• 357
    dünkü maçın özeti, onbeş dakikalık futbol. hepsi bu mu? bana göre bu ve üzülerek söyleyeyim biz bu futbolla avrupanın majör liglerinde ancak küme düşmemeye oynarız.

    biz hızlı ve etkili tek pas oynayamıyoruz. maalesef topu alan şöyle iki-üç adamı geçeyim de ya da üç-beş metre süreyim de ondan sonra pası atarım hastalığının pençesinde kıvranıp duruyor. işin üzücü tarafı hiçbir teknik adam ya da futbolcu da hastalığının farkında değil. farında olsalar zaten tedavi için çareler ararlar.dün bizim maçı izledikten sonra zaplarken juventus-fiorentina maçına rastladım. baktım bizim prandelli orada maçı izlemeye başladım. prandelli’nin fiorentina’ya oynattığı tek pas oyununu görünce gözlerim yaşardı. biz neden bu futbolu oynayamıyoruz diye hayıflanıp durdum. prandelli bizde kaç ay kaldı hatırlamıyorum ama hazırlık dönemiyle birlikte dört ay da kalmış olsa bu futbolu bize oynatamadı. neden oynatamadı? bilmediğinden mi? tabi ki hayır. tek nedeni var bizim oyuncuların alt yapı yetersizliği. alt yapılarda yedi-sekiz yıl eğitim alan oyuncularımız hızlı ve tek pas oyununu öğrenemiyorlar ya da öğretilmiyor/öğretilemiyor. hiç kimse bu hastalığın farkında olmasa da ben bu hastalığın farkına varılıncaya kadar bunu yazmaya devam edeceğim.

    bu hastalığımızı ilk dillendiren wesley sneijder olmuştur. sneijder hiçbir şey yapmamış olsa bile şu tespiti ile türk futboluna en büyük hizmeti yapmıştır. ne demişti bizim wes? türk oyuncular topa üç kez dokunmadan pas atmıyorlar. ne güzel tepit, ne güzel ifade. bizim hamza hamzaoğlu da bir milli maç yorumculuğu sırasında bu açıklamasından dolayı wes’i eleştirmişti. zavallı hamza kardeşim, hastalığımızı teşhis eden wesley’e trip atacağına onun söylemini destekleseydi belki de herkes uyanacak ve alt yapılarda futbolcularımıza verilen eğitimin şekli değişecekti.

    hızlı ve tek pas oyununun en önemli faydası, rakibin savunma planı oluşturamaması ve boş alanları kapatamamasıdır. pas geciktiğinde ise tam tersi olur. bütün boşluklar kapatılmış ve rakip savunma planını oluşturmuş oluyor, ondan sonra geçmiş olsun. takım arkadaşların yeniden açık alan yaratmak ya da boşluk bulmak için koşmak zorunda kalır ama rakip de enayi değil onlarla koşar ve buna izin ve imkan vermez.

    ikinci büyük hastalığımız şut özürlü olmamız. arkadaşlar topa ille de plase vuruşlar yapmak zorunda değilsiniz. o top sizin düşmanınız, rakip düşmanınız. o topa düşmana vurur gibi vuracaksınız. plase yapılacak yerler de vardır ama onlar istisnadır. on pozisyonun sekizinde sert şut atmak zorundasınız. karşınızda kaleci de olsa başka bir oyuncu da olsa o topu görememeli. gerard’ın bir sözü vardır. “kaleciyi karşınızda gördüğünüzde gol attmak için değil kaleciyi ve kaleyi yok etmek için atacaksınız şutu.” ne güzel ifade. dün arda turan kaleciden dönen topa vuruyor sanki vurmuyor okşuyor. arda’yı eleştirmek için değil bu söylemim, arda özelinde genel türk oyuncularını tamamına.

