• 25976
    --- galatasaray dergisi’nin 156’ncı sayısı ---

    “galatasaray’da oynadığım üç sene boyunca bizi başarıya götüren en önemli unsur arkadaşlıktı. başarılı olmak istiyorsanız birbirine bağlı, destek olan, birbirini seven bir kadroya ihtiyacınız vardır. bizim zamanımızda da inanılmaz bir arkadaşlık havası vardı takımda. saha dışında da çok önemli bir arkadaşlığımız vardı ama en önemlisi saha içindeki yardımlaşmamızdı, çok üst düzeydi. çok kaliteli bir ekip olduğumuzu düşünüyorum. sadece yabancı ya da sadece yerli oyunculardan gelen bir kalite değildi bu. bütün takımın kendine ait görevleri bulunuyordu. ileride gol kralı hakan şükür, hemen arkasında dünyanın en iyi ismi hagi vardı. kanatlarda hasan şaş, ümit davala, geriye baktığımızda inanılmaz dinamik bir orta saha okan... bizi yönlendiren, oynatan suat... defans hattında müthiş mücadele eden bülent vardı, ergün vardı. herkesin mükemmel katkı sağlamasıyla adım adım kupaya ilerledik ve bu başarıyı kazandık.”

    “final mücadelesinde henry’nin kafa vuruşu ve benim kurtarışım kesinlikle unutulmayan bir an. şu anda galatasaray’ın kaleci antrenörüyüm ama burada bile birisi beni yolda çevirdiğinde fotoğraf çektirmeden önce o pozisyondan bahsediyor. ne kadar önemli bir pozisyon olduğunu taraftarın tepkileriyle daha iyi anlıyorum. çok önemli bir dakikaydı. bizi maça tekrardan bağlayan bir andı. belki de kupayı almamızdaki en önemli etkenlerden biriydi. ama diğer taraftan bakıldığında benim de görevim oydu. bütün takım arkadaşlarımın takıma hizmet etme açısından kendilerine ait görevleri vardı, benim hizmetim de anca bu tip kurtarışlarla oluyordu. çok önemli bir kurtarıştı evet ama ben sadece yapmam gerekeni yaptığımı düşünüyorum.”

    “hagi çok önemli bir oyuncuydu. takımın beyni, 10 numarası. rakibi korkutan oyuncuların başında geliyordu. bizim için en kritik isimlerden biriydi. oyundan atılması ister istemez hepimizi çok üzdü. ama hiçbirimiz asla umutsuzluğa kapılmadık. çünkü o takım öyle bir kadroydu ki sadece hagi’den, hakan şükür’den, bülent korkmaz’dan ibaret değildi, gerçek bir takımdı. isimler elbette çok önemliydi ama bir kişinin eksikliği takımı çökertmiyordu. hagi çıktıktan sonra sahada oynayan tüm arkadaşlarım o gücü tekrardan ortaya koydular. bu yüzden hagi’nin atılmasında da, bülent korkmaz’ın sakatlığında da karamsarlığa hiç kapılmadık.”

    “kupayı aldığımız, kaldırdığımız anda saha içinde yaşanan o coşku, o mutluluk inanılmazdı. ama beni en çok etkileyen, türkiye’ye döndüğümüzde yaşadıklarımızdı. taraftarların taksim’de yarattığı coşku, bizi bekleyenler, o sevinç, o sevgi gösterileri... böyle bir duyguyu türkiye’ye ilk kez yaşatan ekip biz olduk ve bu yüzden de inanılmaz bir yoğunluk vardı. hayatımda böyle bir coşku, böyle bir mutluluk hiç yaşamadım.”

    “galatasaray gibi büyük bir camianın, galatasaray gibi büyük bir kulübün hedeflerinin her zaman büyük olması gerekiyor. türkiye ligi şampiyonluğu ve türkiye kupası başarılarıyla yetinmememiz gerekiyor. her zaman 2000 ruhunu, o takımı örnek almalıyız. o başarı, arkadaşlık ve beraberlik sayesinde geldi. uefa kupası’yla da sınırlı kalmadı. sonrasında süper kupa’yı kazandık, şampiyonlar ligi’nde çeyrek final oynadık. çıtayı daima yükseltmeye çalıştık. aynısını bugün de yapmalıyız. hedefimiz hep avrupa olmalı.”

