283
sanırım maç başladı, elmander'e verilen ceza bunun göstergesi. iyi ki galatasaray'lıyım diyorum, yoksa iki kırmızının olduğu bir maçtan sonra etrafa tehditler savuran başka bir takımın taraftarı olmayı istemezdim.
yağmurlu bir günde gördüm, üzerinde parçalı formalar vardı...
kaleci saçlı bir adam sağdan içeri doğru koşuyordu, bacakları uzundu. topla estetik hareketler yapmıyordu ama top ayağına yakışıyordu. arkadan rakip futbolcu koşuyordu, rakip topu kesemeyince kaydı ve düşürdü rakibini. gözlerim açık izliyorum pozisyonu, herkes küfrederken kayan adama, dikkatle neler olacağını izledim, düşen oyuncu kalktı ve elini uzattı rakibe. o hakan şükür'dü. ben bu takımı bunun için sevdim.
ali sami yen stadı. kale arkası. hava soğuk. ellerimizi ovuşturuyoruz. "ateşin var mı" diye soruyor metal kokulu abi. var diyorum. nereden geldin diyorum, ankara'dan diyor. metal kokulu abilerle kale arkasında maç izlediğim için sevdim bu takımı.
monaco maçı ve arsenal maçı gibi iyi günlerde ağlandığı ve kötü günlerde daha çok sevildiği için seviyorum ben bu takımı.
ali sami yen'de chelsea maçında o golleri yedik ya, içime saplanmıştı ve daha çok sevdim. o yılın sonunda avrupa'da bir kupa gördüğümüzde karşı komşumuz kalp krizi geçirmiş, bir hüngür hüngür ağlamıştık.
werder'e ilk maçta 2-1 yenildik, evimizde rotariu o topu içeri sokamadı ya, daha çok sevdim bu takımı.
hamburg'a kaptan nezaretinde çıktığımız maçta 2-0 öndeyken maç verdik ya, eve kapandım, içim yandı, daha çok sevdim.
ali sami yen'de ilk izlediğim maçta rakibi yenemediğimiz gibi, arena'da ilk izlediğim maçta da rakibi yenememiştik. daha çok sevdim.
işler kötü gittikçe daha çok sevdim, 100 yıllık tarihimizde bir takımla belki de 300'den fazla maç yapmışız ve yirmi civarı fazla galibiyet aldı diye bunun genel geçer bir kaide olduğunu sanan bir takıma şansımız tutmuyor ve daha çok seviyorum bu takımı.
-su ne kadar?
+iki buçuk lira!
-eyvallah, daha deplasmana gidicez.
bu maça kadar hep denklemler kurmuştum, şöyle yapsam yeneriz, böyle yapmasam yeneriz gibi. bu maç için tribüne çıkıyorum, ses olmaya gidiyorum.
yağmurlu bir günde gördüm, üzerinde parçalı formalar vardı...
yağmurlu bir günde gördüm, üzerinde parçalı formalar vardı...
kaleci saçlı bir adam sağdan içeri doğru koşuyordu, bacakları uzundu. topla estetik hareketler yapmıyordu ama top ayağına yakışıyordu. arkadan rakip futbolcu koşuyordu, rakip topu kesemeyince kaydı ve düşürdü rakibini. gözlerim açık izliyorum pozisyonu, herkes küfrederken kayan adama, dikkatle neler olacağını izledim, düşen oyuncu kalktı ve elini uzattı rakibe. o hakan şükür'dü. ben bu takımı bunun için sevdim.
ali sami yen stadı. kale arkası. hava soğuk. ellerimizi ovuşturuyoruz. "ateşin var mı" diye soruyor metal kokulu abi. var diyorum. nereden geldin diyorum, ankara'dan diyor. metal kokulu abilerle kale arkasında maç izlediğim için sevdim bu takımı.
monaco maçı ve arsenal maçı gibi iyi günlerde ağlandığı ve kötü günlerde daha çok sevildiği için seviyorum ben bu takımı.
ali sami yen'de chelsea maçında o golleri yedik ya, içime saplanmıştı ve daha çok sevdim. o yılın sonunda avrupa'da bir kupa gördüğümüzde karşı komşumuz kalp krizi geçirmiş, bir hüngür hüngür ağlamıştık.
werder'e ilk maçta 2-1 yenildik, evimizde rotariu o topu içeri sokamadı ya, daha çok sevdim bu takımı.
hamburg'a kaptan nezaretinde çıktığımız maçta 2-0 öndeyken maç verdik ya, eve kapandım, içim yandı, daha çok sevdim.
ali sami yen'de ilk izlediğim maçta rakibi yenemediğimiz gibi, arena'da ilk izlediğim maçta da rakibi yenememiştik. daha çok sevdim.
işler kötü gittikçe daha çok sevdim, 100 yıllık tarihimizde bir takımla belki de 300'den fazla maç yapmışız ve yirmi civarı fazla galibiyet aldı diye bunun genel geçer bir kaide olduğunu sanan bir takıma şansımız tutmuyor ve daha çok seviyorum bu takımı.
-su ne kadar?
+iki buçuk lira!
-eyvallah, daha deplasmana gidicez.
bu maça kadar hep denklemler kurmuştum, şöyle yapsam yeneriz, böyle yapmasam yeneriz gibi. bu maç için tribüne çıkıyorum, ses olmaya gidiyorum.
yağmurlu bir günde gördüm, üzerinde parçalı formalar vardı...