitti, apokerim'in asist olacak ortasında kafayı ıskaladı, bir penaltısı da "güme" gitti...
sara gol atamadı ama kullandığı kornerde lemine kafayla asist yaptı ve "özcimbomlu" osimhen skoru belirleyen golü filelerle buluşturdu... gole sevinirken mi yoksa maç içinde pas isterken bağırmaktan mı bilinmez de maç sonu osimhen röportaj verirken, sanki ultraslan tribünden çıkmış gibi boğuk sesle konuşuyordu...
galatasaray zor da olsa maçı kazanırken, hakemin uzatmaların uzatmasını oynattığı dakikada zeqiri'nin boş pozisyonda sowe'a kafayla attığı pası muslera tecrübesiyle kurtarıyor, "ben daha ölmedim" mesajı veriyordu...
üç puan kazanılmış... keyifler yerine gelmiş ve dikkatler derbiye çevrilmişti... tabii, arada kazanılması gereken bir az alkmaar rövanşı da vardı...
maçı konuştuğumuz podcast linki de burada: karalama defteri#156
kaynak ve maçtan fotoğraflar: https://ultrasmovement.blogspot.com/...r1-2galatasaray.html
futbolcular, hocalar, başkanlar gelip geçen yolcudur da, tribünler ise daimi hancıdır... iyi gün, kötü gün fark etmeden, hep oradadırlar...
sevdanın peşindedirler.
hele ki de deplasman yaparlarsa... en unutulmazı da odur...
dün gece de galatasaray, rize deplasmanında şampiyonluk yolunda çok kritik üç puan kazanırken, sahanın yıldızı osimhen, maçın yıldızı da bir dakika dahi susmayan galatasaray taraftarı oldu...
az alkmaar yenilgisi sonrası herkes gömecek bir oyuncu bulmuş, "kaos ateşine" bir odun atıp alevi körükleme telaşındayken, yağmurlu ve soğuk havada istanbul ve diğer illerden kalkıp rize'ye gelen galatasaray tribün emekçilerine selam olsun...
taraftar inanmıştı da topçularda durum nasıldı?
okan hoca, "tadı damağımda kaldı" dediği tottenham maçındaki formasyonu sürekli oynatmak istiyor topçulara da, ıcardi'den sonra yerine koydukları onun boşluğunu dolduramayınca, maalesef her deneme de hüsran oluyor.
rize'de de ilk yarı böyle geçti. musera kaleyi korurken, üçlü savunmada çiçeği burnunda stoper cuesca , sanchez ve abdülkerim vardı. onların önünde torreira ve sara yer alırken, barış ve başka bir yeni transfer frankowski kanatlarda oynuyordu. mertens takımın oyun aklı, ahmed de osimhen'e bağlantı noktasındaydı...
ahmed'in savunmanın da hatasından yararlanıp kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda galatasaray golü erken bulabilse çok farklı bir maç seyredecektik ama olmadı. 7 dakika sonra da kartlarda galatasaray'a cömert, rize'ye cimri zorbay küçük, osimhen'in gole giderken düşürülmesine düdük çalsa, rakip eksik de kalabilirdi ama bu sezon galatasaray her maçta hakemleri de yenmek zorundaydı, öyle de oldu.
rize'nin en tehlikeli atağında sowe topu direğe nişanlarken abdülkadir'in torrera'ya yaptığı faul gözükmüyor, ikinci yarı önce sara'nın olawoyin tarafından itirilmesi, sonra kaleci tarık'ın top yerine osimhen'in kafasını yumruklaması penaltı ile cezalandırılmıyor.
golsüz ve nispeten etkisiz geçen ilk 45 dakika sonrası okan buruk ikinci yarıya mertens ve sarı kartla oynayan cuesca'nın yerine sallai ve eren elmalı ile "dörtlü" savunmaya, yani galatasaray'ı iki sene arka arkaya şampiyon yapan dizilimle başladı. hal böyle olunca da, çok geçmeden frankowski ilk asistini yaptı, osimhen parçalı formayla 13. golünü attı.
galatasaray tribünleri tezahüratın coşkusunu arttırmış, fener'e küfürler başlamışken, rizeliler de plaka şovunu yaparken, üç gün önce alkmaar maçında barış'ın penaltı yaptırdığı pozisyonuna başında olduğu gibi sarı-kırmızılı savunmacılar uyudu, rakip uyanıktı ve sowe, eşitliği sağlayan golü attı..
gol lazımdı, galibiyet gerekliydi ve okan buruk bir başka yeni transfer lemina'yı sahaya sürdü. eski galatasaraylı lemina da sanki takımdan hiç ayrılmamış gibi, yabancılık çekmeden, sahaya tecrübesini koydu, maçın iplerini eline aldı oyun birden tek kaleye döndü: galatasaray bastırıyor, rize savunuyor...
lemina'nın oyuna dahil olmasıyla sara 10 numara devşirildi, pozisyonlarda da adı vardı: bir şutu az farkla auta gitti, apokerim'in asist olacak ortasında kafayı ıskaladı, bir penaltısı da "güme" gitti...
sara gol atamadı ama kullandığı kornerde lemine kafayla asist yaptı ve "özcimbomlu" osimhen skoru belirleyen golü filelerle buluşturdu... gole sevinirken mi yoksa maç içinde pas isterken bağırmaktan mı bilinmez de maç sonu osimhen röportaj verirken, sanki ultraslan tribünden çıkmış gibi boğuk sesle konuşuyordu...
galatasaray zor da olsa maçı kazanırken, hakemin uzatmaların uzatmasını oynattığı dakikada zeqiri'nin boş pozisyonda sowe'a kafayla attığı pası muslera tecrübesiyle kurtarıyor, "ben daha ölmedim" mesajı veriyordu...
üç puan kazanılmış... keyifler yerine gelmiş ve dikkatler derbiye çevrilmişti... tabii, arada kazanılması gereken bir az alkmaar rövanşı da vardı...
maçı konuştuğumuz podcast linki de burada: karalama defteri#156
kaynak ve maçtan fotoğraflar: https://ultrasmovement.blogspot.com/...r1-2galatasaray.html