henüz 15 yaşında bir çocuk iken, hayatımın dumurlarından birini yaşamama vesile olan basketbolcu.
senelerden 2004, o zamanlar tabi ergenlik denen hadiseye giriş yılları. çoğu şeyin farkına yeni yeni vardığımız, birçok şeyi yeni yeni keşfetmeye başladığımız zamanlar. tabi arızaları ebediyen tamir edilemeyecek odun bilinçaltımız da şekillenmeye başlıyor o yıllarda. liseye yeni geçmişiz tabi ama, bizim okul üniversitelerdeki gibi vize-final sistemi uygulayan bir okul. her sınav haftası farklı sınıflarda geçiyor. o dönemlerde okulun en azından %36'sının
* hasta olmasa da yakınen takip ettiği(!) bir kızın sınfına sürüklüyor fikstürün cilvesi bizi. neyse bir sınav günü yine kalktık gittik, oturduğum sıra da bahsi geçen kızın sırası olsa gerek. isminin yanında bir kalp çizmiş, öbür yanında da duncan yazıyor.
o an sınav kağıtları dağıtılıp sınav başlayana kadar kafada film hızlıca dönüyor. bildiğimiz tek duncan ne de olsa
tim duncan, nasıl yaniler içinde günler geçiyor. işin ırkçılığında değilim, o yaşlarda bu tarz hayranlıkların saçmalığını algılamaktan da kilometrelerce olmasa da uzağım yaş itibarı ile. ama ortada daha önce bahsi hiç geçmemiş bir ismin olması kafayı allak bullak ediyor. "bu ne biçim bi kumpanya" diye günler geçtikten sonra olayın aslı çözülüyor tesadüfen de olsa. hatta öylesine bir çözülüyor ki, katıksız bir odun olduğum konusundaki fikrim sabitleşiyor, kendi kendimi yontma çabalarına girişiyorum.
bahsi geçen duncan için;
(bkz:
duncan james)
bu da böyle bir anımdır...
(bkz:
bir zamanlar maziye bak)