• 229
    süper lig 2011-2012 sezonunun ilk maçı. deplasmanda ibbye 2-0 kaybetmiştik. yeni kalecimiz muslera'nın ilk hatası sonrasında bu fırsat kaçmaz diye düşünen çok tarafsız basınımız elleri küçük vs. diye saçma sapan eleştirilere başlamıştı. sezonun sonunda o adam süper final dahil toplam 39 maçta sadece 29 gol yedi, ve o 39 maçın 20sinde* kalesini gole kapayarak herkese en güzel cevabı verdi, yetmedi üstüne bir de gol attı.**

    o sezon takım baştan aşağı değişmişti. hatalarına, tecrübesizliklerine rağmen fatih hoca semih kaya ve emre çolak'ı da kadroya bir şekilde monte etti. bugün fenerbahçe karşısına atalay ya da yunus ile başlasa, o çocukların ilk hatalarında hem kendi başlıklarına hem de fatih terim başlığına yazılacak entryleri hayal dahi edemiyorum, bir ara ozan kabak başlığına sadece "yine penaltı yaptırdı" yazmak için girenler vardı... her neyse konumuz bu değil, asıl bahsetmek istediğim şey: konsantrasyon

    sezon sonunu* dün gibi hatırlıyorum. yönetim, futbolcu, taraftar herkes son ana kadar şampiyonluğa inanmış ve kenetlenmiştik, sonrası zaten malum.* önce ligi şikeci, ırkçı ahlaksızların 9 puan önünde tamamladık. sonra doymadılar, bir de gidip evlerinde kupa kaldırdık.**

    son iki sezondur taraftarda* anlamadığım bir boşvermişlik var, halbuki daha geçen sene 8 de kapanır 18 de dedik ve yarısını forvetsiz oynadığımız ligi kazandık. ondan önceki sene 9 nisan 2018 gençlerbirliği galatasaray maçı sonrasında "gitti şampiyonluk", "fatih hoca maçı verdi" diyenler bir hafta sonraki 15 nisan 2018 galatasaray başakşehir maçının ardından burada hocaya, mariano'ya, takıma övgüler yağdırıyorlardı.

    yukarıda da bahsettiğim gibi, lütfen sadece biraz sabırlı olun ve her mağlubiyet sonrası* buraya gelip futbolcu, antrenör, yönetim başlıklarına nefret kusmaktan vazgeçin. onun yerine gidin keyif aldığınız bir şey yapın, sevdiklerinizle vakit geçirin, eleştirmeyin demiyorum yine eleştirin ama sakin kafayla, kimseyi zan altında bırakmadan yapın eleştirilerinizi. inanın hem sizin, hem de diğer galatasaray sözlük yazarlarının mental sağlığı için en iyisi bu.

    ve hiçbir zaman unutmayın, her ne olursa olsun cimbom başı dik yürür.

    söz konusu maçın özetini de buraya iliştireyim: http://tr.beinsports.com/...alatasaray-mac-ozeti
  • 231
    üzerinden tam 9 sene geçmiş olan efsane 2011-2012 sezonunun ilk maçı. bu maç 2010-2011 sezonunun 35. hafta maçı gibiydi adeta. takım çok yeniydi ve fatih hoca oyuncuları pozisyonlarından epey farklı oynatmıştı. yanlış hatırlamıyorsam eboue sol açık, sabri sarıoğlu orta saha oynamıştı. 7 aralık 2011 galatasaray fenerbahçe maçı'na kadar böyle inişli çıkışlı geçen sezonda o maçtan sonra vitesi ele alıp kadıköy'de efsane bir şekilde şampiyonluk olmuştuk.

