• 215
    dün akşam hayatımda büyük bir hüsran yaşadım. her büyük hüsranımda olduğu gibi galatasaray'a sarılıp açtım gözlerimi dolduracak maç videolarını, gittiğim tribün fotoğraflarıma baktım, marşları dinleyip eşlik ettim. gece çok saçma hareketler yaptım. bugün sağlığım çok kötüydü. şehir dışında olduğum için bu maça gidemeyecek olmamın da üzüntüsü çok büyüktü, içim içimi yemişti. allahtan 26 ocak 2012 galatasaray olympiakos basketbol maçı'na gitmiştim, bu iki maçı da kaçırsaydım yıllar sonra ağlardım heralde üzüntüden.

    sabah kalktım, işe gittim. midem ağzımdaydı. kolumda serumla işe devam ettim. bunu becerebilmemin tek sebebi, bu maçın oynanacak olmasıydı. kafamda sürekli bu maçı oynuyordum. tribünleri hayal edip bir yandan heyecanlanıyordum. 9/6 tansiyonla, elinde serum torbasıyla, bir önceki gecenin hüsranıyla güne devam etmek fiziksel anlamda gittikçe zorlanırken, mental anlamda maç saatinin yaklaşmasından dolayı iyileşiyordum sanki. ne yiyip içmem gerektiği, ne ilaç kullanmam gerektiğiyle ilgili sürekli tavsiyeler alıyordum çevreden. bense kendime tek bir şey söylüyordum. "akşam yeneriz, ben de iyileşirim." açık söyleyeyim, ne kimseyle konuştum, ne de internette gezindim maçtan önce. bu maçta galibiyete inanmayan en ufak bir yorum okumaya, laf duymaya tahammülüm yoktu. ne kimseye laf yetiştirecek beden sağlığım vardı, ne de birisine rasyonel!?! düşünceleri yüzünden küfredip başıma yeni arkadaşlık-akrabalık ilişki sorunu açacak ruh sağlığım.

    eve geldim. mideme sabahtan beri bir şey girmemişti. yemem gerekiyordu iyileşmek için. ama olmuyordu. aşırı bir bulantı vardı. yatağa yattım. yalnız yaşamanın bu sefer zor kısmıyla kafamı yorarken, baş ucumda sabah uğur getirsin diye astığım parçalıyı gördüm. uzanıp almak bile zor geliyordu. yakasından tuttum iki parmağımla, kendime doğru çektim ve üzerime giydim. saate baktığımda 17:45'ti. aklıma 20:45 bestesi geldi. ne zaman saatleeeer, 20:45 olsaaa… birkaç kere söyledikten sonra kendime güldüm. biraz içim geçmiş. gözümü açtığımda saat 18:13'tü. üşümüştüm. yorganın altına girdim.şampiyonluk şarkısı düşmesin dillerden'i söylemeye başladım bu kez. 4 ya da 5'inci tekrarda yine uyumuşum. bu tarz döngülerle saati ancak 19:35'e getirebildim. kumanda uzaktaydı. 5 dakika bakıştık, baktım ne o geliyor ne de birine getirtebiliyorum. kalkıp gittim kumandaya, açtım televizyonu. ayağa kalkınca tansiyon yine yerle bir oldu, yatağa attım kendimi.

    maç öncesi yorumlar, ihtimaller, klişe ama bizleri heyecanlandırmaya yeten sözler. gereken 4 numara katkısı, lakovic'in sorumluluk alması gibi. ve furkan'ın röportajda nenad kristic insansa ben de insanım demesi. işte o an başlayan gözlerde yaşarma. zaten üflesen ağlayacağım, furkan tetiği çekmiş oldu o sözüyle. sonrasında tribünlerin desibel rekoru çalışması, o gürültüde murat kosova'nın sesini duyurmak için yırtınması. yanaklarımın ıslaklığı geçmiyordu. mağlubiyete dair hiç bir düşünce yoktu aklımda, salondaki tüm taraftar gibi. sadece sürekli dua ederek bekliyordum. 12000 kişiden tek farkım da buydu.

