31047
avrupa futbolunun son 10 yıldaki değişimine ayak uyduramamış teknik direktörümüz. peki nedir bu değişim? hız mı? evet. oyuncu hızı mı? büyük takımların iyi oyuncularındaki bireysel beceriler tabiki bu değişime katkıda bulunuyor ama asıl değişim ve devrim, tarihte her daim olduğu gibi önce kafalarda başladı.
bu devrimi başlatan ve çığ gibi büyütüp fatih terim’in bahsettiği makası açan ve açmaya fersah fersah devam eden adam guardiola. aslında fatih terim’le guardiola’nın çok benzer yanları var. ve bunlardan en önemlisi iki hocanın da sahadaki oyuncunun önce yeteneğine odaklanması. ama iş aslında tam da bu noktadan sonra başlıyor.
başta guardiola olmak üzere avrupalı teknik direktörlerin devrimi, sahadaki oyuncuların, topu ayaklarından olabilecek en kısa sürede çıkartmaya çalışmalarıyla başladı. yani takımdaki her oyuncunun belli başlı rolleriyle birlikte ilk yapmaları ve hiç unutmamaları gereken şey, topu ayaklarından bir an önce çıkarmasıyla alakalı. bu durum, sahadaki oyuncunun yeteneğine ve pozisyonuna göre tabi ki değişkenlik gösteriyor.
misal efsane barcelona takımında sergio busquets’in topu ayağında tutma süresi; messi, iniesta ve xavi gibi oyunculardan çok çok azdı. ama busquets buna ikna edilmiş ve bu işi kusursuz yapan bir takım oyuncusuydu. bugün ispanya’nın ve barcelona’nın tarihindeki efsane oyuncularından biri olmasının sebebi de, yeteneğini çok basit bir şekilde kullanması ve haddini bilmesinden ibaretti aslında.
o takımın en nadide parçalarından olan iniesta, barcelona kariyeri boyunca, topla messi’den daha az, busquets’den daha çok oynadı ama topu ayağından çıkaracağı zamanı hep çok iyi bildi. yeteneği zaten doğuştandı. ama yeteneğini yani potansiyelini kinetiğe çeviren, o’nu bu oyuna ve tarza ikna eden guardiola’ydı.
tıpkı xavi gibi. tıpkı messi gibi. messi’yi messi yapan şey, o eşsiz yeteneğinin yanında, son hareketi aslında hep zamanında yapmasındandı. o’nu gelmiş geçmiş en büyük oyuncu yapan şey buydu. bazen 3 bazen 5 kişiyi geçti, bazen kimseyi geçmeden gelen topa gelişine vurdu ama hep zamanında vurdu. hiç fanteziye girmedi, hiç laubalileşmedi, oyun disiplininden kopmadı, takım oyunculuğundan uzaklaşmadı. ve tüm bu saydıklarımı bu oyunculara yaptıran guardiola’ydı. yoksa guardiola gelmeden messi de xavi de iniesta da oynuyordu barcelona’da.
belki biraz konudan saptım ama toparlayacağım. demek istediğim şey yani avrupa futbolunu son 10 yılda bizden çok uzağa götüren şey; topun ayakta kalma hızı. bu elbetteki topun ayağında olduğu adama göre değişir tıpkı messi’de olduğu gibi ama bunun ayarını yapan kişi teknik direktördür. fatih terim yeteneğe inanan bir adamdır tıpkı guardiola gibi ama yeteneği harmanladığı bir şey yok artık hocanın. guardiola bugün ilkay’ı ya da de bruyne’ü topla yeteri kadar oynamaya ikna ettiği için city üstüne koya koya gidiyor. ama fatih terim’li galatasaray yıllardır bırak üstüne koymayı, sürekli geri gidiyor çünkü hoca, sahadakileri, topu ayaklarında gereksiz tutmaları sevdasından vazgeçiremiyor.
bugün ne taylan ne aytaç ne gedson ne bir başkası, topu 3-4-5-6 defa dürtmeden ayağından çıkarmıyor. çıkarmayınca ne mi oluyor? karşında köy takımı diye ciddiye bile almadığın adamlar gelip, hemen savunma pozisyonunu alıp alanına yerleşiyor. böylece ne oluyor? kalite farkın ortaya çıkamıyor. çünkü taylan ya da aytaç ya da her kimse, topu, futbol oyunundan daha çok seviyor ve bunun sorumlusu bizzat fatih terim. dünyanın gelmiş geçmiş en iyi ön liberolarından biri olan busquests, rakip atağı kesip hemen önündeki xavi ya da iniesta’ya oynamaya gocunmuyor ama taylan da aytaç da ali de veli de selami de gocunuyor. çünkü fatih terim senelerdir bunu öğretmiyor. bu konuda antrenman yaptırmıyor, oyuncularını mental olarak buna ikna edemiyor. dolayısıyla makas açıldıkça açılmaya devam ediyor.