    (bkz: tarihte bugün)
  • 33
    muhtemel ilk on birimiz: aykut - ali turan... ehehe=)

    muslera - hakan balta(çağlar birinci), gökhan zan, servet çetin, tomas ujfalusi - felipe melo, selçuk inan, sabri sarıoğlu - eboue, baros, kazım

    fatih terim'in son idmanda denediği ideal ilk on biri buymuş... hakan balta ufak bir sakatlığı ve maç yorgunluğu nedeniyle olmayabilirmiş, riera ise henüz hazır değilmiş.

    kafayı yemek üzereyim, acayip derecede sikmeli sokmalı konuşmak istiyor canım, allahın dandik ligi amenna ama çok özlemişim lan! o değil de hayvan gibi takım olmuşuz, ilk üç haftayı kayıpsız atlatırsak bu iyi kadro iyice moda girer ve her şeyin amına goruz.
  • 215
    vala toz pembe değil, ama şok da değil. tahmin edilenler oldu aşağı yukarı, korkulan başa geldi. burada yapılacak analizler, yazılacak reçeteler pek bir sike derman olacak değil; çünkü kadro ya da dizilişten çok, sezon öncesi basın toplantısında da belirttikleri gibi, teknik heyetin ilk üç hafta alınacak seri galibiyetler ile takıma aşılamayı umduğu özgüvenin eksikliği galibiyete mani oldu denilebilir.

    muslera ile ilgili tufan kopmuş; başlığına bir delinin attığı taşı, kırk akılı çıkartmakla meşgul. oyunu düzgün takip edebildiği için, iyi yer tuttu ve bu sayede bütün şutlar üzerine geldi. eğer pozisyon bilgisi sayesinde rahatlıkla kontrol ettiği toplardan 1-2 tanesinde iki adım sola atarak jeneriklik plonjonlarla çıkartmış olsaydı; çoktan aklını almıştı sözlüğün şimdi. "daha kendini çok gösterecek, %100'lük goller çıkartacak, takımı sırtlayacak!" umutlarındaysanız, daha fazla sabretmenize gerek yok; kurtardığı 6 pozisyon da %100'lük gol pozisyonuydu zaten, zorlanmadığı için öyle görünmemiş olabilir. ne var ki, yaptığı hata da, hataydı yani arkadaş. topu elinden kaçırarak, adamlarını paylaşmayı becerememiş stoper ikilimizin hatasını da saklamış oldu; çok mülayim çocuk lan...

    bu maç gösterdi ki, tomas ujfalusi'nin yokluğunda stoperden kim oyun kuracak diye endişelenmemize gerek yok; zira fatih terim'in talimatları arasında, topu stoperden oyuna sokmak gibi bir görev yok. belki bu açıdan sorun değil, ama ujfalusi'nin yokluğunda, stoperler göbekten üzerlerine gelen rakibi karşılayamıyor. taktik defans denen de bir şey var arkadaş; ujfalusi'nin stoper partnerini toparlayıp idare etmesiyle de olsa, bunu bir şekilde uygulamak zorundayız.

    servet ve gökhan ikilisinin neden olmayacağına dair sabaha kadar da yazsam, söylediklerimin tek kelimesi teknik heyete ulaşmaz. ama vasat bir performans sergileyen sol bekin çağlar birinci, ilk yarı boyunca servet ve gökhan'ın maç boyunca toplamda girdiğinden daha fazla sayıda başarılı kademeye girmişse; kendi takımın, sana kendi yaptığın hatayı açıklıyordur. ujfalusi'nin taktik defans yapması, partnerini de yan toplarda kademeye girecek hale getiremez; yan toplarda adam paylaşımı maalesef defans oyuncusunun bireysel becerisine bağlı tamamen. ama göbekte yan toplarda rakipten önce kafa vurabilen en az bir tane adamın yoksa, zaten mağlubiyeti göze almış oluyorsun. zaten bu sebeple ikinci yarı, yan toplarda felipe melo ceza sahamızın içine girip, üçüncü stoper olarak markaja katıldı; kontratağa çıkarken topu ileriye hızlşı taşısın diye getirdiğimiz adam, işini gücünü bırakıp savunmada adam paylaşımıyla uğraşıyordu.