    taraftar demişken. ultraslanla ilgili daha önce burada hiç yorum yapmadım. herkesin görüşüne de saygılıyım. birkaç kez reis dedikleri kişilerle karşı karşıya gelmişliğim de vardır, dayak yemişliğim de. çok sevgi beslemem kendilerine ama ua kapşonlumu çok severim, karakterleriyle ilgili güzel şeyler söyleyemeyecek olsam da varlıklarının şu an o tribünün o şekilde olma sebebi olduğunu bilirim. bir top 16 maçının * son periyodunu seyircisiz oynayan takımın taraftarına bakınca şu görüntü beni uzaklara götürür. küçüklüğümden beri tribünlerde hatrı sayılır vakit geçirmiş birisi olarak söyleyebilirim ki; hem slaukas'ın üçlüğünden sonra * hem de bugün fark cska lehine 10 sayıya çıktıktan sonra, bırakın onca insanı bağırtmayı, insanın boğazına düğümlenen o şey, ne ses çıkarmaya ne de nefes almaya izin vermezken, bu insanların çağrılarıyla tribün ayaklanıyor ve takım buralara geliyor. kısacası ultraslana gerek tribün şovu, gerekse inancı yüzünden en azından basketbol takımı büyük teşekkür borçludur. ayrıca, şöyle de bir şey var ki; euroleague gözlemcilerinin kayıt aldığı bu tribünleri bir gün euroleague intro video'sunda görecek olunca gözleri dolarken, veya bugünkü veya başka bir maçtaki süper tribün şovuna ait masaüstü arkaplan resimlerini telefon veya bilgisayarında gurur duyarak taşırken ultraslan'a laf geçirmek ne kadar etik, tartışılır.

    maç başladı. her şey güzel. inanılmaz savunma. shipp ve gordon yine insanüstü oynuyor, andric benim izlediğim en iyi 3 performansından birini çıkarıyor, göksenin'in çok kritik 3'lüğü atarken eli titremiyor, lakovic'e iş düşmüyor, cevher çemberi görmeyen açıdan son saniyelerde sokuyor, ender alakasız yerden 3'lüğü yolluyor, shipp haftanın en güzel hareketlerinden birine imza atıyor vs...

    maçın sonunda hakem inanılmaz kararlara imza atarken murat kosova italyan ipi çekti diye bağırıyor. bense biliyorum ki teodosic kaçıracak o faullerden en az birini. shipp son 2 faulu atarken telefonun ucunda sabahtan beri bana ulaşmaya çalışan arkadaşımın telefonunu bu kez açtığımda ikimiz de ağlıyoruz. iki faul de girince bir süre ağlama sesleri duyuluyor ikimiz tarafından. sonra konuşamadığımız için kapatıyoruz telefonu. ayağa kalkıyorum. başım dönüyor. galibiyet önemli miydi? asla. ama o an galatasaraylı olduğumu hissetmek o kadar inanılmaz bir duygu ki... bir şey söylemem, yazmam, o duyguyu anlatmaya çalışmam çok anlamsız olur. bu hissi bilirsiniz.

    işte bu hisler içindeyken bana bir gün önce hüsranı yaşatan malum şahsı arayıp şunları söyleyebilmeyi çok isterdim:

    "dün ben o haldeyken elimi tutuyor olsan bugün böyle olmazdım belki. bugün böyle olduğumda yanımda olsaydın, bir kap çorba yapsaydın, iyileşebilirdim. ama gördüğün gibi, beni senden daha sağlam iyileştirecek bir sevdam var. galatasaray'ım var, o bana yeter. bize her sevdadan geriye kalan sadece galatasaray."
    edit:imla
  • 333
    şampiyonlar ligi maçı bekler gibi euroleague maçı beklediğimiz, o yıllara kadar basketbolun sadece temel kurallarını bilip o sezon bize 'mobil pivot yerine sizeli pivot lazım, lakovic 2 yıl erken gelseydi yeha, combo guard eksiğimiz var.' yorumları yaptıran sezonda oynanan maç. ve galatasaray basketbol tarihinin en görkemli zaferlerinden birine sahne olan maç.