üzgünüm ama fatih terim bu kafa yapısından kurtulmazsa; oyuncularını, göze hoş gelen 1-2 hareketle taraftarın sempatisini kazanmak yerine takım oyununa inandıramazsa, yakın zamanda arkasında olduğunu sandığı taraftarı tarafından beyaz mendillerle uğurlanır.
bizim galatasaray olarak bir an önce, yarından tezi yok, bu mental devrimi yapmamız şart. fatih terim bence bu devrime ayak uyduramadı ve malesef 4 yıldır bir paradoksun içindeyiz. sahadaki düğümü her zaman yetenek çözer ama o yeteneği işlemez, o’na yardım etmez, o’nu basit oynamaya ve takım oyununa inandıramazsak, tıpkı emre mor gibi harcanıp giden yetenekler görmeye ve çözümü transferde aramaya devam ederiz. nasıl olur, böyle batılı bir kafayı buraya gelmeye nasıl ikna ederiz bilmiyorum ama bir şeyleri yapmak zorunda olduğumuz kesin.
bu devrimi başlatan ve çığ gibi büyütüp fatih terim’in bahsettiği makası açan ve açmaya fersah fersah devam eden adam guardiola. aslında fatih terim’le guardiola’nın çok benzer yanları var. ve bunlardan en önemlisi iki hocanın da sahadaki oyuncunun önce yeteneğine odaklanması. ama iş aslında tam da bu noktadan sonra başlıyor.
başta guardiola olmak üzere avrupalı teknik direktörlerin devrimi, sahadaki oyuncuların, topu ayaklarından olabilecek en kısa sürede çıkartmaya çalışmalarıyla başladı. yani takımdaki her oyuncunun belli başlı rolleriyle birlikte ilk yapmaları ve hiç unutmamaları gereken şey, topu ayaklarından bir an önce çıkarmasıyla alakalı. bu durum, sahadaki oyuncunun yeteneğine ve pozisyonuna göre tabi ki değişkenlik gösteriyor.
misal efsane barcelona takımında sergio busquets’in topu ayağında tutma süresi; messi, iniesta ve xavi gibi oyunculardan çok çok azdı. ama busquets buna ikna edilmiş ve bu işi kusursuz yapan bir takım oyuncusuydu. bugün ispanya’nın ve barcelona’nın tarihindeki efsane oyuncularından biri olmasının sebebi de, yeteneğini çok basit bir şekilde kullanması ve haddini bilmesinden ibaretti aslında.
o takımın en nadide parçalarından olan iniesta, barcelona kariyeri boyunca, topla messi’den daha az, busquets’den daha çok oynadı ama topu ayağından çıkaracağı zamanı hep çok iyi bildi. yeteneği zaten doğuştandı. ama yeteneğini yani potansiyelini kinetiğe çeviren, o’nu bu oyuna ve tarza ikna eden guardiola’ydı.
tıpkı xavi gibi. tıpkı messi gibi. messi’yi messi yapan şey, o eşsiz yeteneğinin yanında, son hareketi aslında hep zamanında yapmasındandı. o’nu gelmiş geçmiş en büyük oyuncu yapan şey buydu. bazen 3 bazen 5 kişiyi geçti, bazen kimseyi geçmeden gelen topa gelişine vurdu ama hep zamanında vurdu. hiç fanteziye girmedi, hiç laubalileşmedi, oyun disiplininden kopmadı, takım oyunculuğundan uzaklaşmadı. ve tüm bu saydıklarımı bu oyunculara yaptıran guardiola’ydı. yoksa guardiola gelmeden messi de xavi de iniesta da oynuyordu barcelona’da.
belki biraz konudan saptım ama toparlayacağım. demek istediğim şey yani avrupa futbolunu son 10 yılda bizden çok uzağa götüren şey; topun ayakta kalma hızı. bu elbetteki topun ayağında olduğu adama göre değişir tıpkı messi’de olduğu gibi ama bunun ayarını yapan kişi teknik direktördür. fatih terim yeteneğe inanan bir adamdır tıpkı guardiola gibi ama yeteneği harmanladığı bir şey yok artık hocanın. guardiola bugün ilkay’ı ya da de bruyne’ü topla yeteri kadar oynamaya ikna ettiği için city üstüne koya koya gidiyor. ama fatih terim’li galatasaray yıllardır bırak üstüne koymayı, sürekli geri gidiyor çünkü hoca, sahadakileri, topu ayaklarında gereksiz tutmaları sevdasından vazgeçiremiyor.
bugün ne taylan ne aytaç ne gedson ne bir başkası, topu 3-4-5-6 defa dürtmeden ayağından çıkarmıyor. çıkarmayınca ne mi oluyor? karşında köy takımı diye ciddiye bile almadığın adamlar gelip, hemen savunma pozisyonunu alıp alanına yerleşiyor. böylece ne oluyor? kalite farkın ortaya çıkamıyor. çünkü taylan ya da aytaç ya da her kimse, topu, futbol oyunundan daha çok seviyor ve bunun sorumlusu bizzat fatih terim. dünyanın gelmiş geçmiş en iyi ön liberolarından biri olan busquests, rakip atağı kesip hemen önündeki xavi ya da iniesta’ya oynamaya gocunmuyor ama taylan da aytaç da ali de veli de selami de gocunuyor. çünkü fatih terim senelerdir bunu öğretmiyor. bu konuda antrenman yaptırmıyor, oyuncularını mental olarak buna ikna edemiyor. dolayısıyla makas açıldıkça açılmaya devam ediyor.
üzgünüm ama fatih terim bu kafa yapısından kurtulmazsa; oyuncularını, göze hoş gelen 1-2 hareketle taraftarın sempatisini kazanmak yerine takım oyununa inandıramazsa, yakın zamanda arkasında olduğunu sandığı taraftarı tarafından beyaz mendillerle uğurlanır.
bizim galatasaray olarak bir an önce, yarından tezi yok, bu mental devrimi yapmamız şart. fatih terim bence bu devrime ayak uyduramadı ve malesef 4 yıldır bir paradoksun içindeyiz. sahadaki düğümü her zaman yetenek çözer ama o yeteneği işlemez, o’na yardım etmez, o’nu basit oynamaya ve takım oyununa inandıramazsak, tıpkı emre mor gibi harcanıp giden yetenekler görmeye ve çözümü transferde aramaya devam ederiz. nasıl olur, böyle batılı bir kafayı buraya gelmeye nasıl ikna ederiz bilmiyorum ama bir şeyleri yapmak zorunda olduğumuz kesin.


