172
bir sosyal antropoloji yüksek lisans öğrencisi olarak bu konu hakkında biraz konuşmak istiyorum, benim açımdan ırkçılık nedir/ne değildir anlatayım.
öncelikle, dünya üzerindeki her şey, somut yahut soyut, insan tarafından anlamlandırılır. birisi tree der, öteki ağaç der, ancak "o" nesneye atfedilen bir kelime daima vardır. ha bu elma olur, armut olur, her dilde farklıdır. o ayrı. ancak vardır. her dilde farklı olduğu gibi, her insan için de farklı olabilir. sizin elma olarak gördüğünüzü bir başkası doğanın mucizesi, proteini eksik besin, hatta armut olarak da görebilir. bu insanları yakmak, bu insanlara salak demek birkaç yüzyıl öncesinde kaldı.
ne dedik? hemen her şey insanlar tarafından anlamlandırılır. ırkçılık meselesi de böyle. şimdi bizim ülkemizde biliyorsunuz bir zenci sempatisi vardır. vardır bu. bir zenciye beş kere "kötü" ırkçılık yapılıyorsa, elli beş kere de "iyi zannedilen" ırkçılık yapılıyordur. ırkçılık bana göre bir kültürü, milleti yahut ten rengi mensubunu bulunduğu ortamda elinde olmayan farklılıklarından dolayı ötekileştirmek veya sürekli farklı ve dışarıdan hissettirmektir. frantz fanon'un siyah deri beyaz maskeler isimli çok değerli bir kitabı vardır. fanon der ki, zenci severlik ve zenci sempatisi de ırkçılıktır. bunun da zenciye, siyah adama farklı hissettirdiğini ve onu öteki yaptığını söyler ve bunu ırkçılık olarak yorumlar. dönemine göre bu yeni bir bakış açısıdır ve bana göre oldukça kıymetlidir. adam yiyen orta saha başlığı var bu sözlükte. bir bakın. badou ndiaye başlığına bakın. abdul kader keita başlığına bakın. fanon sağ olsaydı ve bunları görseydi, ırkçılar der geçerdi. böyle diyecek çok fazla insan olduğunu da söylemem gerek. bakın nereye geliyoruz? ırkçılık da farklı yorumlara, farklı bakış açılarına açıktır. dönelim bir başka değerli isim richard sennett'e. kendisi de otorite isimli kitabında yaptığı saha çalışmasında bir kadınla çalışır. kadın, ailesiyle yaşadığı gerilimde ailesinin onaylamayacağı zenci sevgililerini koz olarak kullanır. dışarıdan bakalım, zenci bir erkek, beyaz bir kadın. ırklara dair ön yargı yok gibi. ancak içeriden böyle değil, çünkü şu an olayı biliyoruz. kadın, zenci erkekleri kullanmakta. ailesiyle olan ilişkisinde zenci erkeklerle ilişkilerini kullanmakta, bir maşa olarak bu erkekler bu kadının hayatına hizmet etmekte. kaldı ki bir zenci sevgilisi bu kadına "gördüğüm en ırkçı insansın" demiştir. yine geldik başka bir ırkçılığa. halbuki ortada ırkçılık yok dışarıdan bakılınca. beyaz kadın, siyah erkek.
şimdi gelelim benim açımdan ırkçılığa. ben türkiye'de yaşayan istanbullu bir insan olarak, ırkçılık şudur, budur şeklinde ahkam kesemem. çünkü ben bugüne kadar ne almanya'da, ne nikaragua'da, ne ingiltere'de, ne başka bir yerde düzenli şekilde yaşayıp ırkçı davranışlara maruz kalmadım. tecrübe etmediğim bir durum, sadece yaşananları okuyup, yorumlayıp, kısıtlı bir fikir beyan edebiliyorum. ben ırkçılığa maruz kalıp üzerine düşünmedim, yorum yapmadım.
ama şunu söyleyebilirim: bana göre ırkçılık bir şahsa veya bir millete/kültüre/ten rengi mensubuna elinde olmayan nedenlerden ötürü bu nedenlere gönderme yapacak şekilde hakaret etmek, sözlü veya fiziksel şiddet uygulamak, şahsın ruh ve beden sağlığını bozmaktır. samimi siyahi arkadaşınızın cinsel gücüne veya cinsel organına yapacağınız yerinde bir espri komiktir. samimiyseniz, bunun onu bozacağını yahut bozmayacağını bilirsiniz zaten. bu davranışa ırkçılık demek, zorlama bir akademik bakış ve duyar olacaktır bana göre.