    eminim 2011/2012 sezonu galatasaray basketbol takımının her galatasaraylinin kalbinde ayrı bir yeri vardır. ön elemelerden euroleague'ye katılıp son 16 yapan ve çeyrek finali kıl payı kaçıran, son topa kadar savaşan bir takım.
  • 220
    maçtan videolar

    galatasaray-cska maçı öncesindeki muhteşem tribün şovları.
    http://www.dailymotion.com/...tribun-yovlary_sport

    galatasaray-cska maç sonu ve röportajlar
    http://www.dailymotion.com/...ve-roportajlar_sport

    galatasaray-cska maçının sonundaki röportajların tamamı.
    http://www.dailymotion.com/...ajlaryn-tamamy_sport

    galatasaray - cska maçındaki muhteşem gençlik marşı.
    http://www.dailymotion.com/...-genclik-maryy_sport

    ntvspor'un gs-cska maçı için yaptığı klip.
    http://www.dailymotion.com/...n-yaptyyy-klip_sport

    ntvspor'u tehdit etmemiz üzerine haluk yürekli'nin araya girmesi.
    http://www.dailymotion.com/...-araya-girmesi_sport

    nenad krstic maç sonu röportajı.
    http://www.dailymotion.com/...sonu-roportajy_sport

    gs-cska maçından bir kaç pozisyon
    http://www.dailymotion.com/...r-kac-pozisyon_sport

    galatasaray - cska maçında attığımız tüm sayılar.
    http://www.dailymotion.com/...yz-tum-sayylar_sport

    euroleague spikerinin türkçe mükemmel dediği pozisyon
    http://s1.directupload.net/.../120210/jd9xzuiv.swf

    euroleague top 10 videosunda 3 tanesi bizimkilerden
    http://www.youtube.com/...XQ&feature=share
  • 252
    no tengo lugar,
    y no tengo paisaje..

    gidecek yerim yok dediğin zaman, kalmadığını hissettiğinde bir kapı, yüzünü ibadet edercesine abdi ipekçi'ye döndürür hayat,
    orada #sontopakadar bir temaşa var diye..

    "plansız bir hedef, sadece bir temennidir" der sevgili antoine de saint-exupery,
    sayın hakan üstünberk ile ilk tanışmamızda, kendisinin bir önceki sezon son maçta kümede kalmış bir takıma biçtiği hedefin eurolig şampiyonluğu olduğunu öğrendiğimde, saygılı bir gülüş atmıştım ortaya, halbuki tüm delikanlılığı, imkansızlığı ayaklarına sermiş bir galatasarayın sempatizanı olarak geçirmeme rağmen.

    kolay işler değil bunlar, başarmış olmamız da bir 'varlık' hali yaratmıyor aslında, en nihayetinde umuda bezenmiş bir yolculuğun en iddialı tiradının denk gelmesi gibi vardığımız nokta. ve belki de hiç bir zaman tekrardan yaşanamayacak güzellikte bir masalın, bizler tarafından payımıza düşmüş hali, ısrarla bencilliğimize malzeme edineceğimiz.

    maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisine denk gelmiş olanlar bilir, piramidin en tepesinde "kendini gerçekleştirme" ideali vardır, altından kalkması oldukça zor olan, genelde yolundan dönülen, veyahut oldum sanılıp üstelenmeyen, halbuki en derin şüpheleri geride bırakmanın yalın hali, kendi özüne dair ıslak bir yolculuk. sayın mahmuti "gerçek etti"..

    cska moskova maçı, galatasaray basketbolu tarihinin anafikridir !

