291
ankara ekim ayında soğuk olur. o köhne, o paslanmış stada* doğru yol alırken böyle konuşuyorduk. ankara futbol şehri olmadığını stada doğru giderken belli ediyordu aslında. birkaç köfteci gişede, bir iki seyyar atkıcı ve ana yolun kenarında kuyruk olmuş seyirci. böyle stat mı olur diye düşünürken tek girişlik bilet kuyruğuna giriyoruz. passolig kartı 15 gün içinde gelir diyor internet sitesinde. yirminci gününde maça tek girişlik bilet kuyruğunda olmamızın hiçbir izahı yok. şikayet edecek bir muhattap bulur muyuz acaba? bu iç geçirmeler devam ederken, kuyruğa kaynak olmaya çalışanları püskürtmek de ayrı bir uzmanlık alanı. bir taraftar içeri su şişesi bile alınmamasını protesto ediyordu. gişeye bakıp; "su şişesiyle filan uğraşacağınıza para verip bilet almış adamları kuyruğa nasıl sokmayız ona kafa yorsanıza!" diye bağırıyordu. bir şekilde o kuyruktan sıyrılıp 4-5 arama atlatarak içeri girmeyi başarıyorduk.
ankara soğudukça stat ısınıyordu yavaş yavaş. ancak yerimizi alalım derken görevliye sorduğumuzda boş bulduğunuz yere oturun yanıtıyla sarsılmamak pek mümkün olmuyordu. yahu bu passolig belasını sırf bu yüzden çıkarmadınız mı? herkes yerine oturacak ki işlenen suçlarda anında koltuk numarandan tespit yapılacak. böyle demediniz mi televizyonlardan bangır bangır bağırarak? asıl sorun bu olsa yine iyi. kendi yerimizde -ihbar aldıkları için- bir sürü polis oturuyordu. burası bizim yerimiz satın aldık demeye kalmadan, harika türk polisimiz "gidin başka yerde oturun. bize burada oturun dediler biz kalkmayız. gidin işinize." tarzı cevaplar verdiler. neyse ki amirleri tarafından olaya el atılarak (!) yerlerimize geçebildik. en doğal hakkımız olan yerimize üst makamdan insanların devreye girmesiyle oturduk yani. ülkemde normal bir şey mi var ki bu normal olsun. neyse dedik galatasaray bu. maçımıza bakalım.
ankara soğuk yer. amma ve lakin deplasman değil. bize ayrılan yer -kapalı ve kale arkası- ful dolu iken bir avuç ev sahibi taraftarına ev sahipliği yapıyorduk. çok sevgili ultraslan kale arkasında kendilerini eğlendirirken, biz de kapalıda takımın sahaya gelmesini bekledik. muslera sahaya kendisini ısındıran cenk ile beraber çıkınca ortalık inledi. ankara ısınıyordu. sinan ve semih'i gördük. suratları sirke satıyordu fakat gözümüzü poldi'den ayırmayınca pek dikkatimizi çekemediler.
maç başlarken artık montlar çıksın parçalılar görünsün dedik. ilk 30 dakika top göstermedik. ne gırtlak kaldı ne ciğer. bizim nefesimiz tükenince galatasaray'ın da tükendi. ilk yarı bittiğinde dışarıda 5 lira, içeride 10 lira köfte ekmek tarifesinin şaşkınlığını yaşıyorduk. acaba o köfteci kimin akrabasıydı da peşkeş çekilmişti. dışarıda 5 liralık köftelerin sahipleri seyyar emekçiler de bu içeridekiler kimin ekmekçileriydi? sineye çek oğlum. ikinci yarı zor olacak. eh iştelik bir performans sergileyince sabri'ye pek homurdanmayan taraftar yasin'e ikinci yarı tahammül edemiyordu. yanımızdaki grup bas bas bağırıyordu. orhan atik'e seslerini duyurmaya çalışarak; "al şu yasin'i" çığırtkanlığı yapıyorlardı. poldi kenara gelirken hayal kırıklığı josue'nin çıkışı oldu yanımızdaki grupta. mesele josue meselesi değil. yasin'i gurur meselesi yaptılar. birbirlerini gaza getirdikten sonra çok ağır laflarla oyundaki yasin'e yüklendiler. acaba her şey galatasaray için miydi? aslolan galatasaraysa oyundaki bir futbolcunun moralini bozmak nedendi diye düşünürken, riekerink bey orta sahanın düştüğünü görerek hamit'i alıp yasin'i kenara yolladı. artık sona geliyorduk. ah tolga ne de güzel girdin gözümüzün önünde topun dibine. neyse olmasın. maçı kazandık. ankara buza kesti.