    şu rakibine bir bak arkadaş; bütün oyun planını, defansta hata ihtimalini sıfıra indirmek, hiç bir risk alamamak üstüne kurmuş. e peki sanıyor musun ki bu rakip bir puana razı? öyle olsa, transfer bütçesinin çoğunu neden hücum oyuncularına döksün, neden pierre webo gibi bir adamı getirsin parası neyse verip? defansta açığını yakaladıkları anda yazacaklar işte; ister kontratak futbolu de, ister beleşçilik. bu oyun sistemi, adamların gayet bilinçli bir şekilde çalışıp uyguladıkları bir plan. webo, ilk 15 dakika defansı tarttıktan sonra, ayağına topu alır almaz stoperlerin üstüne sürerek servet ve gökhan'ı rezil etti; buna bir önlem almak için devre arasını mı beklemek gerekiyordu?

    stoper ikilisi ile ilgili bu anlattıklarım, tespitten ibarettir; ujfalusi stoperde de başlasa, futbol bu, benzer bir yan toptan golü yiyip üç puanı olimpiyatta bırakabilirdik pekala.

    ujfalusi'nin sağ bekte takımın hücum gücüne sağlayacağı katkı, maçın skoru açısından bu kadar kritik olmamalı. senin bir hücum planın olur, göbekten yönlendirilen organize ataklar yaparsın; bekler de arada çıkar, atak tazeler, dönen toplarda ikinci ortayı açar, vs. ne kadar kaliteli bekleri olursa olsun; hiç bir takım gol için bek oyuncusunun ayağına bakmaz, 5-3-2 oynuyorsundur amenna. dolayısıyla; ujfalusi hücuma çıkacak diye, stoperi de milli takım komedisi servet-gökhan ikilisine emanet edip bırakamayız.

    sözlüğe şöyle bir göz gezdirdim; çok sayıda yazar, orta sahadaki etkisiz oyunun çözümünü, o lanet 10 numara tabir edilen futbolculardan bir tane transfer etmekte bulmuş. ülkede yoksulluk ve kaos artınca, panik halde bütün yetkiyi hitler'e seve seve devreden 1930'lar almanya'sı gibi... bir daha bu takımda, top rakipteyken oyunu durduğu yerden seyredip defansın topu geri alarak kendine iade etmesini bekleyen, savunmada takımı 10 kişi bırakan(bunlara bu yüzden "10 numara" diyo olmasınlar?!), takımın hücum alışkanlığını kendine bağımlı hale getiren ve bu şekilde senede 10 gol, 20 asistle oynayan, "yetenekli futbolcuyum olum ben; işiniz ne, taşıyacaksınız beni!" tafralarında "yıldız" futbolcu görmek nasip olmaz umarım.

    arkadaş; orta sahamızda selçuk inan diye, alnından öpülesi bir kardeşimiz var. bu adam, bir "orta saha oyuncusu" ! orta alanda rakiple boğuşup top kapma mücadelesi sürerken, bu adamın bir alex gibi, bir lincoln gibi rakip yarı alandaki boşluklara kaçıp orada top istemesini bekleyemezsin; o bir alex değil! topla oynamaya orta yuvarlaktan başlayacak, boğuşacak, topu ileriye kendi taşıyacak. ama rakibin en kalabalık olduğu mevki olan ön liberoyu da, tek başına çalımlarla geçerek ceza sahası ön çizgisine varamaz tabi ki; yanına ayağı düzgün biri gerekecek, onunla paslaşacak, öyle ilerleyecek. partneriyle birlikte orta sahadan ilerleyip ceza sahsına vardıktan sonra, artık seçluk ya da duruma göre partneri olan oyuncu, o noktada öldürücü pasla asistini de yapar, oyunu da yönlendirir, şutunu da çeker. selçuk'un "yanına(önüne değil!)" gereken bu ayağı düzgün, pas verebilen orta saha oyuncusunun sabri sarıoğlu olmadığını artık herkes biliyor. ikinci yarı yekta kurtuluş'un oyuna girişi, selçuk'un performansını olumlu etkiledi ama yekta'nın bireysel performansı hala yeterli değil. iyi sinyaller veriyor, haksızlık etmemek gerek; ayrıca zaten "kalır mıyım, gönderirler mi?" korkusuyla cebelleşirken, "hadi yekta, benim yanlış kadro tercihlerimle boka saran maçı çevir; kahraman ol!" diye aslanların önüne atılmışken ne kadar performans beklemek gerekir bilemiyorum. ama adam maç boyunca yaptığımız en net atağı da organize eden adam; oyuna pas hatasıyla başladı ama hemen çökmedi.