    gruplar ilk belirlendiğinde, başlığını açarken, maçının adının güzelliğine bak diyen adamların, kurduğu hayalleri biriktirip, sattığı hayalleri karşılığında gerçeği satın almasıdır cska maçı, "önce galatasaray sonra hayat" diyenlerin ibadetidir, ve gidecek yeri olmayanların evidir, en güzel üşenmişliklerin tecrübe edildiği..

    sahaya bir takım çıkar, kapanan ışıklar vardır, yapılan görsel şovlar, okunan bizden adamlar, kapanan gözler, birleşen totemler, kabaran omuzlar, 12 adama ek o varlığı içselleştiren sempatizanlar, ve açılan bir pankart;
    beraberce, güzel günlere..

    gavurların kalaşnikof üzerinden tanımladığı ak47, avrupa basketbolunun en iyisini, soğukkanlılığını asla teklemez imajı ile güçlendirmiş bir adamı kontrol dışına çıkarabildi ya bu taraftar, oturup artık eurolig temsilcileri ağlar, final 4'te sanki hep bir eksik var.

    ben endülüs emevilerini düşünüyorum o güne döndüğümde, ya da ilk olimpiyatları, sanma ki geçmişin herhangi bir birikimi o günün unutulanı, aksine her birisinin toplamı. cska maçı bir varlığın yoklukla toplamının umutla olan imtihanı, bazılarının şampiyonlar ligi heyecanı, bazılarının ömürlük dozda galatasaray ihtiyacı !

    arkadan kanun veyahut ney sesi gelirken bir kaybolma ihtiyacı beliriyorsa, fakat sonradan muadilleriyle yetinmek kabul edilebilir hale geliyorsa, en birincil sebep, şüphesiz yok olmanın en güzel tecrübesinin cska karşısında dostlarla beraber yaşanmış olması. ayırırsak eğer gruplara, çılgınca sevinenlerin yanında bir de huşu içerisinde hazmetmeye çalışanlar, sırf hayat hesaplamalarını yaparken bugünü de yazsın diye değil, bilemediğinden, tanımadığından böyle bir sevinci, kategorize edemediğnden..

    basketbolda dört sayılık basket yok ama, kazanmak için son düdüğü bekleyenlerin bir hikayesi var, dört olan farklarda..

    galatasaray sanki huzursuz bir sakinliğin, nefes alınabilir hali,
    yaşamak için ihtiyacı zaruri olan,
    avrupanın en iyisine tüm organizasyonda tek yenilgisi aldıran,
    sonra dönüp lokal liginde ağırlığını koyan..

    gordun'un mükemmel oyunu,
    muhteşem savunmamız falan,
    hepsinin toplamı hayat ya,
    hayat da galatasaray ya,
    cska maçı işte, o hayatın elimize verilmesinin başat sebebi..

    avrupada kıpkırmızı bir gece,
    on küsür yıl sonra anmaya devam edeceğimiz,
    çünkü bizim artık gidecek bir yerimiz var,
    sıcaklığı cehenneminden gelmeyen,
    ailemizi umuda ortak eden,
    bizi bize ekleyen,
    toplamımızdan yine galatasaraya ulaşan,
    kendini gerçekleştirme fiilini nirvanada bırakan..

    sahneler, sözler, haykırışlar, inanmazlıklar,
    umutlar, yokluklar, gururlar,
    ve tabii sarılmalar, sonra da bitmeyen sevdalar,
    hocam,
    önce galatasaray sonra hayat;
    galatasaray ulan !
  • 317
    2.03 ile başlayan bir youtube videosu var, her aklıma geldikçe izliyorum. enfes bir ruhu var abdi ipekçi'nin, keşke bir iki futbolcunun maaşı için bütçesini kısmayıp basketbol şubesinin daha büyük işler başarabilseydik. basketbola çok az değer veriyoruz koca galatasaray olarak, üzücü. tekrar #yenilmezarmada diye hastagler açmak istiyorum, çok mu şey istiyorum?
  • 324
    basketbol tarihimizin en özel maçlarından biridir.

