o hep beklediğimiz gün olmasa bile çok ama çok yaklaştığımız bir günün ana etkinliği olan maç.
bundan 5-6 sene önce yaşansaydı hakkında 8-10 sayfa uzunluğunda entry girerdim. bundan 10 sene önce biri bana anlatsaydı git başımdan benimle dalga geçme derdim.
aradan bir buçuk sene geçmişken dönüp bakınca ne güzel bir gündü diyorum.
iş için istanbul'da olduğum haftaya denk gelen
17 mayıs 2024 galatasaray karşıyaka basketbol maçını saymazsak canlı izlediğim son galatasaray maçıydı. böyle günler zaten başlı başına gariptir. sabahın kör bir vakti gözünü bir kontuarın önünde açarsın. maçını izleyip dönmek dışında bir hedefin olmadığı için evden işe gider gibi çıkmışsındır zaten, ne bir valiz ne bir şey. dünyanın en acayip icatlarından birine, havada uçup giden bir borunun içine binersin ve normal bir günde "ne münasebet" diyeceğin şeyleri yapacağın o güne ulaşırsın.
hep internetten gördüğün yerlere girer çıkarsın, hep internetten gördüğün insanları görürsün, hep internetten okuduğun olayları yaşarsın. her girdiğin yerde sevgi ve özlemle sana doğru açılmış bir çift kol görürsün. normal hayatında kendine atfettiğin değersizliği sorgularsın her kucaklaşmada. bazen de mesafelere söversin neye sövdüğünü bile tam olarak bilmeden...
rüya mı gerçek mi anlayamadığın günlerdir bu yüzden. dün nerdeydim, yarın nereye döneceğim ama şimdi neredeydim sorunsalı hep bir yerlerde kafanı kurcalar.
sabah havaalanında göze çarpan kırmızı renkler, en ulema kişilikle herkese ve her şeye bir kulp bulma çabası, uçağın önünde "abi bir foto çekebilir misin?" diye telefonu verip okullarının "atkısını" açan iki kafadar, uçağa binince üçümüzün aynı koltukla olması ve nereye gittiğimi öğrenince uzadıkça uzayan muhabbet, uçaktan inip otobüse binerek yaşanan kucaklaşma, vadi istanbul civarından gelen telefonla yaşadığımız yerde zor kurabildiğimiz bir masaya oturma, doğu üstte blok blok gezip "özlemle sana doğru açılmış bir çift kol" ziyaretleri, 417'de güzel insanlarla izlenen maç, mauro fucking icardi'nin iki golü, golün anonsunu yarıda kesip rakibi ıslıklayan manyak tribün...
kimilerine göre bir kritik virajı daha dönmüştük, kimilerine göre şampiyonluk maçına takımı uğurlamıştık. belki de o akşam orada şampiyonluğu zaten kazanmıştık...
genelde bu hikayenin sonu koştur koştur bir kontuar sırasında biter. uyur uyanık bir yolculuk bitip de kemer ışıkları yandığında aslında kısa bir şekerlemeden değil gün boyu süren bir rüyadan uyanmış olursun.
benim gibi biraz şanslı biraz da bu işlerde kaşarlanmış(!) tiplerdensen ya bir otel odasında ya da bir arkadaşın sıcak yuvasında uykuya dalar ertesi güne hazırlanırsın.
ya da işte bazen, o akşamki gibi şeyler yaşanır ve olaylar olumlu anlamda iyice çığrından çıkabilir...
o akşam ikinci golden sonra yanımızdaki deplasman tribününe dönüp
şikeci ibneler siktirin gidin diye bağırmıştık. umarım 3 saat sonra
8 aralık 2024 sivasspor galatasaray maçı bitiminde de deplasman tribünündeki arkadaşlarımıza nasip olur aynısını yapmak...
o rüya gibi geçen akşamın ardından kadar olmasa da mutlu olur ve yolumuza devam ederiz...