    “abartılı plonjonlardan, gösterişe yönelik atlayışlardan hep kaçındım. sade oynamaya çalıştım ve hep arkadaşlarıma güven aşılamak istedim. çünkü bir takım için kaleciye güvenmek çok önemlidir. arkadaşlarım da bana güveniyorlardı. bunun da tek bir sırrı var: çalışmak. ben çok çalışkan bir kaleciydim. hiç durmadan çalışırdım. çünkü antrenman yaptığım zaman kendimi daha iyi hissediyordum ve bu sayede takım da daha iyi hissediyordu.”

    “bir kaleci her zaman gelişebilir, çok çalışarak performansının üzerine bir şeyler ekleyebilir. bu tamamen kalecinin çalışmasıyla ve kişiliğiyle alakalı bir durum. muslera da böyle bir karakter. çalışmayı çok seviyor, her zaman daha iyi olmak istiyor ve gelişime çok açık. uruguay’dan italya’ya giderek çok önemli bir adım attı. lazio’da önemli işler başardı ve sonrasında türkiye’ye geldi. bence galatasaray’a gelmesi kariyeri açısından çok doğru, çok daha büyük bir adımdı. çok çalışkan, çok istekli bir karaktere sahip. bu yüzden kendisini sürekli geliştiriyor. taraftar onu çok seviyor, ona büyük güç veriyor. kulüp yönetimi, takım arkadaşları ve bizler de öyle. o da bu güveni gördükçe daha çok çalışıyor. benim ve fadıl hoca’nın da katkılarıyla iyi noktalara geldiğini düşünüyorum.”

    “taraftarımıza çok üzgün olduğumuzu belirtmek istiyorum. hiç hak etmedikleri bir sene yaşattık onlara. uzun zamandır galip gelemeyen bir galatasaray var. böyle olmamalı tabii ki. bazı taraftarlarımız bu durumu umursamadığımızı düşünüyor olabilir. şunu bilsinler ki öyle bir şey yok. gerçekten burada çalışan herkes, futbolcular, hocalar, personel, hepimiz puan kayıplarında en derin şekilde üzülüyoruz. kendi aramızda neler yapabileceğimizi, bu durumu nasıl aşabileceğimizi sürekli konuşuyor, fikir alış verişi yapıyoruz. taraftarımıza borçlu olduğumuzun farkındayız. bu borcumuzu da umarım seneye en iyi şekilde ödeme fırsatı buluruz. şu an önümüzde bir türkiye kupası var. ne olursa olsun, bu kadar kötü geçen bir seneden sonra türkiye kupası’nı almak üzüntümüzü azaltabilir. o yüzden taraftarımıza en azından bir kupa hediye etmek istiyoruz. diğer taraftan, taraftarımız bizim 12’nci adamımız. bundan önce yaşadığımız başarıların hepsinde taraftarımızın payı ve emeği büyük. bu yüzden onlardan ricam, bizi hiç terk etmesinler, bırakmasınlar. evet, iyi bir sezon geçirmedik. ama ne olursa olsun bizim yanımızda olsunlar. çünkü maça gidip stadı boş gördüğümüzde gerçekten büyük moral bozukluğu yaşıyoruz ve çok güç kaybediyoruz.”

    --- galatasaray dergisi’nin 156’ncı sayısı ---

    claudio taffarel

    *
  • 25990
    emre belözoğlu 'nun, 9 mayıs 2016 istanbul başakşehir fenerbahçe maçında ki sevincinin, fenerbahçe taraftarı tarafından eleştirilmesi üzerine;

    "leeds maçında gördüğü kırmızı karttan bu güne kadar ki sürede yaptıklarına bakınca, seni rahatsız eden bu maçtaki sevinci ise sende bir problem var demektir"

    mehmet demirkol

    bakın bu çok büyük ayardır.
  • 25994
    "biz fransa'ya 5. veya 6. olmaya değil, daha üst finalleri hedefleyerek gidiyoruz. neler istediklerini biliyorum. gereken bir disiplin ile onları eğitiyorum. bunu hissetmeniz lazım. orada oynadığımız yarı finalden çok şeyler öğrendik. şimdi daha iyisini yapmaya gidiyoruz. 2008'deki 3.'lük bana yetmedi"

    "bundesliga bizim zenginliğimiz. burada altyapı eğitimi çok iyi. almanya'da takip ettiğimiz birçok futbolcu var. almanya'yı tercih eden türk oyunculara saygı duyuyoruz. milli takım kararı kalpten gelecek. ait olduğun ülke için ter dökeceksin. mesela mesut özil ve serdar taşcı'yı 15 yaşından beri takip ediyoruz. teklifimizi ilettik, karar onların, saygı duymak lazım. sadece almanya değil, avrupa'da birçok ülkede türk oyuncularımız var. şunu da söyleyebilirim, sürpriz isimler de olabilir"