    açık ara favori gösterilen ve mağlubiyeti olmayan milos teodosic, alexey shved, andrei kirilenko, darjus lavrinovicve viktor khryapagibi harika oyunculardan oluşan cska moskova basketbol takımı'nı çok iyi bir basketbol oynayarak 68-64 mağlup etmiştik... :)

    tribünlerdeki kaşı gözü yarılmış teodosic ve emzikli şekilde gösterilen kirilenko pankartı da çok güzeldi. :)
  • 301
    fenerbahçe'nin sadece bu sezon içinde iki kere yendiği takımı bundan tam 5(beş) sene önce yenip hala daha kutlamasını yaptığımız maç. bunun futbol versiyonu bir dönem fenerbahçe'nin manchester united'ın yenmesiydi. bir kere yendiler neredeyse 10 sene kutlamasını yapmışlardı o maçın da. daha sonra iyi-kötü avrupa başarıları aldılar ve unutuldu gitti o maç. ben de artık bu maçın unutulmasını sağlayacak başarılar umut ediyorum basketbol takımımıza.
  • 234
    yıllar önce milli takımımız olan efes pilsen'in maçlarını izlerdik herkes aynı anda sevinir aynı anda üzülürdü. takım elbet tutulur ancak efes her daim sevilirdi. sonraları sağolsunlar efes'in güzide yöneticileri bu sevgiyi yok edebilmek için çok çabaladılar. kulüp takımlarının atılımlarıyla da artık neredeyse bitme noktasına geldi. kimse artık efes'li olmuyor futbolla ilgilenmese dahi. nedeni çok basit bizim görmek istediğimiz savaşı, azmi ve yok artık denilecek başarıları efes getirmiyor.

    dün tam da bu olayı tekrardan canlandırdı. beşiktaş'lı arkadaşım galatasaray'lı olmak istedim derken bunu kastediyordu. aslında o beşiktaş'lı olmaktan mutlu ama bu takımı sevmekten de geri kalamıyor. işte bu takım kendini sevdiriyor. özellikle bizim jenerasyonumuz kubilay, tugay, hakan, okan, hagi ve fatih terim'le galatasaray'lı olurken belki de bir jenerasyon rancik, jamon, tutku, luksa, shumpert, jaka, shipp ve mahmuti'yle galatasaray'lı olacak. daha da önemlisi bu takım artık taraflı tarafsız birçok kişi tarafından benimseniyor, özleniyor, izleniyor.

    maç başlarken görsel show'lara o kadar alıştık ki artık çok daha öte bir şeyler olmayınca şımarmıyoruz. fakat "o neydi gördün mü" "krstic mi o" nidaları arasında gülümserken yine ne denli önemli bir iş başardıklarını anlıyoruz abdi ipekçi taraftarının. bu seyirci takımın attığı her basketi resmen ikiyle çarpıyorlar. attığımız her sayı sonrası gelen iyi savunma bu taraftarın katkısıyla geliyor. inanılmaz bir itici güç.

    maçın detaylandırılacak çok donesi var ama ilk yarı bittiğinde yanımdan ayrılan arkadaşın maçın bitimine 1 dk kala gelip skoru görmesi ve gözündeki şaşkınlık, dilindeki nasıl olur ya nasıl serzenişi nasıl bir zafer olduğunu açıklamaya yetiyor.

    maç içinden:

