• 3280
    bu sene futbol takımı şampiyon olmaz ise kimseye kızmayacağım kulübüm. yahu adamlar gerçekten bütün mesaisini bu takım üzerine harcıyor. evet şundan eminim bruma sakatlandıktan sonra oturup düşünmüşlerdir; "bunlar şimdi sözleşme dondurmak için gelirler acaba nasıl önlerini tıkarız" diye. eskiden önümüzü kesmek için kural koyarlardı, kurallar böyle derlerlerdi şimdi hiç utanma yok kurallara uyulmuyor, bizzat kendi futbolcularının zamanında sözleşmesini donduran insanlar şimdi öyle birşey yok diyebiliyor. ha ne amaçla geldikleri belli olan bu insan(!)lar kağıt üzerinde veya değil her tarafı düzgün olan transfer işine çıkıp "etik değil" diye söyleyebiliyor. bu takım bu sene şampiyon yapılmayacak bu belli. ama biz galatasaray'ız elbette doğamızda var şampiyon olmak, kazanan olmak. ama bu insan(!)ların bulunduğu ortamda çok zor.
  • 3281
    edmond rostand'ın da cyrano de bergerac eserinde yazdığı gibi;

    ya ne yapmak lazımmış?
    sağlam bir dayı bulup çatmak sırnaşık gibi,
    bir ağaç gövdesini tıpkı sarmaşık gibi,
    yerden etekleyerek velinimet sanmak mı?
    kudretle davranmayıp hileyle tırmanmak mı?
    aman istemem eksik olsun!
    .
    .
    .
    ara hakkını hatta kendi nefsinden bile.
    velhasıl bir tufeylî zilletiyle
    tırmanma! varsın boyun olmasın söğüt kadar,
    bulutlara çıkmazsa yaprakların ne zarar?
    kavaklar sıra sıra dikilse de karşına
    boy ver, dayanmaksızın, yalnız ve tek başına!

    http://www.youtube.com/watch?v=U5xUAGeds6I

    galatasaray, türk futbolunda tarihi boyunca biat kültürünü kabul etmemiş, yaptığı yanlışların bedelini gerek kişisel gerekse kurumsal olarak her daim ödeme yürekliliğini gösterebilmiş bir kulüptür. hiç bir gücün himmetine muhtaç olmadan ve izin vermeden.

    bugün ise iş çığırından çıkmış ve yaptığı bir yanlış olmasa dahi sırf bu biat meselesi yüzünden sürekli bedel ödemeye mahkum edilmiştir. bu boyun eğmeyen tutumundan dolayı gerek siyaset tarafından gerekse siyasetin dizayn ettiği futbol dünyası tarafından ötekileştirilmiştir. bu ötekileştirmeyi her platformda, her kurumda ve galatasaray isminin olduğu her yerde görebilirsiniz.

    şike ve ırkçılık gibi futbolun en ağır suçlarını görmezden gelen ve bu suçu işleyen kurumlara, lehte belki ama aleyhte ağızlarını dahi açmayan kişi ve kurumlar, iş galatasaray’a gelince en ufak meselede büyük bir cüretle fırtınalar koparmışlardır. bununla da yetinmeyip galatasaray’ın önünü kesme adına her türlü legal veya illegal eylemi gerçekleştirmişlerdir.

    bu yazdıklarımıza örnek onlarca olay sıralayabiliriz;

    hiç bir kulübün gösteremeyeceği özveriyi gösterip kendi evimizi yuvamızı terk edip devlete bir milyar lira kazandırmamıza rağmen yeni stadımızın bir türlü bize devredilmemesi ve işimizin düştüğü her devlet kurumunda üvey evlat muamelesi görmemiz

    biat edenlerin işledikleri suçlar söz konusu olduğunda kişiye özel iki günde yasa çıkaranların yabancı kuralı ile ilgili iki satır yazıyı altı aydır mahkemeye gönderememesi

    şampiyonluğumuzun önüne geçmek için süper final diye bir sistem icat edilmesi

    sezonun ortasında ligin statüsünü değiştirip süper finali icat edenlerin iş yabancı kuralına gelince “geçen yıldan karar alındı oyun oynanırken kural değişmez” diyebilmesi

    şikeye, ırkçılığa ses çıkarmayanların, sakatlanmış bir oyuncunun başka bir kulübe kiralık olarak transferine etik değil diyebilmesi