    "nuri'yi milli takıma ilk alan benim. çok yetenekli bir futbolcu. maalesef aylarca sakatlığından dolayı forma giyemedi. fransa kadrosuna alıp almayacağıma karar vermedim. avrupa'daki birçok oyuncu gibi aytaç sulu da takibimizde. istatistik bilgileri geliyor. aytaç için de karar vermedim. fakat bende şansı var."

    fatih terim
  • 25995
    (gbkz: türkiye’de bir stoper sıkıntısı var. sen de müthiş sezon geçiriyorsun. fatih terim’in seni çağırmasını bekliyor musun? ya da sen hoca olsan yalçın ayhan’ı a milli takım’a alır mıydın?)

    “ben kendimi kesin alırdım gibi bir şey demeyeyim. a milli takım çok hassas bir yer ve karar mercii de fatih terim. zaten kendisi de tüm oyuncuları takip ettiklerini söylüyor. beklentim elbette var. ancak bu sadece benim istememle olacak bir şey değil. kendimi hazır hissediyorum, görev verilmesi halinde fransa’da elimden gelenin fazlasını yaparım. bu sözlerimin arkasındayım, çünkü yeterliliğime inanıyorum, formdayım. 34 yaşındayım ama en iyi dönemimdeyim. ben hep a milli takım’ın yanında oldum. çağırılsak da çağırılmasak da kalbim orada, fransa’da olacak. açıkçası ay-yıldızlı formayı giymeyi çok arzuluyorum ve gerçekleşir umuduyla yaşıyorum. inşallah allah izin verir. o formayı giymeden futbol kariyerimi noktalamak istemiyorum.

    “fenerbahçe için maç nasıl önemliyse bizim için de önemli maçtı. takım olarak çok inandık. rakibin zaaflarını iyi tespit ettik. sisteme bağlı kalıp kazandık. zaten yenilmesi zor olan bir takımız. bu her takıma karşı böyle. galibiyet bizim için sürpriz olmadı. iki senedir burada şampiyonluk kaybediyorlar. bir nevi onların belalısı olduk.”

    (gbkz: yalçın ayhan deyince sporseverlerde ‘sert oyuncu’ algısı oluşuyor. hatta antalyaspor’da oynarken senin için rijkaard ‘kasap’ demişti. bundan yakınan rakipler oluyor mu?)

    “suçlandığım şey jo pozisyonu galatasaray maçında. ben yokum orada, şenol can vardı herhalde. iftira atılıyor yani. o zamanlar biz çok ters geliyorduk galatasaray’a. rijkaard benim nereden bilecek geçmişte orada oynadığımı, eline kağıt veriliyor o da okuyordu. başarısızlığın suçu başkasında aranmamalı. çok sert oyuncu olsam bu sezon 2 sarı kart mı
    görürdüm. oyunun kuralları içinde sert olmak zorundasınız. 300’ün üzerinde lig maçım var, gördüğüm kırmızı 3’ü geçmez. rakiplerden fazla ben sakatlanıyorum. 5 kez ameliyat oldum, 3 ufak operasyon geçirdim. sürekli bandaj ve sargıyla oynuyorum.”

    (gbkz: geriye baktığımızda özellikle galatasaray maçlarında bir farklı oynuyorsun. ekstra bir motivasyonla mı çıkıyorsun?)

    “belki de canımı çok acıttılar, yapmadığım şey yaptım gibi gösterildi, kasap denildi. her ayrılan oyuncu eski takımıyla karşılaştığında “buyur gol at” demez. o eski, bu eski oyuncu dersek, lig oynanmaz. anadolu kulüplerinde 3 büyüklerin formasını giymiş çok oyuncu var.

    (gbkz: kasımpaşa ile sözleşmen bittiğinde katar’dan istediler. büyük bir teklif vardı. neden kaldın, çin’e ne diyorsun?)

    “ben sadece 1 sene futbol oynayıp da, burada kazanacağımın iki katını alıp kariyerimi noktalamak istemedim. ben futbolu çok seviyorum ve uzun yıllar devam etmek istiyorum. ben sadece para olgusuyla hareket etmem. başakşehir’e gelmeden de bana anadolu’dan başakşehir’in iki katını teklif ettiler. burada huzurlu olacağımı ve kendimi geliştireceğimi düşündüm, geldim. para önceliğim olmadı ama mukavelem bittiğinde hakkımı hep sonuna kadar aradım. haddimi hep bildim. stoper olarak gidip de 2 milyon euro isteyecek halim yok. sözleşmem bitiyordu. 2 yıl daha uzattım. bana güvendiler. mutluyum. çin’i şimdilik düşünmüyorum. yarışmacı ligde devam etmeliyim. allah izin verirse 40’ıma kadar oynamak isterim.”

    volkan demirel ile davalık olmuştunuz. hâlâ küs müsünüz?