    bak; bu tespitler, dediğim gibi maç falan kazandırmaz. ama selçuk-sabri tercihi, onlardan bir derece farklı. selçuk'a hem pasla rakip orta sahasını göbekten delerek geçme görevini, hem de yanına paslaşsın diye sabri'yi verirsen; zaten selçuk'u etkisiz bir oyun oynamaya mahkum etmiş olursun. gerekli şartlar oluştuğunda, selçuk inan'ın oyunun sonucuna ne kadar büyük etkide bulunabilen bir oyuncu olduğunu hepimiz biliyoruz. ama trabzonspor'da takımı golleri, asistleri ve mücadelesi ile sırtlarken; yanında hem düzgün ayaklı, hem de onun gibi çalışkan bir partneri vardı hatırlarsanız: gustavo colman...

    büyükşehir belediyespor, dediğimiz gibi, savunmada hata riskini sıfıra indirme planıyla oynayan bir takım. bu takıma gol atmak için, onları bizim hataya zorlamamız gerekir ama hücum ve organizasyon gücümüzün %50'sini oluşturan orta sahamızı, yanlış oyuncu tercihleriyle etkisizliğe mahkum edersek; galibiyet şansımız zaten yok.

    daha önce galatasaray futbol takımı başlığında yazmıştım***; felipe melo, teknik olarak yeterli de olsa, mentalite olarak orta sahada selçuk inan'a partner olacak tipte bir futbolcu değil. bu maç bence bunu da gösterdi; eğer teknik yetseydi, melo ve selçuk belediye orta sahasını otobana çevirirdi. felipe melo, bir ön libero olarak atak tazeleme ve orta saha oyuncularını destekleme şeklindeki ofansif görevlerini gayet başarıyla yerine getiriyor(şutunu daha göremedik). korkum o ki, sezon içinde yekta kurtuluş selçuk inan'ın yanında dikiş tutturamazsa, kendisinden(melo'dan) selçuk'a partner yaratılmaya çalışılacak ve bu da form durumunu kötü etkileyecek. ulan hadi be yekta!

    ileri üçlü içler acısıydı...

    eboue'yi bir sol açık olarak beğenmedim. zaten içeri katetmek gibi işlerden, dar alanda futbol oynamaktan hiç hoşlanmıyor; kanat bekte ya da sağ açıkta(sağ forvette değil) yardırmayı seviyor. colin kazım'ın da, kendi mevkisinde oynamasına rağmen, açıklanamaz şekilde etkisiz olması; milan baros'u besleme işini tek başına eboue'nin omuzlarına yükledi. bu kazım maça fırtına gibi başladı, başladı; ilk yarım saat içinde etkili olmazsa, hiç düşünmeden al kenara. bir iki top kaptırdı mı, hemen morali bozuluyor. iki kanat adamı da etkili olamayınca, beklerden beklenen hücum desteği de alınamayınca, rakip stoperlerin arasında sağ ve sol forvetlerden pas beklemekle görevlendirilen milan baros, etkili olmadı... ya ne olacağıdı? iyi haber şu ki, eboue, sol bekte hiç sırıtmıyor. fundamental olarak çok sağlam bir futbolcu, markaj konusunda ters-düz kademe ayırt etmiyor ve iki ayağıyla da gayet rahat çalım atabiliyor. kendisini sol bekte değerlendirir, belediye maçının ikinci yarısında adam gibi futbol oynayan sabri'yi kendi pozisyonunda oynatır ve ujfalusi'ye de stoperden çıkma yasağı getirirsek; daha çok güven veren bir defansımız olur.

    yine de bize bu üç puanı kaybettiren; belli ki hasan şaş'ın sezon öncesinde belirtme ihtiyacı duyduğu özgüven aşılanması eksikliğiydi. takım, tüm panik haldeki görüntüsüne rağmen, şöyle-böyle binbir çabayla geliştirdiği ataklardan, hep son vuruşlardaki zamanlama hataları ya da bitirici pas tercihlerinde yapılan yanlışlardan dolayı golle buluşamadı. hepsi de panikten...

