206
galatasaray – samsunspor : 3-1
2011-12 sezonunun asy arenadaki ilk maçı, kazandık. kazanmayı özlemişim ve galibiyet güzel şey.
galatasaray yeni bir takım, hala. hazırlık maçları ile bir takımı mükemmel hale getirmek zor. örneğin dünkü bir hazırlık maçı olsa samsunspor oyunu bu kadar kendi sahasında kabul etmezdi, ibb de öyle. ama işin içinde puan olunca galatasaray'dan alınacak her puan kar sonuçta.
galatasaray o kadar yeni bir takım ki, mesela sezon içinde çok iyi işler yapacağını düşündüğüm riera ilk kez forma giydi. eboue'ye yer bulunabilmiş değil.
asy arenada maçları bir şekilde kazanacağız belli oldu. berbat geçen geçtiğimiz sezon bile ligin sıradan takımlarını yenmiştik. önemli olan deplasmanlar.
aslında maçların arka arkaya oynanması bizim için daha iyi, daha hızlı bir şekilde adaptasyon sağlanacaktır.
galatasaray savunmadan topla orta sahaya geçiyor. pas yaparak. bunda pek zorlanmadı, rakipler zaten kendi sahalarında beklediği için. asıl iş orta sahadaki üretkenlik. bunda dar alanda zorlanıyoruz ki normaldir.
sıkışan oyunu açmamın birkaç yolu var. ideali elbette bol ve hızlı paslarla rakibin dengesini bozmak. ama rakipler buna cevap vermediğinde işe yaramaz ki, türkiye ligi takımları genelde buna cevap vermez, tank gibi yerlerinde kalan oyuncuları bu açıdan tufaya düşürmek güç. kaldı ki, böyle bir pas trafiğini yapmak da her babayiğidin harcı değil.
bir diğer yöntem kaleyi uzaktan yoklamak. dün ilk gol böyle geldi, arada doğru adamlarla denemekte fayda var, sabri ile değil. melo'nun golünde çok uzak olduğu için önünde rakip yoktu. her zaman denk gelmez. gömülü savunma oynayan bu tip takımlara karşı ısrarla, her yazıda yazdığım gibi duvar olacak bir santrafor lazım. baros değil bu adam, elmander de değil, sercan da. özetle kadromuzda böyle bir santrfor yok. ve bizim böyle bir santrfora çok ihtiyacımız var.
bunları hakkıyla yapamıyorsanız yapmanız gereken şey topu kanatlara taşımak. bunu yapacak adamlarımız var işte. kazım, riera, sercan, engin, sabri, balta, eboue kanatları etkili kullanabilecek oyuncularımız. riera daha yeni, sercan santrfor, eboue'den verim alınamadı henüz, engin'den öyle. kazım ise inanılmaz formsuz. sabri ve balta ise henüz hücuma katkı sağlayamadılar.
kazım ile riera bu işi en iyi yapacak adamlar. ancak orta sahadan pas aldıklarında, topa basıp yine orta sahaya veriyorlar. sanırım topu taşıyacak güçleri yok, özellikle kazım.
kanat adamı topu aldığında taşır, rakibi zorlar, çalım atar falan filan. taç olur, korner olur, orta kesilir gol olur, savunmadan döner gelişine orta saha kaleye vurur, rakip kendi kalesine atar....
formunu bulduğunda, ivmelenmesiyle hakikaten kanatlı bir hayvan gibi gider. rakip savunma durdurmak için, ekstra orta saha ve stoperi kanadı kontrol için gönderir, diğer alanlardaki zaafiyeti göze alarak. kimi tarif ediyorum, elbette keita gibi bir kanat adamını.
keita olmasa da, riera ve kazım bunları yapabilecek düzeyde oyuncular.
orta sahanın tam ortası galatasaray'ın en sağlam bölgesi. melo ile selçuk inan burayı hem çok iyi kapatıyorlar hem de oyunu çok başarılı şekilde yönlendiriyorlar. ama işte kanatların topu alıp gitmemesi, onları fazlaca ve gereksizce yoruyor. orta sahadaki diğer oyuncu konusunda fatih terim karar verememiş belli ki. daha doğrusu 4-3-3 oynadığında bu üçlünün alanı nasıl paylaşacaklarının kararını verememiş. orada bir hat değil, üçgen kurmak çok daha yararlı olacaktır. mesela üçgenin
tabanı geride melo-inan, tepesi önde engin baytar veya sercan olabilir. ya da taban bu defa önde yine melo-inan, tepe geride eboue olabilir. doğrusu siz benden daha iyi bilirsiniz bu adamların kimler olabileceğini.
benzeri bir şeyi 4-4-2 oynarken de yapmak mümkün. yamuk duran bir dikdörtgen veya tabanları aynı bitişik iki üçgen. ders yılı başladı, geometri dersinize ben giricem. notum boldur, galatasaraylılar sınıfta kalmaz.
