5489
hiçbir zaman o kadar da iyi olmayan, ancak skorların da etkisiyle oynadığı oyun fazlasıyla abartılan oyuncu. barış alper yılmaz da hemen hemen aynı yaklaşımla değerlendirildiği için aslında aynı seviyeyi korusa da dönem dönem hedef tahtasına dönüyor.
yunus galatasaray'da neyse, adana'da da oydu. ligin ilk yarısında da oydu. galatasaray'da artık taraftarın neredeyse sövmeye başladığı dönemde sahada teknik-taktik adına bişeyler olan maçlarda insiyatif alması gerekince çuvallıyordu.
adana'da oynadığı dönemde kusura bakmasın ama adana demirspor'un kanat oyuncusuydu. adana demirspor sezonda kaç maçta karşısında ciddiye alıp da teknik-taktik disiplinle mücadele eden rakip görüyordu? kaç maçta maç boyu ısrarlı takip, sıkıştırma, alan daraltma ya da eşleşme problemi yaratma çabasına maruz kalıyordu? istatitikler, özet görüntüler ya da arada "taymlayna" düşen gol pozisyonları galatasaray'da yaptığından farklı ya da yoğun bir frekansta değildi.
kiralıktan dönünce de "bu çocuk oldu" gazıyla sahaya atıldı. sürat ve istek vardı da gerisinde öyle aman aman bir farklılık hala yoktu. türkiye ligi'nde sonbahar güle oynaya geçilir, şampiyonluk derdi olan takımlar hariç diğerleri lale gibi gezinir sahada. o maçlarda daha çok deneyebilirsin, daha çok saçmalayabilirsin. 4-5 kere hatta 10 kere bile saçmalasan 11. fırsat gelir asist ya da golü yaparsın ve günü kurtarırsın.
oysa türkiye ligi'nde kışın hatta ilkbaharda maçlar taşlar ve sopalarla yapılır. ligin en dandik adamı bile yeri gelir dünyanın en iyi alan savunmacısı falan olur. sahaya tek başına çıksa maç kazanamayacak takımlar makine gibi taktik disiplin uygular. işte öyle maçlarda 1 kere saçmalayabilirsin, hadi 2 kere saçmalayabilirsin. belki 3. şans gelse gol atacak ya da asist yapacaksındır ama o 3. şans bir türlü gelmeyebilir.
yunus'un ilk yarıda sivrildiği maçlarda da iyi yapıp göze battığı şeyler genellikle defansif işlerdi. fenerbahçe derbisinden sonra herkes göklere çıkarılmıştı ama o gün yunus özelinde bakarsak yaptığı en hayati iş sahada kaldığı her dakika sanki hücuma çıkar gibi bıkmadan usanmadan geriye doğru yaptığı koşular ve topsuz aksiyonlardı.
şimdi işler kötüye gittiği için, herkesin şapkadan tavşan çıkarması ya da elinde avcunda ne varsa ortaya koyup bişeyler yaratması bekleniyor. ama yunus kariyeri boyunca 8-9 kişinin kendi sahasına yayılıp karşıladığı hangi rakibe karşı kaç tane başarılır dripling yapabilmiş, kaç tane adam geçip de atağı bir sonraki istasyona taşıyabilmiş konusuna bakmadan eleştiriliyor.
taraftar elbette futbolcusuna sahip çıkacak, yeri gelecek pohpohlayacak. bir yaptığı şeyi bazen üç sayacak. bunlar taraftarlığın doğasında olan şeyler. ama futbolcuyu yanlış değerlendirmek, yapmadığı şeyi yapıyormuş gibi kabul etmek ve günü geldiğinde o yapamadığı şeyi talep etmek mental olarak zarar veriyor.
bir işi bir yapan adama üç yaptığını söylerseniz en azından ara sıra iki yapmasını sağlayabilirsiniz. bu hem özgüven hem de moral verir. bazen o özgüven ikinciyi yaptırır, bazen ikinciyi yapmanın özgüveni üçüncüyü yaptırır. bu ikisi karşılıklı beslenen olgular.