mesut özil'in milli takımı bırakmasına neden olan meseleye gelelim. şimdi bu durumu "ya benzerini biz yaşasaydık" şeklinde değerlendirmek pek doğru değil. çünkü benzerini yaşarsak, aynı tepkiyi değil, tıpkı vakadaki gibi "benzeri" tepkiler verirdik. ama aynı tepkiyi vermezdik. çünkü vaka benzeri olduğu için tepki de benzeri olurdu ve benzerlikler farklılıkları da içerir, nüanslar mühimdir. salt vakayı değerlendirelim: mesut özil, almanya vatandaşı. almanya milli takımında oynuyor. almanya'ya vergi veriyor. almanya'da futbol oynadı. almanya'da daha çok zaman geçirdi. mesut özil, almanların pek de onaylamadığı bir devlet başkanıyla fotoğraf çektiriyor. dolayısıyla kendisine bir tepki oluyor. burada şuna bakalım, aynı tepki boateng'e, klose'ye, podolski'ye karşı oluyor muydu? ben okumadım, görmedim. peki bu mesut'un türkiye bağlantısından dolayı mı oluyor? evet ise, sizce neden herkes türkiye'ye düşman? neden batı bize düşman, batı bize kıskanıyor, batı kötü biz iyiyiz? cevap hayır ise, problem nerede?
ben meselenin şöyle olduğunu düşünüyorum: iki taraf da hatalı ve tertemiz değil.
mesut özil hatalı, çünkü vergi verdiği ve daha çok yaşadığı almanya'nın hassas olduğu konularda almanya'ya vuran, ilişkilerinin pek iyi olmadığı bir devlet başkanıyla samimi oldu. halk, federasyon v.s. tepki gösterdi.
federasyon ve yetkililer hatalı, çünkü onlar da tertemiz değil. işin içinde devlet, hükümet varsa tertemiz olmak mümkün değildir. sizin probleminiz, sizin probleminizdir yetkililer. tüm problem mesut özil miydi? mesut bu fotoğrafı çekmese yeni havalimanını birlikte açacak, almanya'da türk-alman mühendislerimize bira içirip halay çektirecek ve tüm meseleleri çözecek miydik? yapmayın lütfen.
ortada yanlış hareket eden bir futbolcu, yanlış hareket eden bir devlet başkanı, yanlış hareket eden bir alman futbol federasyonu var. ama herkes kendi yanlışını da başkasına yamayıp tertemiz kalma çabasında. bunu yemeyin, tek ricam bu.
öncelikle, dünya üzerindeki her şey, somut yahut soyut, insan tarafından anlamlandırılır. birisi tree der, öteki ağaç der, ancak "o" nesneye atfedilen bir kelime daima vardır. ha bu elma olur, armut olur, her dilde farklıdır. o ayrı. ancak vardır. her dilde farklı olduğu gibi, her insan için de farklı olabilir. sizin elma olarak gördüğünüzü bir başkası doğanın mucizesi, proteini eksik besin, hatta armut olarak da görebilir. bu insanları yakmak, bu insanlara salak demek birkaç yüzyıl öncesinde kaldı.
ne dedik? hemen her şey insanlar tarafından anlamlandırılır. ırkçılık meselesi de böyle. şimdi bizim ülkemizde biliyorsunuz bir zenci sempatisi vardır. vardır bu. bir zenciye beş kere "kötü" ırkçılık yapılıyorsa, elli beş kere de "iyi zannedilen" ırkçılık yapılıyordur. ırkçılık bana göre bir kültürü, milleti yahut ten rengi mensubunu bulunduğu ortamda elinde olmayan farklılıklarından dolayı ötekileştirmek veya sürekli farklı ve dışarıdan hissettirmektir. frantz fanon'un siyah deri beyaz maskeler isimli çok değerli bir kitabı vardır. fanon der ki, zenci severlik ve zenci sempatisi de ırkçılıktır. bunun da zenciye, siyah adama farklı hissettirdiğini ve onu öteki yaptığını söyler ve bunu ırkçılık olarak yorumlar. dönemine göre bu yeni bir bakış açısıdır ve bana göre oldukça kıymetlidir. adam yiyen orta saha başlığı var bu sözlükte. bir bakın. badou ndiaye başlığına bakın. abdul kader keita başlığına bakın. fanon sağ olsaydı ve bunları görseydi, ırkçılar der geçerdi. böyle diyecek çok fazla insan olduğunu da söylemem gerek. bakın nereye geliyoruz? ırkçılık da farklı yorumlara, farklı bakış açılarına açıktır. dönelim bir başka değerli isim richard sennett'e. kendisi de otorite isimli kitabında yaptığı saha çalışmasında bir kadınla çalışır. kadın, ailesiyle yaşadığı gerilimde ailesinin onaylamayacağı zenci sevgililerini koz olarak kullanır. dışarıdan bakalım, zenci bir erkek, beyaz bir kadın. ırklara dair ön yargı yok gibi. ancak içeriden böyle değil, çünkü şu an olayı biliyoruz. kadın, zenci erkekleri kullanmakta. ailesiyle olan ilişkisinde zenci erkeklerle ilişkilerini kullanmakta, bir maşa olarak bu erkekler bu kadının hayatına hizmet etmekte. kaldı ki bir zenci sevgilisi bu kadına "gördüğüm en ırkçı insansın" demiştir. yine geldik başka bir ırkçılığa. halbuki ortada ırkçılık yok dışarıdan bakılınca. beyaz kadın, siyah erkek.