üzerimizde parçalı sevdayla biz ısındık ankara!
ankara soğudukça stat ısınıyordu yavaş yavaş. ancak yerimizi alalım derken görevliye sorduğumuzda boş bulduğunuz yere oturun yanıtıyla sarsılmamak pek mümkün olmuyordu. yahu bu passolig belasını sırf bu yüzden çıkarmadınız mı? herkes yerine oturacak ki işlenen suçlarda anında koltuk numarandan tespit yapılacak. böyle demediniz mi televizyonlardan bangır bangır bağırarak? asıl sorun bu olsa yine iyi. kendi yerimizde -ihbar aldıkları için- bir sürü polis oturuyordu. burası bizim yerimiz satın aldık demeye kalmadan, harika türk polisimiz "gidin başka yerde oturun. bize burada oturun dediler biz kalkmayız. gidin işinize." tarzı cevaplar verdiler. neyse ki amirleri tarafından olaya el atılarak (!) yerlerimize geçebildik. en doğal hakkımız olan yerimize üst makamdan insanların devreye girmesiyle oturduk yani. ülkemde normal bir şey mi var ki bu normal olsun. neyse dedik galatasaray bu. maçımıza bakalım.
ankara soğuk yer. amma ve lakin deplasman değil. bize ayrılan yer -kapalı ve kale arkası- ful dolu iken bir avuç ev sahibi taraftarına ev sahipliği yapıyorduk. çok sevgili ultraslan kale arkasında kendilerini eğlendirirken, biz de kapalıda takımın sahaya gelmesini bekledik. muslera sahaya kendisini ısındıran cenk ile beraber çıkınca ortalık inledi. ankara ısınıyordu. sinan ve semih'i gördük. suratları sirke satıyordu fakat gözümüzü poldi'den ayırmayınca pek dikkatimizi çekemediler.
maç başlarken artık montlar çıksın parçalılar görünsün dedik. ilk 30 dakika top göstermedik. ne gırtlak kaldı ne ciğer. bizim nefesimiz tükenince galatasaray'ın da tükendi. ilk yarı bittiğinde dışarıda 5 lira, içeride 10 lira köfte ekmek tarifesinin şaşkınlığını yaşıyorduk. acaba o köfteci kimin akrabasıydı da peşkeş çekilmişti. dışarıda 5 liralık köftelerin sahipleri seyyar emekçiler de bu içeridekiler kimin ekmekçileriydi? sineye çek oğlum. ikinci yarı zor olacak. eh iştelik bir performans sergileyince sabri'ye pek homurdanmayan taraftar yasin'e ikinci yarı tahammül edemiyordu. yanımızdaki grup bas bas bağırıyordu. orhan atik'e seslerini duyurmaya çalışarak; "al şu yasin'i" çığırtkanlığı yapıyorlardı. poldi kenara gelirken hayal kırıklığı josue'nin çıkışı oldu yanımızdaki grupta. mesele josue meselesi değil. yasin'i gurur meselesi yaptılar. birbirlerini gaza getirdikten sonra çok ağır laflarla oyundaki yasin'e yüklendiler. acaba her şey galatasaray için miydi? aslolan galatasaraysa oyundaki bir futbolcunun moralini bozmak nedendi diye düşünürken, riekerink bey orta sahanın düştüğünü görerek hamit'i alıp yasin'i kenara yolladı. artık sona geliyorduk. ah tolga ne de güzel girdin gözümüzün önünde topun dibine. neyse olmasın. maçı kazandık. ankara buza kesti.
üzerimizde parçalı sevdayla biz ısındık ankara!