    üçüncü hastalığımız koşamamak. avrupa’da ortalama maç başı koşu mesafesi 110 km, bizde 100 km. bir de bunun asıl önemli olan alt varyantı var ki biz orada iyice çuvallıyoruz. topun kat ettiği mesafe ya da topa kat ettirilen mesafe ölçülmeye kalkılırsa görülecektir ki, avrupa bizim en az %50 fazlamızdır. çünkü biz dediğim gibi hızlı ve etkili tek pas yapamadığımızdan topa kat ettirdiğimiz mesafe örneğin 500 km ise avrupa’nınki en az 750 km’dir. (rakamlar örnek olsun diye verilmiştir)

    şimdi bütün bu gerçekler ortada iken bizim avrupa ile rekabet etmemiz mümkün mü? tabi ki değil. peki bu hastalıklarımızı giderip onları yakalamamız mümkün mü? tabi ki mümkün çünkü örneği var 1996-2000 yılları. okan-emre-suat-ergün ile orta sahada rakipleri koşu manyağı yaptığımız için, ilerde de pres manyağı yaptığımız için kazanmıştık o zaferleri. (bazen böyle sokak dilini kullanıyorum çünkü türkiye’de bizim teknik ekiplerimiz de bu dili kullanıyor)

    şimdi bu hastalıklarımızı dikkate alarak dünkü maçın kritiğine geçelim:

    -ilk onbeş dakikada rakibe yaptığımız pres sonuç verdi ve feg-diagne işbirliği ile kaleye şutumuzu attık, dönen topu iyi takip eden emre kılınç güzel bir gol attı. ikinci golümüz de savunmasını ilerde kuran göztepe’nin savunma arkasına mükemmel bir top kesen donk ve arda ile geldi. o dakikadan sonra oyunumuz birden dondu. tansiyonu düşmüş yaşlılar gibi adeta sahaya yığıldık kaldık. emre kılınç’ın ayağında top tutma ve bir kişi daha geçme hastalığının sonucu olarak kaptırdığımız top soner ile jeneriklik bir gole dönüştü. ondan sonra git-gelli bir futbol oynanmaya başlandı. kimin ne yaptığı belli değildi. top bir o kalede bir bu kalede pozisyona dönüşüyor. beceriksizlik yüzünden gol gelmiyor derken taylan’ın mükemmel uzun pası ve feg’in golü. (bu arada kadromuzda hızlı tek pas oyununu en iyi oynayan oyuncu taylan ve hemen arkasından emre kılınç. (kadere bak ki dün yediğimiz gol emre kılınç’ın topu ayağında gereğinden fazla tutmasından kaynaklandı)

    -attığımız üç golde de diagne’nin rolünü teslim edelim. ilk golde kapılan topu ofsayta düşmeden yakalayıp şutu atan diagne ikinci ve üçüncü golde de mükemmel pas opsiyonu oluşturdu. diagne’yi kapatmak isteyen rakip savunma oyuncuları da arda ve feg’i bomboş bırakmak zorunda kaldı.

    diagne’yi oyundan alırken attığı tripte diagne tamamen haklı. diagne’nin boyuna posuna bakan onu kırk yaş olgunluğunda sanıyor. diagne daha çocuk ya da en azından mentalite olarak 21 yaş olgunluğunda. bu tarzından ve hareketlerinden belli oluyor. belli ki gol atmak istiyor ve gol atmadan oyundan alındığı için de sinirleniyor. o zaman yapılması gereken çok basit. ikinci yarı başlamadan önce hoca diagne’ye şunu söyleyecek. dia, seni oyundan alabilirim çünkü üç gün sonra yine maçımız var. üç gün sonraki maça diri çıkmalısın. bunu bilen dia neden trip atsın ki.

    -emre kılınç’ın atamadığı gol pası, emre akbaba, belhanda ve diğerlerinin kaçırdığı gol pozisyonları, rakibin maçı üç golle tamamlayabileceği pozisyonlar dikkate alınırsa ne kadar gitgelli maç olduğu anlaşılır. benim ölçüm türk kulüpleri değil avrupa kulüpleri. bu futbolla avrupa’da bir şey yapabilir miyiz ona bakıyorum. bence yapamayız. tamam avrupa’daki maçlar çok daha yüksek motivasyonla oynanıyor ama o mecranın hazırlık maçları da ligimizde oynanıyor. ligimizdeki rutin oyunumuzu dünkü maçın en az bir gömlek üzerine çıkarırsak avrupa’da da iş yapabiliriz aksi halde çok zor.
App Store'dan indirin Google Play'den alın