    şike ve ırkçılık söz konusu olduğunda ve 58. madde değiştiğinde ağzını açmayan kişilerin kulüplerin, galatasaray’ın bosman kuralları dahilinde bir oyuncu ile görüşmesini etik bulmaması ve program program dolaşıp galatasaray'ı kınaması

    ya da futbolun en ağır suçları işlenirken ve örtbas edilirken sitelerinde bir tek açıklama bile göremediğimiz kulüplerin, saha içinde agresif tavırları nedeni ile galatasaraylı bir oyuncuyu internet sitesinden kınamaya cüret etmesi

    ve daha akla gelmeyen kaç tanesi...

    ama ne olursa olsun, kim ne derse desin ve hangi bedel ödenirse ödensin vazgeçmememiz gereken şey; galatasaray tarihinin bize emanet ettiği ve yazımızın ilk satırlarında da bahsettiğimiz galatasaraylılık duruşudur. her ne pahasına olursa olsun yönetim olarak, camia mensupları olarak bu duruştan ödün verilmemelidir. bu duruş yetmez, yine tarihin bize yüklediği misyonla ve bilinçle her platformda yukarıda bahsettiğimiz karanlık zihniyetle mücadele etmekte bizim boynumuzun borcudur.
  • 3283
    soğuk rüzgarların estiği bir mart günüydü, çocuk üşüyordu evde. sabah okul vardı ve klasik pazar akşamı stresini yaşıyordu. ama maç vardı. maçı tuttuğu takımın kazanıp, maraton programında erman toroğlunun, o takım hakkındaki methiyelerini duymak isterken buldu kendini. erken yatmamalıydı. annesine karşı direnmeliydi. pazar akşamı evde ailecek oturmaktan sıkılan annemin abisi (dayım) bizi çay içme bahanesiyle eve davet etmişti. o zamanlar maçları cine5 verirdi. ve o 9 yaşındaki çocuk için cine5, şimdiki çocukların, paris'te disneyland'da atlı karıncaya binmek hayaliyle eşdeğerdi. ve çocuğun dayısının evinde cine5 vardı. bu inanılmaz bir davetti. maçı radyodan dinlemek yerine, televizyondan izleyebilecekti.

    eve varınca maç başlamıştı bile. ardı ardına gelen ataklar golü getirmiyor. sıcak akdeniz şehrinden gelen kırmızı-beyazlı takım, soğuk rüzgar ve güçlü rakip karşısında direndikçe direniyordu. çocuk; radyodan dinlesem çoktan gol atardık diyerek, toteme inandığını o yaştan belli etmişti. derken kırmızı-beyazlı takım, ekranın kuzeyinde bulunan büyük 'marshall' yazısını, 4-5 kendinden geçen beyaz formalı adamın sevincini göstererek kaybettirdi. gol atmışlardı. çocuk şaşkındı. bir gol atmayı beklerken, şimdi 2 gole çıkmıştı bu beklenti. isminin metin türel olduğunu çok sonralardan öğrendiği beyaz saçlı adam, gol üzerine sigarasını yakmıştı. çocuk kızgındı, sigara sağlığa zararlıydı bir kere. ya da o sigaranın, onun adına yenecek 2-3 golün efkarı olacağını umut etmişti.
    dakikalar sonra atılan beraberlik golü. 72. dakika. çocuk hemen 90 dan 72 yi çıkarıp 18 i bulmuştu. 18 dakika vardı. 10 dakikalık tenefüste, meysu meyve suyunun paketiyle 3 gol atardı o çocuk. 11 tane adam neden bir gol atmasın ki?

    o 18 dakikada kırmızı-beyazlı takım 2 tane attı. hakem bitiş düdüğünü çaldığında, çocuğun boğazına birşeyler düğümlendi. konuşacak gibi oldu, konuşamadı. ortamdan midesi bulanmıştı. galatasaray yenilmiş ve ona rağmen ortamda kahkahalar, anılar, iş-güç havada uçuşuyordu. nasıl bu kadar sakin olabilirlerdi? çocuk yarın istiklal marşından sonra sınıfına koşarak gelecek ve aynı takımı tuttuğu adamlara çak! yapacaktı. herkes o çocuğa galatasaraylı olarak bakıp, saygı duyacaktı. olmadı. çocuk kaldıramadı vurdumduymazlığı. gözlerinden 2 damla yaş süzüldü. dayısı ve babası kızdı. bu sadece futbol maçıydı. abartılmamalıydı. dersler daha önemliydi. ama çocuk bunları umursamamıştı bile. o yaşta, müthiş bir farkındalıkla, bunun bir futbol maçından fazla olduğunu, bunun bir sevda olduğunu yazmıştı bile. annesi utanmıştı çocuğun. misafirliktelerdi ve 9 yaşında eşşek kadar çocuk, bir top için ağlıyordu ona göre. çocuk umursamadı. sabah istiklal marşını boynu bükük okuyacaktı. sınıfa koşarak değil, yürüyerek gidecekti. fenerbahçeli ve sınıftaki en büyük rakibi tuna, hayat bilgisi yazılısına daha moralli girecekti.

