1137
türk futbolu ile avrupa futbolu arasındaki farkları saymak gerekirse;
1-avrupa futbolu tek pas hızlı oyun, türk futbolu topa en az üç kere dokunmalı oyun.
2-avrupa futbolu fizik ve kondisyon olarak ortalama 115 km, türk futbolu 100 km.
3-avrupa futbolu her salise hareketli ve deplaseli, alan kat etmeli, türk futbolu durarak ayağa pas beklemeli.
4-avrupa futbolu atletik futbolcularla, türk futbolu ömer bayram türü futbolcularla.
5-avrupa futbolu anzer balı, türk futbolu şeker balı.
istisnalar yok değil tabi ama genel durum bu. farkları çoğaltıp elliye çıkarmak da mümkün ama mesele anlaşıldığından gerek yok. napolyon ordu komutanlarından birine sormuş savaşı neden kaybettik diye, komutan beş nedenle demiş. saymaya başlamış; bir barutumuz bitti deyince napolyon sözünü kesmiş ve başka nedene gerek yok demiş.
bizimde başka nedenler aramamıza gerek yok, hızlı ve tek pas oyunu oynayıp maç başına koşu mesafemizi 115 km üzerine çıkaramadıkça avrupa’da rezil olmaya devam edeceğiz. bize durmadan koşacak, suatlar, okanlar, ümitler, hasanlar, hakanlar, kemik ergünler, bülentler lazım. başka türlü yapamayız.
atalarımız demiş ya ya kuzgun leşe, ya devlet başa. ben de bir uyarlama ile ya koşacağız, ya batacağız diyorum. böyle yapmadıkça avrupa’ya gitmemiz zarar görmemize neden oluyor. gençlerin %99’u futbolu seviyor ve izliyor. onları ezik hale getirmekten, ümitsizliğe kapılmalarına neden olmaktan başka bir sonuç elde edemiyoruz.
gitmeyelim avrupa kupalarına. hatta takımlarınız yurt dışına hiç gitmesin. avrupa kupası, dünya kupasına katılmayalım. sadece kendi aramazda oynayalım. yabancı futbolcu transferini tamamen yasaklayalım. %100 yerli futbolcularla oynayalım. ben çocuğumu bu ezikliğin girdabından kurtaramıyorum. ezilerek yeniliyoruz ve çocuğum üç gün üzüntüden kurtulamıyor. futbol izleme diyorum, sen neden izliyorsun diyor. ben bir kere düşmüşüm bataklığa çıkamıyorum diyorum ama kabul ettiremiyorum. arkadaşlarının ana sohbet konusu futbol. onlardan soyutlamak imkansız. soyutlarsan yanlızlığa mahkum etmiş olursun. çocuğu depresyona sokarsın iyice. yani çaresizim ben ve türkiye’nin tamamının böyle olduğu kanaatindeyim. ülkemizdeki şiddet ve gerginliğin ana nedenlerinden birinin futbol olduğunu biliyor ve üzülüyorum.
dünkü psg-başakşehir maçını izledim. adamlar resmen ezdiler bizimkilerini. kedinin fare ile oynaması gibi bizimkileri rezil ettiler. geçtiğimiz sezon da biz aynı durumdaydık. avrupa’da gelenden beş gidenden altı yiyoruz. kendi içimizde de birbirimizi yiyoruz. bu sürdürülebilir bir durum değil.
avrupa futbolunun hormonlu olduğunu düşünerek kendimi avutuyorum ama bu bana sadece beş dakika yetiyor, sonrasında yine kendimi futbol bataklığında debelenirken buluyorum. kimse kimseyi kandırmasın ülkemizdeki erkeklerin %90’ı aynen böyle.
bu nedenle diyorum ki, ya adam gibi oynayan takımlar yaratalım ya da avrupa futbolundan çekilelim. her yıl ezilmeye, her yıl üzülmeye, her yıl paçavraya dönmeye gerek yok. zaten bu akıl işi de değil. niye her yıl cehennem azabı yaşıyoruz ve çocuklarımıza yaşatıyoruz ki?
sonuç olarak, ya yukarıda saydığım farkları ortadan kaldıralım ya da avrupa’dan çekilelim. onlarla yarışacak seviyeye gelinceye kadar da katılmayalım. galatasaray’ın 2000 yılında kazandığı orta halli bir başarı ile avunmaktan bıktım usandım.
ben ciddiyim.
ekleme: beş major lig dışında şampiyonlar liginde devam eden takım yok deniyor. bizim bırakın şampiyonlar ligini uefa’da da takımız yok. benim itirazım bıraktım beş major ligi, belçika, hollanda, portekiz, avusturya, ukrayna ve hatta polonya gibi ikinci kategori ülkeler kadar bile olamıyoruz artık. buna itiraz etmeden, isyan etmeden, inanmadan başarmamız mümkün mü? benim gibi herkesin itiraz etmesi, isyan etmesi gerekir. aksi, ezikliği kabul edip üçüncü sınıf ülke, üçüncü sınıf insan olarak yaşamaya devam etmektir. bir zamanlar üç kıtayı yöneten milletin torunları böyle düşünüyorsa güçlerinin farkında değiller demektir. öğrenilmiş, kabul edilmiş çaresizliğe isyan ediyorum, itiraz ediyorum. herkesin ayağa kalkmasını istiyorum.