ama bir işi yapamayan adama yapıyor gibi övgüleri dizdiğinde, bir gün yapması gerektiğinde yapamadığı yüzüne çarptığı zaman bildiğini de unutur. yanlış yere şişen özgüveni düşerken onu da öyle bir yerden onu alıp yere vurur ki, sadece yazık olur...
yunus galatasaray'da neyse, adana'da da oydu. ligin ilk yarısında da oydu. galatasaray'da artık taraftarın neredeyse sövmeye başladığı dönemde sahada teknik-taktik adına bişeyler olan maçlarda insiyatif alması gerekince çuvallıyordu.
adana'da oynadığı dönemde kusura bakmasın ama adana demirspor'un kanat oyuncusuydu. adana demirspor sezonda kaç maçta karşısında ciddiye alıp da teknik-taktik disiplinle mücadele eden rakip görüyordu? kaç maçta maç boyu ısrarlı takip, sıkıştırma, alan daraltma ya da eşleşme problemi yaratma çabasına maruz kalıyordu? istatitikler, özet görüntüler ya da arada "taymlayna" düşen gol pozisyonları galatasaray'da yaptığından farklı ya da yoğun bir frekansta değildi.
kiralıktan dönünce de "bu çocuk oldu" gazıyla sahaya atıldı. sürat ve istek vardı da gerisinde öyle aman aman bir farklılık hala yoktu. türkiye ligi'nde sonbahar güle oynaya geçilir, şampiyonluk derdi olan takımlar hariç diğerleri lale gibi gezinir sahada. o maçlarda daha çok deneyebilirsin, daha çok saçmalayabilirsin. 4-5 kere hatta 10 kere bile saçmalasan 11. fırsat gelir asist ya da golü yaparsın ve günü kurtarırsın.
oysa türkiye ligi'nde kışın hatta ilkbaharda maçlar taşlar ve sopalarla yapılır. ligin en dandik adamı bile yeri gelir dünyanın en iyi alan savunmacısı falan olur. sahaya tek başına çıksa maç kazanamayacak takımlar makine gibi taktik disiplin uygular. işte öyle maçlarda 1 kere saçmalayabilirsin, hadi 2 kere saçmalayabilirsin. belki 3. şans gelse gol atacak ya da asist yapacaksındır ama o 3. şans bir türlü gelmeyebilir.
yunus'un ilk yarıda sivrildiği maçlarda da iyi yapıp göze battığı şeyler genellikle defansif işlerdi. fenerbahçe derbisinden sonra herkes göklere çıkarılmıştı ama o gün yunus özelinde bakarsak yaptığı en hayati iş sahada kaldığı her dakika sanki hücuma çıkar gibi bıkmadan usanmadan geriye doğru yaptığı koşular ve topsuz aksiyonlardı.
şimdi işler kötüye gittiği için, herkesin şapkadan tavşan çıkarması ya da elinde avcunda ne varsa ortaya koyup bişeyler yaratması bekleniyor. ama yunus kariyeri boyunca 8-9 kişinin kendi sahasına yayılıp karşıladığı hangi rakibe karşı kaç tane başarılır dripling yapabilmiş, kaç tane adam geçip de atağı bir sonraki istasyona taşıyabilmiş konusuna bakmadan eleştiriliyor.
taraftar elbette futbolcusuna sahip çıkacak, yeri gelecek pohpohlayacak. bir yaptığı şeyi bazen üç sayacak. bunlar taraftarlığın doğasında olan şeyler. ama futbolcuyu yanlış değerlendirmek, yapmadığı şeyi yapıyormuş gibi kabul etmek ve günü geldiğinde o yapamadığı şeyi talep etmek mental olarak zarar veriyor.
bir işi bir yapan adama üç yaptığını söylerseniz en azından ara sıra iki yapmasını sağlayabilirsiniz. bu hem özgüven hem de moral verir. bazen o özgüven ikinciyi yaptırır, bazen ikinciyi yapmanın özgüveni üçüncüyü yaptırır. bu ikisi karşılıklı beslenen olgular.
ama bir işi yapamayan adama yapıyor gibi övgüleri dizdiğinde, bir gün yapması gerektiğinde yapamadığı yüzüne çarptığı zaman bildiğini de unutur. yanlış yere şişen özgüveni düşerken onu da öyle bir yerden onu alıp yere vurur ki, sadece yazık olur...