    - luksa andric'in geri dönen show-up'ları. teodosic'in yılmasında göksenin'in itici savunması kadar luksa'nın da etkisi vardı.
    - cevher'in bu sezon ikinci defa* ekstra katkı vermesi. 4 numaradan gelen katkı bizim diğer yaptığımız iyi işlerinde bir nebze ödülü olmuş oluyor. krema niyetine.
    - savunmada adamını kovalayan oyuncunun sadece adamına değil topa da odaklanması. bu şekilde luksa, göksenin, jamon ve jaka'nın pas arası yaptıklarını hatırlıyorum. savunmada odaklanma.
    - artık topun da biraz bizi sevmesi buna tecrübede diyebiliriz. cevher'in sol dipten gönderdiği 2 zor şut, göksenin'in öne geçiren üçlüğü, ender'in farkı 5 yapan abuk 3lüğü ve shipp'in imkansızları.
    - shipp'in 3, jamon'un 1 olmak üzere tam 4 ölü topu kazanmamız. top kaybı olacakken topun bir anda shipp'in elinde doğması şans olabilir mi? doğru yerde olmak.
    - jamon'un teodosic'in elinden aldığı 2 ya da 3 top. tam hatırlayamıyorum ama elinden o top benim versene dercesine aldı.
    - kirilenko'nun savunmasında onu tamamen boyalı alana sokmamak üzerine kurulu düzen ve topu daima teodosic'in ellerinde isteyen ve süre ile beraber kullanmasına izin veren bir savunma.
    - euroleague'in en uzun 2 takımından birine * reboundlarda ezilmemek 36-37, euroleague'in en iyi guardının elinden 3 top çalmak, euroleague normal sezon mvp'si ve bu sezon her maçta blok yapan kirilenko'nun bu hanesini bu maçta boş bırakmasını sağlamak onu sadece 11 verimlilik puanında tutmak, euroleague'in en iyi hucumcu uzununa 8 sayı izni vermek.......
    - top16'da ikilik atışlarda %65'le isabet bulan cska'yı %37'ye düşürmek, onları 80'li sayılardan indirip 60'lı sayılara mahkum etmek hıncal uluç'un bile başaramayacağı bir olay olsa gerek.
    - jamon gordon'un orlando'nun nba finallerine gittiği sezon hidayet'in son periyotlar ortaya çıkması ve mr. 4th quarter oyununu oynadığı dönemi hatırlatması. sorumluluk almaktan hiç çekinmiyor ve ihtiyaç duyduğumuz her an o var. attığı son 2 basket domercant'ın kazan'da attıklarından farksız. can yakan, maç bitiren basketler.
  • 250
    tarih inananları yazarmış, inandık ve başarmanın en önemli adımını atarak maça avantajlı başladık. maç öncesi oluşan atmosfer, euroleague'in en çılgın taraftarı seçilmemiz, kirilenko ve teodosic'e hazırladığımız pankart ile seslenerek geceye dair önemli mesajlar vermemiz ve sonrası sahadaki amansız mücadele, ortaya konan ruh, arzu, istek.

    ne desek yetersiz kalacak bu zaferi anlatmak için; zafer, destan, tarih gibi sözcükler bile kafi değil başarımızı anlatmak için. bu takım ve taraftar arasında inanılmaz bir sinerji, iletişim mevcut. kimi anlarda taraftarlar olarak bizler inancımızı kaybetmek üzereyken sahadaki oyuncularımız çakıyor kıvılcımı. bunun farklı yolları oluyor; bazen sert bir müdafaa, bazen hücumda iyi dolaşan top sonrası gelen üçlük, bazen smaç, bazen de oyuncularımızın yere düşen topu kapmak için kendilerini yerden yere atması. tribünde yer alan bizler de bu mücadeleden, istekten, kazanma azminden ufak da olsa gördüğümüz anda kıvılcıma ulaşıyoruz, sonrası ise her geçen an şiddetlenen ateş ve saha ile tribünün bütünleşmesi. bazen de sahadaki aslanlarımız oyundaki ritmini kaybetme noktasına geliyorlar, hücumda ve savunmada aksamalar yaşanıyor; o anlarda da ''bizler inandık, siz de inanın, bizim için bu maçı alın!'' diye bağıran tribünler itici güç oluyor ve galibiyet için gerekli olan kıvılcıma yine ulaşıyoruz. oynadığımız maçlarda abdi ipekçi'de bulunanlar daha iyi anlayacaklardır dediğimi. bu takım ve taraftarlar arasındaki kusursuz iletişimi sağlamış olmak, başarılarımızdaki, destanlarımızdaki gizli anahtardır bana göre.

