• 1276
    mevcut düzeninde galatasaray ve trabzonspor üvey evlattır, fenerbahçe ve beşiktaş öz evlattır. diğer 2 takım hem saha içinde hem saha dışında tarifsiz bir destek alıyor. galatasaray'a ise 1 dakika bile rahat nefes aldırmama üzerine düzen kurulu. trabzonspor son haftalarda potada girerse muhtemelen onu da arka arkaya hakem operasyonları ile yarıştan koparacaklar. ama bu düzen elbet yıkılacak. galatasaray taraftarı ve sözlük yazarları 2023 geldiğinde bu düzene oy vermesin yeter ki.
  • 1285
    türk futbolunun ne olduğu belli zaten de çıkıp şu fenerbahçeyi beşlik yapıp göndermeyenler de hata. vay penaltıyı vermedi vay golümüzü iptal etti. keremden başka efektif futbolcumuz yok. morutan olmaz boşuna ümitlenmeyelim.8-10 haftada bir çok klas goller atar sadece. bu takıma gedson şart. keremin sol ayaklısı şart. mustafa mohammedin ilk 11'e monte edilmesi şart.
  • 1286
    ülke ekomomisinin imdadına yetişmiştir. dolar 11,5 tl, euro 13-14 tl bandına bir haftada gelirken toplumun afyonu olan futbol kullanılmıştır.

    insanlar koca bir hafta derbide çıkan kararları konuşsunlar diye aleni şekilde skandallara yer verilmiştir.

    ülke ekonomisi bu kadar kötü iken insanların zevk aldığı, biraz olsun hayatın zorluklarını unutmaya çalıştığı futbolu da bitirmiş, kötü emellerine alet etmişlerdir.
  • 1287
    2011-2012 şike sezonundan beri yozlaşma düzeyi gün geçtikçe artmıştır. bazen insan kendine soruyor? "neden takip ediyorum." diye? ışte kanına işlemiş bir kere, bir tüzel kişiliğe değer vermişsin, sevmişsin. yapacak bir şey yok. ama yorucu gerçekten yorucu. geçen sezon bilinçli hakem hataları ve şike ile çalınan şampiyonluğumuz ve yaptığımız hakem eleştirileri nedeniyle bile sözlükte eleştirilince bu sezon ligi 2.plana koydum. ülkede bir şey değişmediği için bu sezonda bir şey değişmeyecekti. en azından avrupada türk hakemleri yok. hani fatih terim istifa deniliyor ya, bu sistem degişmedikçe gelen teknik direktörü çiğ çiğ yerler. fatih terim'i değiştirmeden önce acaba bu ülkeyi yönetenleri değiştirsek.
  • 1291
    5-10 yıl içinde doğru scout ve doğru alt yapı modelini oluşturabilen takımların sonraki yıllarda damga vuracağı ülke futbolu.

    bitti artık yabancı oyuncuya 2-3 m euro maaş verme dönemleri.

    yerliye de yabancıya da az ücret verip satış yapabilen kulüpler diğerlerine nazaran öne çıkmaya başlayacaktır.

    3 yıllık planlama dediğimiz şey dilerim gerçek bir modele evrilebilir. zaten aksi halde 1980'li yıllara dönüyoruz.
  • 1292
    suat başar çağlan' ın gazeteduvar daki yazısından alıntıdır.

    --- alıntı ---
    pandeminin getirdiği sıkıntılardan toparlanır mıyız diye umut etmekle belli ki ülkemizi fazla hafife almışız. bütün dünyada süregelen ekonomik sorunlar yurtiçindeki efsanevi yönetimle birleşince nur topu gibi bir krizimiz oldu. sonuçta, türk futbolunun halihazırda sallantıda olan mali durumu çöküş noktasına geldi. kulüplere üzülsek mi bilemiyoruz. sanki bugüne kadar yaptıklarıyla merhameti çok da hak etmiyorlar. ama taraftarın durumu günden güne kötüye gidiyor. türkiye’de taraftarın futbolla kurduğu ilişki hem zayıflıyor hem de bozuluyor…