    “konuşmuyoruz ama kin de beslemiyorum. sadece hak etmediğin bir davranışla karşılaştığında üzülüyorsun, hele ki maç sonunda. adrenalin yüksek oluyor saha içinde, tartışma da sahada olur. ama duş aldıktan sonra tartışma olması hoş değil. biz futbolcuyuz, insanlara örnek olmak lazım. özellikle de gençlere. kavgalarla gündemde olmamalıyız.”

    (gbkz: 4 sezonda ulaştığın gol sayısına 1 sezonda ulaştın. bu başarı tesadüf değil herhalde?)

    “başakşehir’de duran toplardaki varyasyonlarımız önemli bir etki bu durumda. antrenmanlarda sürekli çalışıyoruz. herkesin başka pozisyonu var, hocamız da hava hakimiyeti iyi olan oyunculara sorumluluk veriyor. 6 gol atmak tabii ki mutluluk verici. hele ki stoperseniz.”

    (gbkz: beşiktaş ile sözleşmen vardı, imzalar atıldı. kalsan garanti ücretini alırdın. ama karşı taraf son anda istemedi, sen de fesh ettin. içinde ukte kaldı mı. bilic’e kırgınlığın var mı?)

    “allah hiçbir kulunun böyle zulüm görmesini istemez. ben zulüm gördüm, canım çok acıdı. bu yaşıma kadar beni en çok üzen şey buydu. başakşehir’e izin almadan kimse girip de idman izleyemez. ben ingiltere vizesi alıp kampa gittim. o vizenin de nasıl zor alındığını bilirsiniz. orada takımla uçağa bindim. yok ben kendi kafama göre gitmişim falan mümkün mü? iftiralar çok acıttı. yoksa transferde anlaşırsın, olmaz. ama insanlara iftira atmak, canını acıtmak yazık. bilic’in suçu yok. benim ailem var, çevrem var. kendi imkanlarımla nasıl gideyim ingiltere’ye. bunu söylüyorlar.”

    “hiçbir futbolcunun böyle bir üzüntü yaşamasını istemem. ben beşiktaş altyapısında oynadım 1998’de, bununla da hep gurur duydum. beni en çok üzen iftiralar oldu. ben gaziosmanpaşa’da oturuyorum, mütevazı bir çevrem var. kimseye yalvarmadım beni al diye. ingiltere’ye kadar götürülüp, bir gün sonra dönmek canımı çok acıttı. ‘keşke gitmeseydim. keşke hiçbir şey başlamasaydı’ dedim.”

    “zulümle karşılaştım diyorum. üzüntümü, canımın nasıl acıdığını kelimelerle tarif edemem. ingiltere’den dönerken uçakta sinirden ağladım. benim ailem var, çocuğum var. insanların yüzüne nasıl bakarım diye düşündüm. beşiktaş kampına gidiyorum diye vedalaşıyorsun, çevrendekiler bir gün sonra televizyondan gönderildiğini görüyor. bir bakıyorsun sosyal medya ayaklanmış. türk’ün türk’ten başka dostu da yok düşmanı da. birbirimizi aşağı çekmeyi çok iyi biliyoruz.”

    “bu olay beni hırslandırdı. onların ne düşündüğünü bilemem ama allah’ın sevgili kuluyum diyorum. psikolojik olarak sıkıntılı dönemler geçirdim ve üstesinden geldim. yaradan da gördü ve yardım etti. başakşehir de bana kucak açtı. abdullah hoca ile çalışmayı çok istiyordum. performansıma bakınca doğru karar verdiğim ortada.”

    “abdullah avcı 1999’da benim istanbulspor’da hocamdı. iki yıldır da çalışmak kısmet oldu. gelişime açık, çalışkan. asla oldum demez abdullah hoca. sürekli kendini geliştirir. akşam gelirsiniz, hoca hâlâ buradadır. başakşehir zaten sistem takımı. hoca sayesinde oluyor bu. her kulüpte bu düzen olmuyor.”

    yalçın ayhan
App Store'dan indirin Google Play'den alın