    9 şubat gecesi de yukarıda bahsettiğim durum yaşandı; cska moskova karşısında 45-35'lik skor ile 10 sayı geriye düştüğümüz anda skorborda bakıp da ''maç gidiyor'' tereddütünü yaşayanlar olmuştur muhakkak, nitekim karşımızdaki rakip avrupa basketbolunun şu andaki açık ara en iyi, en kusursuz takımı. fakat direnç göstermemiz gereken, oyuna tutunmamız gereken o anda yine üzerimize düşeni yapmış; önce pozisyonu yoktan var eden takımımız olmuş, sonrasında da tribünde açılan farkın etkisiyle susan, yerine oturanlar tekrar ayağa kalmış, daha gür bağırmaya başlamıştır.

    o anı aşağıdaki linkten izleyebiliriz; hücuma çıkarken top kaybı yaşamak üzereyken ortaya konan istek, önce andric, sonra shipp ile topu kazanmamız, tribünleri de bana kalırsa tekrar ateşleyen pozisyon olmuştu. çünkü daha önce birçok kez de belirtildiği gibi bu takımın yaptığı insan üstü sertlikteki savunmalar, taraftardan kaynaklanıyor.
    http://youtu.be/EitdcH23qOk?t=1m47s

    45-35'ten sonra iyi savunmamız, cska'nın isabetsiz şutları sonrası ribaundları toplamamız ve 6-0'lık seri sonrası farkı eritmemiz ilk kıvılcımın eserleriydi. skoru 45-41'e getirdikten sonra da cska'ya molayı aldırmıştık; o anda ortaya çıkan unutulmaz ''gençlik marşı'' da önümüzdeki dakikalara dair ciddi mesajlar veriyordu.
    http://youtu.be/EitdcH23qOk?t=2m29s

    o geceki kırılma anlarında ibre hep bizden yanaydı; cevher'in hem savunmada hem hücumda verdiği inanılmaz katkılar, önceki maçların aksine isabetli smaçlar. ayrıca yine önceki maçlarımızda yaşamaya alışık olduğumuz topun çemberi turlayıp kenarından, köşesinden çıkması durumu da bu maçta birçok kez cska'nın başına geldi. bu durumu da tamamen şansla veya topun bizi sevmesiyle açıklayamayız; siz gayret etmezseniz, çaba sarfetmezseniz şans da sizinle olmayacaktır. euroleague'in en skorer takımı olan cska''ın son çeyrekteki ilk sayıların bitime 5:36 kala bulması ve son çeyreğin tamamında cska'ya yalnızca 10 sayı izni vermemiz gerçekten şaşkınlık yaratan önemli detaylar. son öeyrekte cska'ya karşı insan üstü bir savunma ortaya koymuş ve onları boş hücumlara mahkum etmiş olsak da aynı şekilde biz de hücumda üretkenliğimizi kaybetmiştik. bitime 2.30 dakika kala sorumluluğu üstlenen isim de lucas gordon olmuş ve attığı 2 basketle geriye 1 dakika kala skoru 65-59'a getirerek galibiyet için büyük bir adım atmamızı sağlamıştı. tüm bunlara rağmen maç yine de son anlarda zora girmişti. önce ikili sıkıştırmaya maruz kalan jaka'nın topu gordon'a vermesi ile gordon'a yapılan faulün es geçilmesi, daha sonra da olympiakos maçımızdaki taktiğimizi iyi okuyan kazlauskas'ın teodosic'e ''topu alır almaz kendini faulden kurtar ve şuta yönel'' direktifi ile teodosic'e üçlük esnasında faul yapmamız ile onu 3 atış için çizgiye yollamamız; o anlarda başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü tam manasıyla. skorborda baktığımızda 66-63 üstünlüğümüz ve arada yalnızca 3 sayı, sahaya baktığımızda ise 3 atış için çizgiye giden teodosic. olympiakos maçındaki soğuk duş etkisinin benzerini yaşamamız olasıydı; teodosic'in 1 tane kaçırması gerekliydi. o anların heyecanını televizyon izleyicilerine aktaran ihsan bayülken de ''bu haksa 1 tanesini kaçırması lazım'' demiş; o galibiyet bizim hakkımızdı ve teodosic ilk atışında isabeti bulamamıştı. aslına bakarsanız, kaçması en muhtemel atış da birincisiydi ve milos teodosic'in o anda eli titredi, galibiyet bize geldi.