    yöneten sizsiniz
    25 ocak 2005 günü nicolas anelka fenerbahçe’ye imza attığında 1 euro 1,75 liraydı. sekiz yıl sonra 20 ocak 2013’te wesley sneijder galatasaray’a transfer olduğunda euro’nun değeri 2,34 liraya gelmiş, aradaki sekiz yılda yaklaşık yüzde 30 yükselmişti. sneijder transferinden bu yana sekiz sene daha geçti ve bu süreçte türk lirası euro karşısında altı kat değer kaybetti. bugün 1 euro 14 lirayı geçmiş durumda. üstelik – sayın eski bakan duymasın – ligdeki oyuncu mevcudunun yarısını oluşturan yabancı oyuncular maaşlarını çoğunlukla euro veya dolar üzerinden alıyor. yani büyük yıldızların sahalarımızı şenlendirme ihtimalleri azalıyor.

    kur farkından kaynaklanan transfer sorunu tek yönlü değil. mevcut durumla birlikte eldeki iyi oyuncuları dışarıya kaptırmamak da zorlaşacak. hal böyle olunca nitelik düşecek, bize benzeyen ucuz pazarlara yönelmek ve işe yarar oyuncuları bulmak için daha derin kazmak gerekecek. aslında yapılması gereken zaten buydu, ama yapılmamıştı. bu yüzden aynı tutum sürdürülürse bundan sonra da yapılmayacak. para bizi kurtarmamıştı, parasızlık da kurtarmayacak.

    üstelik türk futbolunun cazibesini azaltan tek unsur kur farkı değil. uefa sıralamasında ciddi bir gerileme yaşayan kulüpler yeni sezondan itibaren yepyeni bir döneme giriyor. süper lig şampiyonu bundan böyle şampiyonlar ligi gruplarına doğrudan katılamayacak. son yıllarda avrupa kupalarındaki performanslarına bakınca, ön elemeleri aşıp gruplara kalma şansı yüksek görünmüyor. kendinizi bir yabancı futbolcunun yerine koyunca, şampiyonlar ligi’nde oynamayan bir süper lig kulübü çok da çekici gelmiyor.

    öte yandan gerçekler kulüpleri pek de merhamete mazhar kılmıyor. türkiye’de bugüne kadar eli bollaşan her yönetim savurganlık yaptı. enayi ajax gidip yeni antrenman sahaları kuruyor, aptal liverpool yeni altyapı tesisleri açıyor, ama süper zekâ dört büyükler saha zeminini düzeltmek, öz kaynağa yatırım yapmak, hoca ve oyuncu yetiştirmek yerine 32 yaşındaki ya tutarsa transferlere bel bağlıyor. sonra her biri beş kulübe yetecek parayı batırıp siyasilerin önünde el pençe divan duruyor, vergi afları, borç yapılandırmalar lütfediliyor. ardından aynı siyasilerin bağlantılarından “feyz alan” atamalar herkesi sinirlendiriyor ama kimse ağzını açıp tek kelime edemiyor. sonra birinin elinde bir megafon, diğerinin ağzında dört yüzüncü kez aynı uydurma, berikinin gözlerinde aynı boş bakışlar görülüyor. hal böyle olunca zor günde yönetimin yanında olmak, empati yapmak, hak vermek giderek zorlaşıyor. zaten bir anlamı da yok. nasıl olsa onlar bir yolunu bulup işini hallediyor; ama taraftar için durum böyle değil.

    sadakatin bedeli
    türkiye’de yaşayan bir futbolseverin süper lig’in yanı sıra avrupa’nın büyük liglerini ve turnuvalarını takip edebilmesi için dört ayrı platforma abone olup ayda 300 tl civarı bir bedel ödemesi gerekiyor. bu yayınların bazıları için sağlam bir internet aboneliği de şart. yani ülkemizde evden çıkmadan, arabaya veya toplu taşımaya binmeden, stada ulaşmadan, bilet almadan maç izlemenin fiyatı ayda yaklaşık 400 lira seviyesinde. sadece kendi takımını izlemenin bedeli ise – avrupa maçları dahilse – 250 liraya yaklaşıyor. eğer bir densizlik yapıp maçı tribünden izlemek isterseniz bu parayı tek maçta da harcayabilirsiniz.