    aradan 15 sene geçti. çocuk büyüdü. anadolu lisesini kazandı. o yaşta lgs gibi bir dayatmaya karşı gelerek. öss işkence aletinden, endüstri mühendisi adayı unvanını alarak geçti. askerliğini yaptı, kar çamur dinlemeden. bu 15 senede uefa kupası ve süper kupayı gördü. yurt dışında, belki tuna'nın göstermediği saygıyı, ispanyol, ukraynalı hatta amerikalı dostlarından gördü. istiklal marşını yüreğinden, coşkuyla okudu. kız arkadaşlarının yanına her maçtan sonra koşarak gitti. kaç kız, kaç arkadaş gelip geçti ama galatasaray ve ailesi o günden beri yanında kaldı.

    o çocuk işe girdi. belli bir miktarda para kazandı. araba aldı. koltuğuna, kazandığı parayla galatasaray forması geçirdi. o çocuk dün maçtaydı. berbat bir sezon geçmiş, akılalmaz işler yapılmıştı. ama çocuk umutluydu. 'galatasaray adının olduğu yerde umut vardır' cümlesini, şarlatanlar gibi dile getirenlerden değil, yüreğinde hissedenlerdendi. umutluydu. kendi şehrinin güçlü takımına karşı oynayacak olmasına rağmen umutluydu. gurbetçi bir genç golü kaçırdıktan sonra, çocuğun boğazı düğümlendi, konuşacak gibi oldu, konuşamadı. kahkahalar dört bir yanındaydı. umudu azalmaya başlamıştı. bu takımın düzeleceği yoktu. ama olsun dedi. gelecek seneyi beklerim dedi. belki menfaatleri uğruna, bu büyük takımı gaflet, dalalet hatta hıyanet içinde satanlar belki gider dedi. düzeliriz dedi. fenerbahçeli ve beşiktaşlı dostlarım belki yine bana saygı duyar dedi.

    2014 yılı çok ama çok soğuk bir ocak sabahı. çocuk boynu bükük bir şekilde, kapıyı açtı. laptopunu kaldırdı. montunu hala çıkaramamıştı, soğuktu oda. aklına dün gece geldi. gözleri doldu, ağlayacak gibi oldu ama ağlamadı. 'benim hala umudum var' dedi ve sıcak bir çay koydu kendine.