üçgen-dikdörtgen teorisine göre takım savunması da daha rahat eder. takım şu anda maçları önde oynuyor, ve arkada savunmanın son adamıyla kaleci arasında 45-50 metrelik bir mesafe oluyor bazen. her takım için dezavantaj ama bizimki ağır adamlardan kurulu bir savunma için çok daha zorlayıcı. o araya bir adam daha sokarsak ki tam bir önlibero olmalı, o zaman bu zaaafiyet oldukça düşer.
servet-zan ikilisi olması her rakibin ağzını sulandırır, bu yüzden ujfalusi mutlaka onlardan birinin yerine oynamalı. sabri de sağbek çok daha verimli. aynı anda hem servet'ten kurtulduk hem sabri'yi daha verimli olduğu yere aldık. ama zan ile balta'ya bir şey yapamadık, onlar duruyor yerlerinde. gerçi orta saha kurgusunu oturtuğumuzda onlar da çok sırıtmazlar. olmadı muslera'nın küçük (!) ellerine güveneceğiz.
zan'ın orta sahada kaptırdığı topun gol olduğunu da unutmadım. bütün savunma bile çıkmışken orada o top kaptırılmaz. miniminikler kategorisinde 4. derste öğretilir bu.
mustafa sarp. hak verdim adama maçta, ama bu kendi ayağına kurşun sıktığı gerçeğini değiştirmez. sarp belki de çok iyi bir hoca veya yorumcu olacak. o potansiyel var kendisinde, galatasaray camiası içinde kalabilirdi futbolu bıraktığında. ama o fırsatı dün elinintersiyle itti. neden hak verdim? usta, adamın kıçına teneke bağladık be, haksız olmasak da. kendinizi bir an onun yerine koyun, çok zor olduğunu biliyorum. herkesi ille ilhan mansız sanmayın, herkesin karakteri farklıdır. kaldı ki beşiktaş taraftarının oynarken ilhan'le hiç problemi olmamıştı.
geçmiş olsun sarp. galatasaray kariyerini dün tamamen bitirdin, sen bir bülent korkmaz da olmadın ki hiç bir zaman, hatta kaptanın kestiği küçük parmağının tırnağı bile.
bu takım sezon sonunda bir şey olacaktır, ne olacağını totemdir diye yazmıyorum.
totem demişken; dün maç 1-1'ken tuvalete gittim, içerdeyken gol sesi geldi, çıktım tribüne girdim penaltı olmuş. bu ne hız lan.
hop hemen dışarı kaçtım yine, penaltıyı tvlerden izledim. totemcilik manyak iş.
*
2011-12 sezonunun asy arenadaki ilk maçı, kazandık. kazanmayı özlemişim ve galibiyet güzel şey.
galatasaray yeni bir takım, hala. hazırlık maçları ile bir takımı mükemmel hale getirmek zor. örneğin dünkü bir hazırlık maçı olsa samsunspor oyunu bu kadar kendi sahasında kabul etmezdi, ibb de öyle. ama işin içinde puan olunca galatasaray'dan alınacak her puan kar sonuçta.
galatasaray o kadar yeni bir takım ki, mesela sezon içinde çok iyi işler yapacağını düşündüğüm riera ilk kez forma giydi. eboue'ye yer bulunabilmiş değil.
asy arenada maçları bir şekilde kazanacağız belli oldu. berbat geçen geçtiğimiz sezon bile ligin sıradan takımlarını yenmiştik. önemli olan deplasmanlar.
aslında maçların arka arkaya oynanması bizim için daha iyi, daha hızlı bir şekilde adaptasyon sağlanacaktır.
galatasaray savunmadan topla orta sahaya geçiyor. pas yaparak. bunda pek zorlanmadı, rakipler zaten kendi sahalarında beklediği için. asıl iş orta sahadaki üretkenlik. bunda dar alanda zorlanıyoruz ki normaldir.
sıkışan oyunu açmamın birkaç yolu var. ideali elbette bol ve hızlı paslarla rakibin dengesini bozmak. ama rakipler buna cevap vermediğinde işe yaramaz ki, türkiye ligi takımları genelde buna cevap vermez, tank gibi yerlerinde kalan oyuncuları bu açıdan tufaya düşürmek güç. kaldı ki, böyle bir pas trafiğini yapmak da her babayiğidin harcı değil.
bir diğer yöntem kaleyi uzaktan yoklamak. dün ilk gol böyle geldi, arada doğru adamlarla denemekte fayda var, sabri ile değil. melo'nun golünde çok uzak olduğu için önünde rakip yoktu. her zaman denk gelmez. gömülü savunma oynayan bu tip takımlara karşı ısrarla, her yazıda yazdığım gibi duvar olacak bir santrafor lazım. baros değil bu adam, elmander de değil, sercan da. özetle kadromuzda böyle bir santrfor yok. ve bizim böyle bir santrfora çok ihtiyacımız var.