    üstelik bir ligin yayın hakkı çoğunlukla tek bir yayıncının elinde olduğundan ortaya yayın tekelleri çıkıyor ve fiyatları düzenleyecek makul bir ölçüt bulunamıyor. korsan yayınlar için – haklı olarak – sesini yükselten kulüpler, kendi gelirlerini borçlu oldukları resmi yayıncıların fiyat düzenlemeleri konusunda sessiz. ayda 400 lira harcadıktan sonra aldığınız hizmet de pek matah sayılmaz. kesilen yayınlar, yasadışı bahis şirketlerine kaptırılan sanal reklam tabelaları, avrupa kupalarında maçı televizyondan izleme seçeneğinin sunulmaması, birçok yayında yetersiz, kiminde hamaset tutkunu spikerler sizi bekliyor.

    tüm bu maddi kısıtlar ortaya yepyeni bir taraftarlık pratiği çıkarıyor. maçlar önce özetlere, sonra sosyal medyadaki iki dakikalık, bir dakikalık, bazen otuz saniyelik fragmanlara bölündü. indirgemeciler çağında ve ülkesinde, oyun iki kritik pozisyona, zaman ve süreç de anlara indirgeniyor. bunu yapan taraftar aptal olduğu için böyle yapmıyor. insan bağ kurduğu ama sürekli dışına itildiği bir şeye katılamadıkça dikkat çekmeye çalışır. çok sevdiği takımının maçını izleyemeyen taraftar, şanlı formayı eskisinden de ateşli savunuyor, rakibine eskisinden de çok sövüyor. tribüne gidip tezahürat yapamıyor veya ekran başında heyecanlanamıyorsa, hıncını bunları yapamamasına sebep olanlardan değil, kendisiyle bire bir aynı durumdaki başka takım taraftarından çıkarıyor. neyse ki henüz ekstra ücret istemeyen sosyal medyada en sert çıkışları yaparak hem kendini hem renktaşlarını tatmin ediyor.

    üstelik artık “rasyonel” görünmek çok daha kolay. bir maçı izlemeden de rakamlara bakıp iyi kötü bir şey söyleyebiliyorsunuz. bahis şirketlerinin hizmetinize sunduğu ve birçoğu pek bir şey ifade etmeyen istatistikler, gerçeğin içinden size yetecek kadar bir parça sunabiliyor. eğer bütün bu uğraşlardan ve renklerden sıkıldıysanız, taraftarlığı başlı başına bir kenara atıp oyuna yeni bir ilişki kurma biçimine de yönelebilirsiniz. bahis bültenleri sizin için var. ekonomik ortam kötüleştikçe bir son umut olarak bahis seçeneği güç kazanıyor. 18 yaşından büyük biri elbette istediğini yapabilir ve buna kimseye zararı olmayan bahis de dahil. ancak 15 yıl öncesinden kalma bir maçın tekrarında, üzerinde bira markası yazan bir reklam tabelasının üzerini mozaiklemek için canhıraş çaba gösterenler, maç yayınlarından önce, sonra ve hatta sırasında her tarafı kaplayan bahis reklamlarına ağzını açıp tek kelime etmiyor. hal böyle olunca kazanmanın ve kaybetmenin sırrını vereceği iddiasıyla hazırlanmış rakamlara “çalışıp” maçı yeni sekme içindeki küçük ekrandan takip etmek, yeni bir futbol izleme biçimine dönüşüyor.