    kim bilir, belki de umudu olan nice kongre üyeleri vardır ve üzerimize tüm ağırlığını koyan, canımızı acıtan bu taşın altına ellerini koyup, bizi kurtarırlar.
    o çocuklardan çok kalmadı çünkü. galatasaraylı demekten utanıp, başkalarına sevdalananlar var artık. muhaliflik yapmaktan kaçan çocuklar var. bu çocuklar büyüdüğünde o stadı doldurmak zor olmadan, haydi, o taşa elinizi koyun!
  • 3285
    umuttur. can-ı gönülden bağlayandır kimilerini.* farklı bir şehirde* okuduğum için, çok uzak kalıyorum galatasaray'a. aslında uzak değilim. hiç olmadım. anlayın işte. maçlara vesaire stadlara gidemiyorum. gittiğim 27 ocak 2014 galatasaray anadolu efes maçı'nda yanımda hastalığını tam anlayamadığım bir çocuk oturuyordu. kendisinin bacakları tutuyordu fakat dengesini sağlayamıyordu. bir de gözlerinde sıkıntı vardı, telefona dibinden bakıyordu. birden ayağa kalkınca, yere düştü. dedim ki; "dengeni kuramıyorsun. otur yorma kendini. biz senin için de bağırırız". birden fırladı dedi ki; "olmaz! bağırmam lazım! onlar bizim için terliyorlar orda, ben bağırmadan nasıl durayım?". gözlerim doldu. sonra "gel bana tutun, birlite bağıralım" dedim. tutundu bana. deli gibi bağırıyordu kulağımın dibinde. ağladım sözlük. ağladım. atamızın bir sözü var hani "bu milletle neler yapılmaz" diye. ben dedim ki o an "ulan, bu taraftarla neler yapılmaz".
  • 3288
    çoğu zaman yalnız hissettiğimde, onun olduğunu hatırlayıp yalnız olmadığımı anladığım, ne kadar sevdiğimi, isminin başına ne gibi sıfatları getirip de anlatsam, tanımlasam diye düşündüğüm takımdır. en zor zamanlarımda, kafam sıkıştığında, sol göğsümde arması durur öylece, gururlu, ruhuyla, asaletiyle. ben onu öperim, sonra her şey unutulur. daha 17 değilken gurbete gönderildiğimde, arması vardı sol göğsümde. aileden uzak yalnız kaldığımda, yaşattığı sevinçlerle adeta döndürürdü beni hayata. kendisinden o kadar çok şey öğrendim ki 17'ime kadar. umut etmeyi öğrendim. her zaman güçlü olmayı. ne zaman bir yenilgi varsa bir yerlerde yaşamımın, yerde kalmazlığı anlattı. hep ayakta durmayı. zaferlerin ruhumuzda olduğunu anlattı. hayal kurmayı anlattı. bir gün anlı şanlı renklerinin, anlı şanlı kumaşını terletme hayalini anlattı. şu en deli dolu çağ diye tabir edilen 17 yaşı, 17 yılı, kendisine adattı. ve bundan 1 gün olsun pişmanlık duydurtmadı. ona dil uzatıldığında kavga etmeyi anlattı. azimli olmayı, unutulmamayı, unutturmamayı anlattı. kim bilir bundan sonra daha neler anlatacak. daha 17 17 bile değilken o kadar güzel şeyler yaşattı ki uğruna ölmeye değer. kim bilir bundan sonra neler yaşatacak.
  • 3291
    çevremden gelen onca olumsuz eleştiriyi zerre umursamayarak sevgimi bir an bile gizlemediğim, hayatımı ciddi ciddi etkileyen kulüptür. 2 şubat 2014 galatasaray bursaspor maçını izlerken yüzümde hiç eksilmeyen aptal tebessüm(tıpkı sevgiliden gelen mesajı okurken yüzde oluşan tebessüm gibi) bunun bir sonucu. çok üzgün yahut çok mutlu olmamın sebebi; uğruna şiirler, şarkılar yazılacak sevgili.
  • 3293
    2 şubat 2014 galatasaray bursaspor maçı'nda bu sezon ilk defa şampiyon takım gibi oynamıştır.

    maç başlarken bursaspor tribünlerinin attığı torpiller ve galatasaray tribünlerinin üçlüsü;

    http://www.youtube.com/watch?v=B-8kZJfvpb4

    fark açıldıktan sonra galatasaray tribünlerinin yaptığı müthiş ışık şovu;

    http://www.youtube.com/watch?v=IH_REtzu5TQ

    melo'nun asisti ve sneijder'in ilk golü;

    http://www.youtube.com/watch?v=NWJp6tzHM28

    sneijder'in attığı ikinci golden sonra verdiği metin oktay selamı;

    http://www.youtube.com/watch?v=4V7lZMakLR4

    sneijder'in 3. golünden sonra köşede tüm takımın sevinci, drogba'nın ısınan hajrovic'in yanına gitmesi;

    https://www.youtube.com/watch?v=elCNSpp6rf4

    drogba'nın attığı gol sonrası oyuncuların tribüne elleriyle "5" yapması;

    http://www.youtube.com/watch?v=AiwuFsaxbIA

    selçuk inan 6-0 yapıyor, kenarda mancini taktik vermeye devam ediyor;

    http://www.youtube.com/watch?v=8OwnDN8cIbI
  • 3300
    baba sevgisi demektir.7 yaşındaydım.rahmetli babam beşiktaşlı olmasına rağmen beni ali samiyen e götürmüştü.erteleme maçıydı (bkz: 15 mart 1995 galatasaray antalyaspor maçı).0-3 yenilmemize rağmen her zaman güzel hatırlarım bu maçı.o aralar galatasaray çok kötü gidiyordu zaten.yanlış hatırlamıyorsam samsunspor'a da yenilmiştik.abim de bu maçtan sonra beşiktaşlı oldu ama ben döneklik yapmadım.
App Store'dan indirin Google Play'den alın