232
yanılmıyorsam herşey, 1996-1997 yılı civarı olması lazım, faruk süren ile yanındaki birkaç yaşlı başlı insanın* * yanında gazetelere çıkan bir maketle başlamıştı. küçüktüm o zaman. futbol ve galatasaray ile tek alakam maç sonuçları, biraz şanslıysam televizyonda izleyebildiğim 2-3 dakikalık galatasaray maçı özetleri idi. yeni yeni kafama kazınmaya başlayan ali sami yen silüetinden çok farklı birşeye benziyordu bu. bir köşesinde top gibi bir yapı vardı ve oranın tek başına bir konser salonu olabileceği söyleniyordu. çok fazla anlamasam da şaşırtıcı ve heyecanlandırıcı birşeydi.
sonra o rüya gibi yıllarımız geldi. epey bir süre gündeme gelmedi. hatta sportif anlamda epeyce bir gerimizde kalan fenerbahçe'nin stadını yenilmesiyle ilgili haberler dışında esamesi bile okunmadı. o zaferlerle dolu yıllar yavaş yavaş geride kalmış, yavaş yavaş futbol ve galatasarayla daha da haşır neşir olmaya başlamıştım. her ay düzenli çıkan bir dergimiz, sürekli takip edebildiğimiz internet sitemiz, çok farklı yerlerden galatasaraylılarla yazışabildiğimiz forumlar vardı. bir anda yeniden ortaya çıktı o malum maket. fenerbahçe stadı neredeyse tamamen yenilenmiş, şimdiki haline doğru yaklaşmaya başlamıştı. dergide de birkaç sayıda anlatılan meşhur şifreli çizim cdleri, izinler, falanlar filanlar derken bir gün karar çıktı. mabedimiz yıkılacak, bir sezon olimpiyatta oynanacak, o sırada da o meşhur maket vücut bulacaktı.
mabede ayak basamadan ayrılacak olmanın hissiyatı bir kenara, çok heyecan verici ve radikal bir adımdı bu. ama herkesin malumu olaylardan sonra ne mabedimiz yıkılabildi, ne de o meşhur maket vücut bulabildi. birkaç yıl sonra kaldığı yerden, bu sefer çok daha ciddi şekilde üzerine düşülmeye başlandı bu işin. kaba tabirle "tokaçı"lar yerine devletin kuruluşları ile muhatap olundu, dağlar tepeler oyuldu, temel atıldı, kolon dikildi derken az biraz birşeyler belirmeye başladı.
o maketin ilk ortaya çıkışından bu yana yaklaşık 13 yıl geçmiş. onlarca futbolcu gelmiş geçmiş galatasaray'dan, nice zaferler, hüzünler, yenilgiler, galibiyetler... hayatımda, hayatlarımızda onca değişiklik olmuş. ama 13 yılda o maketten birkaç kolon ve belli belirsiz, yarımdan yarım inşaat tribünler kadar ilerleyebilmişiz sadece...
sonra o rüya gibi yıllarımız geldi. epey bir süre gündeme gelmedi. hatta sportif anlamda epeyce bir gerimizde kalan fenerbahçe'nin stadını yenilmesiyle ilgili haberler dışında esamesi bile okunmadı. o zaferlerle dolu yıllar yavaş yavaş geride kalmış, yavaş yavaş futbol ve galatasarayla daha da haşır neşir olmaya başlamıştım. her ay düzenli çıkan bir dergimiz, sürekli takip edebildiğimiz internet sitemiz, çok farklı yerlerden galatasaraylılarla yazışabildiğimiz forumlar vardı. bir anda yeniden ortaya çıktı o malum maket. fenerbahçe stadı neredeyse tamamen yenilenmiş, şimdiki haline doğru yaklaşmaya başlamıştı. dergide de birkaç sayıda anlatılan meşhur şifreli çizim cdleri, izinler, falanlar filanlar derken bir gün karar çıktı. mabedimiz yıkılacak, bir sezon olimpiyatta oynanacak, o sırada da o meşhur maket vücut bulacaktı.
mabede ayak basamadan ayrılacak olmanın hissiyatı bir kenara, çok heyecan verici ve radikal bir adımdı bu. ama herkesin malumu olaylardan sonra ne mabedimiz yıkılabildi, ne de o meşhur maket vücut bulabildi. birkaç yıl sonra kaldığı yerden, bu sefer çok daha ciddi şekilde üzerine düşülmeye başlandı bu işin. kaba tabirle "tokaçı"lar yerine devletin kuruluşları ile muhatap olundu, dağlar tepeler oyuldu, temel atıldı, kolon dikildi derken az biraz birşeyler belirmeye başladı.
o maketin ilk ortaya çıkışından bu yana yaklaşık 13 yıl geçmiş. onlarca futbolcu gelmiş geçmiş galatasaray'dan, nice zaferler, hüzünler, yenilgiler, galibiyetler... hayatımda, hayatlarımızda onca değişiklik olmuş. ama 13 yılda o maketten birkaç kolon ve belli belirsiz, yarımdan yarım inşaat tribünler kadar ilerleyebilmişiz sadece...