    izlemeyiversinler
    peki bunca derdin tasanın içinde, insanlar yiyecek ekmek bulmakta, ev kirasını, kredi kartı borcunu ödemekte zorlanırken, her şey bitti de sıra futbola mı geldi? evet. hatta tam da bu yüzden. çünkü hayatta kalmak ile yaşamak arasında bir fark var ve yaşamamızı sağlayacak mütevazı ilgi ve meraklarımız günden güne elimizden gidiyor. kerameti kendinden, serveti kim bilir nereden menkul vaizler porsiyonları küçültün, az yiyin, dışarı çıkmayın diye nutuk atmayı, hayatta kalma reçeteleri buyurmayı sürdürüyor. moto-kurye olmak için 4 yıl üniversite okuduğunuz tek ülke olan türkiye’de yaşamak ayıp, eğlenmek yasak; kendini insan gibi hissetmeni sağlayacak etkinliklere meyletmek ise büyük günah. sıra futbola, hatta sadece futbola değil sinemaya, tiyatroya, basketbola, gezip dolaşmaya, bir yerlerde oturup bir şeyler yiyip içmeye gelmeli. makul bir işte çalışıp kazandığın parayla bunları yapmak yanlış bir şey değil. normal insanlar böyle yaşıyor. insan biraz da menfaati olmayan bir şeye ilgi ve merak duymakla insan oluyor.

    taraftarın futbol porsiyonu mecburen küçüldü. burada normal insan istenmediği belli, ama galiba bu kadarı da biraz fazla. karamsar kadercilik karamsar kadercilerin işi. bugünü yaratan zihniyet kendini bile doyuramadı ve doyuramayacak. dolayısıyla bize vereceği bir şey yok. gerçekten yeni bir dönem başlayacaksa, insanın aklına hakaret etmeyen, aynı bitik söylemi yeniden üretmeyen bir yaşama ve futbol kültürü oluşturmak gerekiyor…

    --- alıntı ---
  • 1294
    yirmi senedir birfiil izliyorum, 2010da bile bu kadar soğumamıştım. galatasaray'dan, turkiye'den, futbolcusundan, her şeyinden.
    türk futbolu, bugün de gördük ki tamamen bitmiş durumda.

    cüneyt çakır, ali koç, yildirim demirören, nihat özdemir, aziz yıldırım, fikret orman, emre belözoğlu, volkan demirel, rıdvan dilmen, acun ılıcalı, ahmet ercanlar, rambo okan.

    şu isimlerin başrol oynadığı bir lig izliyoruz.
    izleyen bizler, hakikaten ya baska ışimiz yok, derdimiz yok
    ya da akıl yoksunuyuz.

    allah belasını versin böyle futbolun da topun da.
    hak yiyenin boğazında kalsın.
    sizler en büyük küfürlere bile değmezsiniz.
  • 1295
    9 aralık 2021 lazio galatasaray maçında nasıl bir bataklık olduğunu bir daha anladım. diğer avrupa ligi maçlarında da anlamıştım da işte bir kere daha anladım.

    galatasaray'ın lig maçlarında en az 5 kere yüzünden kurşun yiyen bir futbolcu yerlerde sürünüyor ama bu maçta böyle bir şey olmadı.

    galatasaray'ın lig maçlarında en az 10 kere futbolcular faul verilmese bile yerden kalkmayıp ölü taklidi yapıyor ve en sonunda ya hakem oyunu durduyor ya da oyuncular topu taca atıyor ama bu maçta böyle bir şey olmadı.

    galatasaray'ın lig maçlarında en 10 dakika var kontrolü olur, bir türlü karar veremezler ama bu maçta öyle bir şey olmadı.

    galatasaray'ın lig maçlarında savunma oyuncuları esen hafif meltemle yerde kaldığinda hemen düdük değil sirenler çalar ve oyun sürekli durur ama bu maçta öyle bir şey olmadı.

    galatasaray'ın lig maçlarında en az 3 tane skora etki eden fahiş hakem hatası ve dolayısıyla kötü niyetli hakemler olur ama bu maçta ne öyle bir hakem ne de öyle bir hakem hatası vardı.

    galatasaray'ın lig maçlarında futbol oynamak isteyen bir takım olur ama bu maçta öyle bir şey olmadı.

