hocanın saha içindeki sorunu kesinlikle modern futbola ayak uyduramamak değil. günümüzde modern futbol denen ve günümüz takımlarının çoğunun oynadığı oyunu hoca
galatasaray'a zaten 20-25 sene önce oynatıyordu. yani taa o zamanlardan 20 sene sonrasının futbolunu oynatıyordu. şimdi yapmaya çalıştığı şey de büyük takımların futbolunu oynamak (hatta bu minvalde bir açıklaması da vardı ama bulamadım). takımın pas takımına dönüşmesini istemesi de bu yüzdendi. pas futbolu oynamayan takımla çok güçlü bir
underdog olunabiliyor ama hayalleri dünyadan büyük olan bir hocayı çok güçlü bir
underdog olmak kesmiyor haliyle.
bahsettiğimiz adam "haddimizi bilmeliyiz" söylemine en uzak olan adam sonuçta. bahsettiğimiz adam
17 mayıs 2000 galatasaray arsenal maçı'nda efsane
arsenal'e karşı kendi oyununu dikte ettirme amacıyla çıkmış ve bunu başarabilmiş bir teknik adam. hakeza
3 nisan 2013 real madrid galatasaray maçı'nda,
9 nisan 2013 galatasaray real madrid maçı'nda ve
17 eylül 2013 galatasaray real madrid maçı'nda tarihin en iyi takımlarından birine karşı da proaktif oynamış ve bu 3 maçın istisnasız hepsinde o
real madrid'den oyun üstünlüğünü söke söke almış bir teknik adam (evet, 6 yediğimiz maç da dahil).
bu adam haliyle geçiş kovalayan bir takım yaratmayı,
şenol güneş'in muntazam bir şekilde yaptığı gibi oyun üstünlüğü için savaşmak yerine pragmatist bir şekilde sonuca gitmeyi istemiyor.
1- rakibi olan dünya devinden topu almayı,
2- o rakibe karşı kendi temposunda oynamayı,
3- o rakibine karşı 90 dakika boyunca en ileride pres yapmayı,
4- o rakibinden daha fazla şut çekip daha fazla pozisyona girmeyi,
5- o rakibinin önde baskısına karşı bıkmadan usanmadan çatır çatır savunmadan top çıkarmayı
istiyor. şahsen benim de fatih hoca'yı sevme sebeplerimden en önemlisi bu. belki hayalperest diyeceksiniz ama benim de tüm arzum dünya devlerine karşı oyununu dikte eden
galatasaray'ı izlemek. şu an dünya futbolunda bir hiyerarşi var. a takımı ile b takımı oynadığında hangisinin topu ne kadar alacağı, hangisinin ne kadar cesur oynayacağı belli. birçok taraftarımız da o hiyerarşide
rangers'ın,
slavia prag'ın, hatta
atalanta'nın yerinde olmamızı istiyor. bence hoca bunu istemiyor. bence hoca bu hiyerarşiyi 1996-2000 döneminde ve 2012-2013 sezonunda olduğu gibi tekrar "kırmak" istiyor.
bayern münih'e,
manchester city'e,
liverpool'a karşı "haddini aşan" bir
galatasaray istiyor. bu istediğine ulaşmak için de birkaç sene feda etmeye razı.
bu isteğe karşı genel tepki "yahu senin takımın daha
rizespor'a diş geçiremiyor, hayal ettiğine bak" şeklinde ama ben bu düşünceye de katılmıyorum. futbolda böyle zıplamalar genelde lineer olmuyor.
- küme düşmekten son 3 haftada kurtulan
galatasaray doğru transferlerle ve iyi bir yaz kampıyla son 18 yılın en iyi
galatasaray'ı haline gelebiliyor.
- ya da 2019-2020 sezonundaki gibi sezonun ilk yarısında son 8 yılın en kötü
galatasaray'ı sadece 15 günlük kampla son 8 yılın en iyi
galatasaray'ına dönüşebiliyor.