    büyük zafer, çok büyük bir destan.
    son çeyreği tribünde bilinçsiz bir şekilde izlemiş biri olarak son düdük sonrası etrafımda kim varsa sarılmıştım.
    o heyecanın ise bünyemde halen mevcut olduğunu, maçın tekrarını, videoları, cevher'in imkansız basketlerini, göksenin'in üçlüğünü izlediğimde coşkuyla sevinmemden, çığlık atma noktasına gelmemden anlıyorum.

    evet, tarih inananları yazarmış;

    (bkz: #885731)
    https://twitter.com/...s/167549753306001408

    bu unutulmaz gece için teşekkürler galatasaray!!!

    (bkz: geliyoruz zincirleri kıra kıra hey)
  • 318
    hayatımın en unutulmaz zaferlerinden biri olan basketbol mücadelesi.

    üniversite son sınıftaydım ve harıl harıl kpss' ye hazırlandığım dönemdi. ne yazık ki spor izleme aktivitesine çok zaman ayıramıyordum.

    lakin o dönem oktay mahmuti yönetiminde ve abdi ipekçi ruhuyla alev almış bir galatasaray basketbol takımı vardı. o dönem içerisinde oynadığımız en unutulmaz maçlardan biriydi.

    buradan tekrardan başta oktay mahmuti ve galatasaray basketbol takımı emekçilerine, maça ruhunu katarak anlatan murat kosova' ya ve değerli galatasaray taraftarına teşekkürlerimi sunuyorum.

    not: yılın sonunda emeklerimin karşılığını olan 88 puan ile sadece 324 kişinin atandığı sınıf öğretmenliği bölümünden şırnak/idil' in bir köyüne atanmıştım.
  • 331
    (bkz: oradaydim)

    1996-2000 donemi sonrasi galatasarayin en iyi donemlerinde oynanmis efsanevi bir mactir. futbolda imparator onderliginde sneijder‘ler, drogba‘larla hem icerde hem avrupada firtina gibi eserken, baskette de oktay mahmudi ve ergin ataman‘la cilgin attigimiz donem..

    ne mutlu bana ki bu donemi her iki kulvarda da canli izleme sansi buldum..

    sonra dedim ki:

    (bkz: iyi ki galatasarayliyim)
  • 208
    maçın kazanılmasında aslan payını bi kaç oyuncunun paylaştığı maçtır.şöyle ki; joshua shipp kendisinin bazı maçlarda skor patlaması yaşadığını biliyoruz ama bu maç karşıda cska vardı be kardeşim ayıptır. kendisi büyük ihtimal el haftanın mvp'si seçilecektir. diğer isim ise luksa andric. bilen bilir andric teması sevmez, bu maçtaysa garnetten hallice bi performans sergiledi, çok büyük yürek koydu. bi alt tıkta ise göksenin köksal. abicim sen nasıl bir yeteneksin, sen nasıl bir savunmacısın. kerem tunçeri, vassilis spanoulis yetmemiş gibi bi de avrupanın bence en iyi pgsi milos teodosic'i de çok iyi savundu. birde çok kritik olan geriden gelip öne geçmemizi sağlayan 3lüğü de soktun. ne diyim ki ben sana. cevher özer'i unutacağımı sanmadınız umarım. senin leonidas tipine kurban olayım ben. jamon gordon ise yine kritik anlarda çıktı, savunmanın dengesini bozdu. enerjine kurban olayım senin.

    oktay mahmuti ve galatasaray basketbol taraftarı.. sizlerle aynı yola baş koyduğum için allah'a binlerce kez şükretsem azdır.
App Store'dan indirin Google Play'den alın