    galatasaray'ın lig maçlarında en ufak hakem kararında hakemin etrafında bir milyon tane futbolcu olur ve el kol hareketleri yapar, ağızlarından salyalar saçarak itiraz yaparlar ama bu maçta öyle bir şey olmadı.

    daha da sayılır ama yeter bence. türk futbolunun berbat durumda olduğunu herkes biliyor zaten. ben de içimdekileri yazayım dedim.

    edit: 11 aralık 2021 antalyaspor trabzonspor maçına 5 dakika bakayım dedim bir şey daha buldum. en ufak omuz omuza mücadelede yere düşüp faul bekleyen futbolcular ve bunlara genelde faul çalan hakemler ama faul alamazsa ağız dolusu küfürle hakeme itiraz edip hakemi baskı altına alan futbolcular da lazio maçında yoktu.
  • 1297
    yaşadığım yerin bal liginde takımı var. görevli olarak saha kenarından maçlarını izliyorum. en alt liginden en tepedeki süper lige tüm anadolu futbolcuları aynı mı olur ya. her ikili mücadelede kesinlikle biri kendini yere atar. sakatlanmış gibi kıvranır. her hakem kararında itiraz. hakemin üstüne koşmalar el kol hareketleri. izlerken fenalık geliyor artık.
  • 1298
    galatasarayli galatasarayliyla kavga ediyor. fenerli fenerliyle kavga ediyor. fenerli galatasarayli da kavga ediyor. beşiktaşli hepsine küfrediyor. trabzonlu yillardir 2011 diyor.

    terimci vs anti terimci kavgası çıkıyor. muslera sakatlaniyor o konuda bile kavgalar özurler sözlükten çıkmalar yaşanıyor. musleraya iftira atanlar oluyor.

    fenerbahçe eski kaptanı umit ozati efsanaleri ridvani toplasan 100 tane fenerli sevmiyor hatta küfrediyor. tff baskani fenerli ama fenerliler yıllardır dograniyoruz diyor.
    aykutcular azizciler ali koccular vs. bitmiyor.

    beşiktaşlılar sergeni yolluyor sonraki hafta statta sergen diye bağırıyor.

    volkan demirel yayinci kurulusta galatasarayin hakki yendi diyor.

    sivasta ülkenin en başarılı hocasi fatih terim'i çileden cikartan sacmaliklar yaşanıyor. bunu koruklemek isteyen bazi ibne basın bos durmuyor videoyu yaydikca yayıyor.

    futbol eğlencesine oynanıyor ama ulke oyle bir durumdaki muslera sakatlığından tut milli takımda ugurcan mi oynar altay mi konusuna kadar her noktada kavgalar tartismalar kufurler hakaretler.

    aslında bu türk futbolu sorunu değil türkiye sorunu. gergin acımasız dinlemeyen anlamaya çalışmayan hoşgörüsüz insanlar olduk ya da oluyoruz. en kotumuzden en iyimize hepimiz bu havayi soluyoruz etkileniyoruz.

    futbol bile oynayamıyor konuşamıyoruz.
  • 1299
    türkiye’nin minik bir tezahürüdür sadece, rezilliğin diz boyu olduğu, kimsenin sorumluluk almadığı, her yapılan şeyin taraftarlara, futbol severlere rağmen yapıldığı minik bir tezahürü ve biz bunu;
    adaletsiz mhk kararlarından,
    federasyondaki nepotizmden,
    eğitimsiz hakemlerden,
    alt yapıya bile ricayla seçilen yeteneksiz futbolculardan,
    tarladan hallice futbol sahalarından,
    devlet televizyonunda futbol yorumlayan yorumcularından,
    katarlılara satılan yayıncı kuruluşundan,
    on bin yıldır orta-alt sıralardaki takımların arasında mekik dokuyup tek başarı göremeyen çağ dışı antrenörlerinden,
    daha düne kadar ahbap-çavuş ilişkisiyle yürüyen a milli takımından,
    milli takımların alt yaş grubuna layık görülen antrenörlerden,
    yabancı sınırı denen mantık dışı kurallarından….
    kolayca anlayabiliriz.
App Store'dan indirin Google Play'den alın