    kadro tercihlerinde yapılan hatalar düzeltilirse bile, ileriye dair sadece "umut" var. sahada işler planladığı gibi gitmediğinde, çözülmeden, oyun disiplininden kopmadan ve paniğe kapılmadan en fazla yarım saat dayanabiliyoruz; ki bu da bir fatih terim klasiğidir. gülü seven, dikenine katlanır diyelim...
  • 236
    tamath ve hlmzcn ile atatürk olimpiyat stadı doğu üst tribününde takip ettiğimiz spor toto süper lig 2011-2012 sezonu 1. hafta maçıdır. maç çıkışı 3 saat trafikte beklediğimizi hatırlıyorum.

    gün itibarıyla tam 465 kez galatasaray forması giymiş efsane kalecimiz fernando muslera'nın da ilk resmi maçıydı. sosyal medyada ve basında, bu maçta yediği goller sebebiyle "elleri küçük" temalı saçmasapan bir muhabbete konu olmuş, bu saçmalığa da cevabını sezon boyu gösterdiği üstün performans sonucu gelen şampiyonluk ile vermişti.

    bir önceki sezonun* hayal kırıklığı ile sona ermesi ve yeni sezona çok farklı ve iddialı bir yapılanmayla giren takımımızın ilk haftadan mağlubiyet alması bayağı moral bozmuştu tabii. neyse ki sezon, spor toto süper final ile önümüzü kesmeye çalışmalarına rağmen mutlu sonla bitecekti.

    (bkz: tarihte bugün)
  • 198
    felipe melo&baroş paslaşmaları, melo'nun dikine katedişleri, kazım'ın yokluğu, sercan'ın formayı kapmaya niyetli olduğu, servet'in adam olmadığı, ujfalusi'nin hücumdaki etkinliği, duran topa çalıştığı görülen bir takım. tribünde keline kurban olduğum, kenarda ümit davala'mız ve imparator'umuz. bu lig daha başlamadı. hepinizin ağzını sikeceğiz bekleyin.
  • 207
    maçı seyretmeyecektim, futbolu bitirmiştim kafamda ama galatasaray lan bu nasıl seyretmezsin? içimde futbol sevgisi ölmüş ama kalbimde sarı-kırmızı aşkı ile oturdum televizyonun başına.

    hazırlık döneminde kalburüstü takımlarla yapılan maçlarda takım iyi görünmüştü ama o zaman da bariz görünen sıkıntılar vardı takımda. bu maçta da aynı sıkıntılar canımızı yaktı daha ilk haftadan. insan ister istemez merak ediyor inter'e kök söktüren, liverpool'u dağıtan, real madrid'i elinden kaçıran bu takım değil miydi. ne değişti de annemizin liginin orta sıra takımlarından biri olan istanbul büyükşehir belediyespor karşısında bu kadar etkisiz bir görüntü çizdik? benim aklıma iki senaryo geliyor; birincisi takım rakip seçiyor, ikincisi ise dünya devlerine kafa tutan oyuncular belediye'yi fazla küçümsediler. her ikisi de kabul edilebilir mazeretler değil. her rakip önemlidir ve hepsine aynı ciddiyet ile çıkmak lazım. belediye'nin başarısını da yabana atmamak lazım. hadlerini bilerek oynadılar ve zayıf karnımız olan sol tarafımızdan gelerek fişimizi çektiler.

    hazırlık döneminden beri bas bas bağıran bir konu var; bu takımın savunma hattı kırmızı alarm veriyor. sol bek başta olmak üzere savunmanın hali içler acısı. hakan balta'dan şikayet ederken başımıza bir de çağlar birinci çıktı. balta'nın ahı gibi adam, balta'yı aratıyor, ne kadar kötü hesap edin. stoperlerin al birini vur ötekine. millî takımın savunma hattı diye savunanlar var, galatasaray değil de bir anadolu takımında oynuyor olsalar hangi birisi millî formayı hayatında görür biri bana söylesin. sabri orta sahada selçuk'u frenliyor dedik, dün de hem kendi oynayamadı hem selçuk'un oynamasına izin vermedi. sabri sağ bek oynamayacaksa olması gereken yer yedek kulübesi. sahanın başka herhangi bir yerinde işi olamaz.