- aksi yönde de sürüyle örnek mevcut. mesela tarihin en iyi
juventus'larından birini eleyen
galatasaray 1 sezon sonra çok yakın bir kadroyla
arsenal-
borussia dortmund-
anderlecht grubunda şamaroğlanına dönebiliyor.
buradan varmaya çalıştığım nokta da şu;
galatasaray'ın avrupa'da yıllardır felaket bir performans göstermesi, hiyerarşiyi kırar hale gelmesi için çok uzun yıllara veya bambaşka formüllere ihtiyacı olduğunu bence göstermiyor. doğru takviyeler ve iyi bir yaz kampıyla "vay anasını, 5 ayda ne takım olduk be kardeşim" şeklinde olumlu bir şaşkınlık yaşamamız, o kadroyla geçen 1-2 senenin sonrasında da avrupa'nın zirve takımlarından biri olmamız düşünüldüğü kadar düşük bir ihtimal değil. hoca da bizde teknik direktör olarak kaldığı her sezona bu hayallerle başlıyor.
dördüncü fatih terim dönemi'nde şimdiye kadar bu hayalleri hayal kırıklığıyla sonuçlandı maalesef. bunda hocanın kendi hatalarının yanısıra mali durumumuz,
ffp, saha dışında kendisine açılan savaş, çalıştığı yönetimin neredeyse her konuda oldukça kötü bir yönetim olması gibi etkenler çok önemli bir yer tutuyor. bahsettiğim dış koşulların hocanın aleyhinde gelişmediği ortamlarda
birinci fatih terim dönemi ve
üçüncü fatih terim dönemi'ni yaşadık hatırlarsanız. bu 2 dönemin de sonunda ortaya çıkan takım o dönemin top 5 takımlarına karşı kendi oyununu rahatlıkla oynayabilecek seviyeye gelmişti.
dördüncü fatih terim dönemi'nin devamında da "hoca artık beceremiyor" söylemlerinde bulunmaktan ziyade hocanın başarılı olduğu ortamları elimizden geldiğince tekrar yaratmamız gerekiyor. mesela saha dışındaki saldırıları göğüsleyebilecek ve hocaya istediği kadroyu kurabilecek bir yönetim seçmemiz çok önemli. bu fatih hoca kalmayacaksa da çok önemli gerçi de, kalacaksa bence daha da önemli. şu an elimizde bizi bambaşka yerlere taşıma potansiyeline sahip futbolun her alanında "dahi" bir teknik direktör var. bu bir takıma çok fazla denk gelebilecek bir şans değil.
galatasaray'ın geleceğinde söz sahibi olan herkesin bu şansı en iyi ölçüde nasıl değerlendirebileceğimize odaklanması gerekmekte.
çok uzattım, kısacası olay şu; fatih hoca teknik direktörümüz olduğu sürece her sezon bizim için hiyerarşiyi kıran, haddini bilmeyen bir
galatasaray görme umudu demek. bu, şu anki felaket ötesi performansımızdan bağımsız bir gerçek. fatih terim pek görülemeyecek seviyede bir "futbol dehası". özellikle avrupa kupaları performansı açısından oldukça kötü geçen 4. döneminde de öyle. ve kesinlikle oynatmak istediği futbolla ve yaptırmak istediği transferlerle demodeleşmiş bir deha değil (
jose mourinho gibi). sadece 4. dönemi itibariyle aklındakileri sahaya yansıtabilir durumda değil.
bu sebeplerden dolayı geleceğimize dair en büyük umudum fatih hoca'nın başarılı olduğu şartları yeniden oluşturmamız ve gerisini hocanın kendisine bırakmamız. bunları yapabilirsek hocanın şu an haklı olarak çok sert eleştirilen 10 üzerinden 2-3'lük oyunumuzu 10 üzerinden 8-9'luk bir oyuna taşıyacağına güvenim tam.