• 50
    bir zamanlar motorların beygir güçlerine kadar takip ettiğim organizasyondu. yok efendim bmw williams düzlükte çok hızlıdır, yok efendim mercedes'in motoru diğerlerine göre daha güçsüzdür, yok efendim en iyi burun-kanat sistemi ferrari'dedir.

    bir futbol maçını iyi futbol ya da bir basketbol maçını iyi basketbol izlemek için takip edebilirsin. ancak formula 1'den zevk almak için kesinlikle taraf tutulması gerektiğine inanırım. ben schumacher-hakkinen kapışmasında mika hakkinen'in safına katılıyor ve ikisinin o efsane kapışmasını at yarışı izler gibi "ayrıl da gel hakkinen" misali bir fanatiklikle izliyordum. her ne kadar ferrari ve schumacher yıllarca bu spora damga vursa da sağolsun hakkinen de 2 şampiyonluk kazanarak bizi öksüz bırakmıyordu. çok soğukkanlı ve bir o kadar da efendi bir adamdı hakkinen. lakabı da buz adamdı zaten bu finlinin. efsane adamdı kısaca.

    hakkinen formula'yı bırakınca zaten tutacağım adam beliydi. galatasaray şampiyon olmazsa şu takım şampiyon olsun misali, hakkinen kazanmazsa heinz harald frentzen kazansın demeye başlayalı çok olmuştu. bana bunu dedirten de tek pit stop stratejisiyle magny cours pistinde kazandığı efsane yarıştır. yağmurlu havalarda schumacher'den başka kimsenin giremeyeceği risklere girerdi frentzen. çoğu zaman bitiremezdi yarışı belki ama sarı jordan arabasıyla zihinlerimize kazınmayı başarmıştır.

    formula 1'de elimi attığımı kurutuyordum. nihayetinde frentzen de bırakınca elimi atıp kurutacağım adam juan pablo montoya oluyordu. isminin karizması bir yana resmen ortalığı kasıp kavuran schumi'ye kafa tutuyordu. frentzen'e agresif derken, montoya daha azgın çıkıyor, pit stop'tan çıkarken bile adam geçmeye çalışıyordu. her ne kadar geçmişte mercedes ve jordan takımlarının pilotlarını tutsam da herhangi bir formula 1 takım tutmuyordum. ancak bu adam sayesinde artık bmw williams'cıydım. montoya'nın agresifliğine williams'ın o efsane düzlük performansı da eklenince seyir zevki katlanıyordu. tabi bir de motordan gelen yanık kokusu...michael schumacher'in kardeşi ralf ile hiç anlaşamazlardı. hatta bir yarışta birbiriyle çarpışmışlıkları ve ağız dalaşına girmişlikleri vardır. zaten daha sonraları hem bu olayların etkisi hem de williams'ın montoya'nın istediği gelişimi sağlayamaması nedeniyle mercedes'e geçmiştir montoya. ve daha sonra da nascar'a. yine birini kurutuyordum.

    montoya'dan sonra kimseye ısınamadım. ne alonso'ya ne hamilton'a ne raikkonen'e. eddie irvine yok, jacques villeneuve yok, david coulthard yok, hakkinen yok, frentzen yok. ortaokuldan üniversiteye kadar yakinen takip ettiğim formula 1'den yavaş yavaş koptum. yine de eski toprak rubens barrichello'nun arada podyuma çıktığı duyar, hafiften bir gülümserim.

    nasıl unuttum editi: formula 1 konuşup da okay karacan hakkında iki çift laf etmemek benim ayıbım.*yarışın start anında fena gaza gelir bizi de gaza getirirdi. bir futbol maçında karambol pozisyonunu anlatır gibi start anını anlatırdı resmen. gerçi o da bir nevi karamboldur ya neyse. ilk başlarda o da bizim gibi acemiyken, kendini nasıl geliştirdiğine birebir tanık olduk. yarışın durağan anlarında bazen magazine dalardı. pilotların eşlerinden girer, çocuklarından çıkardı. tam bunları anlatırken kaza olunca o ses aniden öyle bir yükselirdi ki, ercan taner'in yerden demesi solda sıfır kalırdı. okay karacan'ı artık kanıksamıştık. yarışları cnntürk yayınlamaya başlayınca kendisinin sesini duymamak bir eksiklik gibiydi. formula 1'in bu denli sevilmesinde hiç de azımsanmayacak bir katkısı vardır okay karacan'ın.
App Store'dan indirin Google Play'den alın