bunları hakkıyla yapamıyorsanız yapmanız gereken şey topu kanatlara taşımak. bunu yapacak adamlarımız var işte. kazım, riera, sercan, engin, sabri, balta, eboue kanatları etkili kullanabilecek oyuncularımız. riera daha yeni, sercan santrfor, eboue'den verim alınamadı henüz, engin'den öyle. kazım ise inanılmaz formsuz. sabri ve balta ise henüz hücuma katkı sağlayamadılar.
kazım ile riera bu işi en iyi yapacak adamlar. ancak orta sahadan pas aldıklarında, topa basıp yine orta sahaya veriyorlar. sanırım topu taşıyacak güçleri yok, özellikle kazım.
kanat adamı topu aldığında taşır, rakibi zorlar, çalım atar falan filan. taç olur, korner olur, orta kesilir gol olur, savunmadan döner gelişine orta saha kaleye vurur, rakip kendi kalesine atar....
formunu bulduğunda, ivmelenmesiyle hakikaten kanatlı bir hayvan gibi gider. rakip savunma durdurmak için, ekstra orta saha ve stoperi kanadı kontrol için gönderir, diğer alanlardaki zaafiyeti göze alarak. kimi tarif ediyorum, elbette keita gibi bir kanat adamını.
keita olmasa da, riera ve kazım bunları yapabilecek düzeyde oyuncular.
orta sahanın tam ortası galatasaray'ın en sağlam bölgesi. melo ile selçuk inan burayı hem çok iyi kapatıyorlar hem de oyunu çok başarılı şekilde yönlendiriyorlar. ama işte kanatların topu alıp gitmemesi, onları fazlaca ve gereksizce yoruyor. orta sahadaki diğer oyuncu konusunda fatih terim karar verememiş belli ki. daha doğrusu 4-3-3 oynadığında bu üçlünün alanı nasıl paylaşacaklarının kararını verememiş. orada bir hat değil, üçgen kurmak çok daha yararlı olacaktır. mesela üçgenin
tabanı geride melo-inan, tepesi önde engin baytar veya sercan olabilir. ya da taban bu defa önde yine melo-inan, tepe geride eboue olabilir. doğrusu siz benden daha iyi bilirsiniz bu adamların kimler olabileceğini.
benzeri bir şeyi 4-4-2 oynarken de yapmak mümkün. yamuk duran bir dikdörtgen veya tabanları aynı bitişik iki üçgen. ders yılı başladı, geometri dersinize ben giricem. notum boldur, galatasaraylılar sınıfta kalmaz.
üçgen-dikdörtgen teorisine göre takım savunması da daha rahat eder. takım şu anda maçları önde oynuyor, ve arkada savunmanın son adamıyla kaleci arasında 45-50 metrelik bir mesafe oluyor bazen. her takım için dezavantaj ama bizimki ağır adamlardan kurulu bir savunma için çok daha zorlayıcı. o araya bir adam daha sokarsak ki tam bir önlibero olmalı, o zaman bu zaaafiyet oldukça düşer.
servet-zan ikilisi olması her rakibin ağzını sulandırır, bu yüzden ujfalusi mutlaka onlardan birinin yerine oynamalı. sabri de sağbek çok daha verimli. aynı anda hem servet'ten kurtulduk hem sabri'yi daha verimli olduğu yere aldık. ama zan ile balta'ya bir şey yapamadık, onlar duruyor yerlerinde. gerçi orta saha kurgusunu oturtuğumuzda onlar da çok sırıtmazlar. olmadı muslera'nın küçük (!) ellerine güveneceğiz.
zan'ın orta sahada kaptırdığı topun gol olduğunu da unutmadım. bütün savunma bile çıkmışken orada o top kaptırılmaz. miniminikler kategorisinde 4. derste öğretilir bu.
mustafa sarp. hak verdim adama maçta, ama bu kendi ayağına kurşun sıktığı gerçeğini değiştirmez. sarp belki de çok iyi bir hoca veya yorumcu olacak. o potansiyel var kendisinde, galatasaray camiası içinde kalabilirdi futbolu bıraktığında. ama o fırsatı dün elinintersiyle itti. neden hak verdim? usta, adamın kıçına teneke bağladık be, haksız olmasak da. kendinizi bir an onun yerine koyun, çok zor olduğunu biliyorum. herkesi ille ilhan mansız sanmayın, herkesin karakteri farklıdır. kaldı ki beşiktaş taraftarının oynarken ilhan'le hiç problemi olmamıştı.
geçmiş olsun sarp. galatasaray kariyerini dün tamamen bitirdin, sen bir bülent korkmaz da olmadın ki hiç bir zaman, hatta kaptanın kestiği küçük parmağının tırnağı bile.
bu takım sezon sonunda bir şey olacaktır, ne olacağını totemdir diye yazmıyorum.
totem demişken; dün maç 1-1'ken tuvalete gittim, içerdeyken gol sesi geldi, çıktım tribüne girdim penaltı olmuş. bu ne hız lan.
hop hemen dışarı kaçtım yine, penaltıyı tvlerden izledim. totemcilik manyak iş.
*