    fatih terim ısrarla golcü istedi, baros varken gerek yok diye eleştirildi. dün ne kadar haklı olduğunu gördük. dünkü baros'u uzun zamandır antrenmanda görüyor terim, yetmeyeceğini anlamış ki takviye istedi ama olmadı. ocak'a kadar idare ederiz demiş, ocak'ta baros'a rusya yolları görünür gibi.

    yapılan onca transfere rağmen takımın hâlâ bi' dünya eksiği var. en büyük eksik de özgüven. henüz takım yitirilen özgüveni tekrar kazanmış değil. skor üstünlüğü kaybedilince, takımın süngüsü de düştü. kendileri de inanmadılar maçı çevirebilceklerine, doğal olarak da çeviremediler. bu zamanla kazanılacak ama biz o arada çok sinir krizi geçirecek gibiyiz.

    takım genel olarak ışık vermedi bana, bu sefer geçen senelerin aksine karamsar başlıyorum lige. ümitli başladık da ne oldu sanki? bir de bunu deneyelim bakalım, belki sonunda seviniriz.

    bu takım seyredeni yenilgiye alıştırdı, artık yenilince bir şey hissetmez olduk. olağan karşılıyoruz. eskiden 1 hafta kendimize gelemezdik, şimdi sabah olunca hayat aynen devam ediyor. önce kendilerini sonra da taraftarı tekrar havaya sokmaları lazım yoksa futbol işkenceden başka bir şey olmayacak galatasaraylı için.

    http://thisisthebesttillwedobetter.blogspot.com/...elediyespor-2-0.html
  • 10
    en son şampiyonluğumuzu kalli döneminde çaykur rizespor galibiyetiyle* yine atatürk olimpiyat stadyumunda açtığımız sezonda almıştık. umarım tarih yine tekerrür eder ve atatürk olimpiyat stadyumunda açtığımız bir sezonu daha mutlu sonla bitiririz.

    bu arada şikeye adı karışmış tüm takımların protesto edilmesi fikrini destekliyorum. özhan canaydın döneminde yapılan ilk beş dakika alkış protestosu gibi bir şey olabilir.

    şike yapanın utanması, utandırılması, yerin dibine sokulması gerekiyor. madem ilgili makamlar vermeyecek cezayı, taraftar olarak medeni bir şekilde bizler vermeliyiz diye düşünüyorum. istanbul büyükşehir belediye maçıyla başlanmalıdır bu uygulamaya.
  • 52
    yatcaz kalkcaz da, uyku tutmuyor ki ulan..

    gün, vuslat günü. sevgiliye kavuşacağın zaman için içine ayrı bi sığmaz ya, ha ondan işte..

    hoşgeldin gönlümün sultanı, hoşgeldin galatasaray'ım..

    birlikte yaşayacağımız ve bizi sevince boğacağın nice zaferlerin ilk adımı olsun bu gün..

    tanım mı; ali sami yen spor kompleksi türk telekom arena'da oynanacak olan ilk spor toto süper lig mücadelesi. adnan polat denen şahsa selam olsun.

    edit: ulan gördün mü aşk sarhoşu olmuşum. ne türk telekom arena'sı ya, içimde patladı vay arkadaş. neyse ki neurocoma'dan kaçmamış hiç bir şey :)
  • 218
    açıkçası sonucun beni şaşırtmadığı ve pek fazla üzmediği maçtır. son hazırlık maçlarımızda * zaten pek iyi sinyaller vermemiştik. buna neden olan en büyük etken tabiki arda turan'dı. 10'dan fazla transfer yapan baros dışında bütün yabancılarını yollayan bir takımın sezon başında takır takır top oynamasını da kimse beklemesin. ben şahsen rijkaard dönemindeki gibi önce havaya girip sonra tepetaklak olmamızdansa, yavaş yavaş yükselmemizi yeğelerim. asıl çok temiz bir futbolla çok net bir galibiyet alsaydık şüphelenirdim bu takımdan.
App Store'dan indirin Google Play'den alın