(bkz: 8-9 aralık 2020 psg-başakşehir maçı)
1-avrupa futbolu tek pas hızlı oyun, türk futbolu topa en az üç kere dokunmalı oyun.
2-avrupa futbolu fizik ve kondisyon olarak ortalama 115 km, türk futbolu 100 km.
3-avrupa futbolu her salise hareketli ve deplaseli, alan kat etmeli, türk futbolu durarak ayağa pas beklemeli.
4-avrupa futbolu atletik futbolcularla, türk futbolu ömer bayram türü futbolcularla.
5-avrupa futbolu anzer balı, türk futbolu şeker balı.
istisnalar yok değil tabi ama genel durum bu. farkları çoğaltıp elliye çıkarmak da mümkün ama mesele anlaşıldığından gerek yok. napolyon ordu komutanlarından birine sormuş savaşı neden kaybettik diye, komutan beş nedenle demiş. saymaya başlamış; bir barutumuz bitti deyince napolyon sözünü kesmiş ve başka nedene gerek yok demiş.
bizimde başka nedenler aramamıza gerek yok, hızlı ve tek pas oyunu oynayıp maç başına koşu mesafemizi 115 km üzerine çıkaramadıkça avrupa’da rezil olmaya devam edeceğiz. bize durmadan koşacak, suatlar, okanlar, ümitler, hasanlar, hakanlar, kemik ergünler, bülentler lazım. başka türlü yapamayız.
atalarımız demiş ya ya kuzgun leşe, ya devlet başa. ben de bir uyarlama ile ya koşacağız, ya batacağız diyorum. böyle yapmadıkça avrupa’ya gitmemiz zarar görmemize neden oluyor. gençlerin %99’u futbolu seviyor ve izliyor. onları ezik hale getirmekten, ümitsizliğe kapılmalarına neden olmaktan başka bir sonuç elde edemiyoruz.
gitmeyelim avrupa kupalarına. hatta takımlarınız yurt dışına hiç gitmesin. avrupa kupası, dünya kupasına katılmayalım. sadece kendi aramazda oynayalım. yabancı futbolcu transferini tamamen yasaklayalım. %100 yerli futbolcularla oynayalım. ben çocuğumu bu ezikliğin girdabından kurtaramıyorum. ezilerek yeniliyoruz ve çocuğum üç gün üzüntüden kurtulamıyor. futbol izleme diyorum, sen neden izliyorsun diyor. ben bir kere düşmüşüm bataklığa çıkamıyorum diyorum ama kabul ettiremiyorum. arkadaşlarının ana sohbet konusu futbol. onlardan soyutlamak imkansız. soyutlarsan yanlızlığa mahkum etmiş olursun. çocuğu depresyona sokarsın iyice. yani çaresizim ben ve türkiye’nin tamamının böyle olduğu kanaatindeyim. ülkemizdeki şiddet ve gerginliğin ana nedenlerinden birinin futbol olduğunu biliyor ve üzülüyorum.
dünkü psg-başakşehir maçını izledim. adamlar resmen ezdiler bizimkilerini. kedinin fare ile oynaması gibi bizimkileri rezil ettiler. geçtiğimiz sezon da biz aynı durumdaydık. avrupa’da gelenden beş gidenden altı yiyoruz. kendi içimizde de birbirimizi yiyoruz. bu sürdürülebilir bir durum değil.
avrupa futbolunun hormonlu olduğunu düşünerek kendimi avutuyorum ama bu bana sadece beş dakika yetiyor, sonrasında yine kendimi futbol bataklığında debelenirken buluyorum. kimse kimseyi kandırmasın ülkemizdeki erkeklerin %90’ı aynen böyle.
bu nedenle diyorum ki, ya adam gibi oynayan takımlar yaratalım ya da avrupa futbolundan çekilelim. her yıl ezilmeye, her yıl üzülmeye, her yıl paçavraya dönmeye gerek yok. zaten bu akıl işi de değil. niye her yıl cehennem azabı yaşıyoruz ve çocuklarımıza yaşatıyoruz ki?
sonuç olarak, ya yukarıda saydığım farkları ortadan kaldıralım ya da avrupa’dan çekilelim. onlarla yarışacak seviyeye gelinceye kadar da katılmayalım. galatasaray’ın 2000 yılında kazandığı orta halli bir başarı ile avunmaktan bıktım usandım.
ben ciddiyim.
ekleme: beş major lig dışında şampiyonlar liginde devam eden takım yok deniyor. bizim bırakın şampiyonlar ligini uefa’da da takımız yok. benim itirazım bıraktım beş major ligi, belçika, hollanda, portekiz, avusturya, ukrayna ve hatta polonya gibi ikinci kategori ülkeler kadar bile olamıyoruz artık. buna itiraz etmeden, isyan etmeden, inanmadan başarmamız mümkün mü? benim gibi herkesin itiraz etmesi, isyan etmesi gerekir. aksi, ezikliği kabul edip üçüncü sınıf ülke, üçüncü sınıf insan olarak yaşamaya devam etmektir. bir zamanlar üç kıtayı yöneten milletin torunları böyle düşünüyorsa güçlerinin farkında değiller demektir. öğrenilmiş, kabul edilmiş çaresizliğe isyan ediyorum, itiraz ediyorum. herkesin ayağa kalkmasını istiyorum.
(bkz: 8-9 aralık 2020 psg-başakşehir maçı)