şimdi gelelim benim açımdan ırkçılığa. ben türkiye'de yaşayan istanbullu bir insan olarak, ırkçılık şudur, budur şeklinde ahkam kesemem. çünkü ben bugüne kadar ne almanya'da, ne nikaragua'da, ne ingiltere'de, ne başka bir yerde düzenli şekilde yaşayıp ırkçı davranışlara maruz kalmadım. tecrübe etmediğim bir durum, sadece yaşananları okuyup, yorumlayıp, kısıtlı bir fikir beyan edebiliyorum. ben ırkçılığa maruz kalıp üzerine düşünmedim, yorum yapmadım.
ama şunu söyleyebilirim: bana göre ırkçılık bir şahsa veya bir millete/kültüre/ten rengi mensubuna elinde olmayan nedenlerden ötürü bu nedenlere gönderme yapacak şekilde hakaret etmek, sözlü veya fiziksel şiddet uygulamak, şahsın ruh ve beden sağlığını bozmaktır. samimi siyahi arkadaşınızın cinsel gücüne veya cinsel organına yapacağınız yerinde bir espri komiktir. samimiyseniz, bunun onu bozacağını yahut bozmayacağını bilirsiniz zaten. bu davranışa ırkçılık demek, zorlama bir akademik bakış ve duyar olacaktır bana göre.
mesut özil'in milli takımı bırakmasına neden olan meseleye gelelim. şimdi bu durumu "ya benzerini biz yaşasaydık" şeklinde değerlendirmek pek doğru değil. çünkü benzerini yaşarsak, aynı tepkiyi değil, tıpkı vakadaki gibi "benzeri" tepkiler verirdik. ama aynı tepkiyi vermezdik. çünkü vaka benzeri olduğu için tepki de benzeri olurdu ve benzerlikler farklılıkları da içerir, nüanslar mühimdir. salt vakayı değerlendirelim: mesut özil, almanya vatandaşı. almanya milli takımında oynuyor. almanya'ya vergi veriyor. almanya'da futbol oynadı. almanya'da daha çok zaman geçirdi. mesut özil, almanların pek de onaylamadığı bir devlet başkanıyla fotoğraf çektiriyor. dolayısıyla kendisine bir tepki oluyor. burada şuna bakalım, aynı tepki boateng'e, klose'ye, podolski'ye karşı oluyor muydu? ben okumadım, görmedim. peki bu mesut'un türkiye bağlantısından dolayı mı oluyor? evet ise, sizce neden herkes türkiye'ye düşman? neden batı bize düşman, batı bize kıskanıyor, batı kötü biz iyiyiz? cevap hayır ise, problem nerede?
ben meselenin şöyle olduğunu düşünüyorum: iki taraf da hatalı ve tertemiz değil.
mesut özil hatalı, çünkü vergi verdiği ve daha çok yaşadığı almanya'nın hassas olduğu konularda almanya'ya vuran, ilişkilerinin pek iyi olmadığı bir devlet başkanıyla samimi oldu. halk, federasyon v.s. tepki gösterdi.
federasyon ve yetkililer hatalı, çünkü onlar da tertemiz değil. işin içinde devlet, hükümet varsa tertemiz olmak mümkün değildir. sizin probleminiz, sizin probleminizdir yetkililer. tüm problem mesut özil miydi? mesut bu fotoğrafı çekmese yeni havalimanını birlikte açacak, almanya'da türk-alman mühendislerimize bira içirip halay çektirecek ve tüm meseleleri çözecek miydik? yapmayın lütfen.
ortada yanlış hareket eden bir futbolcu, yanlış hareket eden bir devlet başkanı, yanlış hareket eden bir alman futbol federasyonu var. ama herkes kendi yanlışını da başkasına yamayıp tertemiz kalma çabasında. bunu yemeyin, tek ricam bu.