• 1832
    atatürk, ölümünden iki yıl önce şöyle demişti:
    "türkiye cumhuriyeti’nin temeli kültürdür."

    kendisinin yolumuza ışık saçan sınırsız sözü vardır. ancak bu sözü devrimlerini özetleyen yalın bir özlü söz.

    kemalist devrim, her şeyden önce bir "kültür devrimi"dir. çünkü geri kalmış ülke devrimleri, her şeyden önce bir kültür devrimi olmak zorundadır.

    örneğin 1789 fransız ihtilalinde, toplumun temel dinamikleri devrim başladığında çoktan değişmişti. yalnızca tarıma dayalı ortaçağ ekonomi anlayışını terk ediyorlardı. feodalite hızla güç yitirirken, sanayi ve ticaretin güç kazandırdıkları öne çıkmıştı. kırlar boşalıyor, kentler gelişiyordu… devrimden önce fransa'da yeni bir düzen kurulmuştu. bu yeni koşulların yarattığı, bir “yeni insan” söz konusu idi.

    işte fransız devrimi, yalnızca, "eskimiş kurum"ları yenilemekten ve bu "yeni insan"a uygun hale getirmekten öte bir şey yapmamıştır. yani, o değişen yapıya ayak bağı olmaktan başka bir anlamı kalmamış olan kurumları…

    oysa atatürk'ün anadolu devriminde, ne değişen bir altyapı vardı ne de yeni altyapının ürünü olan “yeni insan”… fransa'da devrimi “yeni insan” gerçekleştirmişti. türkiye'de ise, devrim yani dolayısıyla atatürk "yeni insanı" yarattı. yeni insanda "yeni toplumsal dinamikleri" oluşturdu.

    gelişmiş ülkelerin devrimcileri, değişimin arkasından yürürler. geri kalmış ülkelerin devrimcileri ise, değişimin önünden yürürler.

    atatürk'ün hedeflediği "yeni insan" nasıl bir insandı?

    "üreten, hakça paylaşan, özgürce düşünen, kendi kendini yönetebilen" bir insan… kulluktan, yurttaşlığa geçmiş olan bir insan.

    atatürk’ün, devrimin temelini oluşturduğunu söylediği "kültür", nasıl bir kültürdü? laik, demokratik ve ulusal bir kültür.

    laiklik, sorunlara aklın ve bilimin ışığında çözüm arayabilme yolunu açıyordu… demokratiklik, -kadın erkek eşitliği dahil- eşitliği ve özgürlüğü içeriyordu…

    milliyetçiliğin ise iki yönü vardı.

    bir yandan, kendi tarihsel köklerine ve özkültürüne kadar gitmek… öte yandan, o "milli unsurları" atatürk’ün uygarlık olarak nitelendirdiği evrensel kültür değerleri ile entegre etmek.

    atatürk’ün “kültür devrimi” -bazılarının öne sürdükleri gibi- anadolu insanını köklerinden koparmadı… tam tersine, osmanlı döneminde unutulmuş ya da unutturulmuş olan "geçmiş" ile buluşturdu. küçümsenmiş, horlanmış olan "halk kültürü" ile tanıştırdı.

    atatürk, şu sorunun yanıtını araştırıyordu:

    "türklerin anadolu’da bir aşiretten bir devlet kurmaları olanaksız olduğuna göre bu olayın gerçek yönü nasıl açıklanmalıdır?" bir yandan anadolu’nun tarihi ve geçmiş kültürleri -binlerce yıl öncesine giderek- bir bütün olarak ele alındı ve benimsendi… bir yandan, türklerin tarihi orta asya’ya kadar uzanarak araştırıldı…

    bir yandan da, arap ve fars kültürünün etkisi altında yozlaşmış osmanlı aydının kültürü değil, özgüllüğünü koruyan halk kültürü öne çıkarıldı.

    tarih devrimi, dil devrimi, harf devrimi, okuma seferberliği, halkevleri, köy enstitüleri, folklor araştırmaları, hatta müzik devrimi.. hep bu ulusallıktan evrenselliğe yönelen "kendine dönüş"ün köşe taşlarıdır.

    atatürk için batılılaşma bir “amaç” değildi. sadece bir “araç”tı. taklidin her türüne karşıydı. çünkü, “çağdaşlaşabilmek” için “yaratıcı olmak “gerektiğine inanıyordu…

    atatürk’ün kültür devrimini “batılılaşma“ sananlar,
    atatürkçülüğü hiç mi hiç anlamamışlardır!

    batı’nın büyük devletleri kemalizmin kendileri için yarattığı tehlikenin farkındaydılar. bugün ortadoğu’nun çağdışı krallıklarını, şeyhliklerini kendi çıkarlarına uygun görenler o günlerde de vahdettin’i destekliyorlardı.

    cumhurbaşkanı olunca atatürk hiçbir yurtdışı geziye çıkmadığı halde; zamanın ünlü devlet adamları, krallar, şahlar, başbakanlar ankara’yı ziyaret kuyruğundaydılar.

    batı, atatürk’ten sonra devrimin yaşayabileceğine inanmıyordu. “tek engel’ ortadan kalkınca devrim çökecek ve batı ‘lozan’da verdiklerini birer birer geri alacak’ beklentisi yaygındı. batı’nın en büyük umudu da, türkiye’deki "gerici" güçlerdi.

    yani atatürk’ü -ölümünden sonra- bizzat kendi ulusunun reddetmesiydi!

    batı atatürk’ü istemedi, çünkü çıkarlarına aykırı idi. ama bükemediği eli öpmek zorunda kaldı… zamanın ingiltere başbakanı, kendi parlamentosunun önünde
    çaresiz bir itirafta bulunacaktı:

    “böyle bir dâhi ancak yüz yılda bir çıkar. o da bizim rakibimize rastladı…”

    atatürk... batı’nın desteğini alarak batılılaşma yolunda adımlar atmadı; tersine, kemalizm bir anlamda batı’ya karşın batılılaşma anlamı taşıdı. ama bu noktada. atatürk’ün “batılılaşmadan ne anladığını iyi görmek gerekir. daha 1923‘te şöyle diyordu;

    “biz batı uygarlığını, bir taklitçilik yapalım diye almıyoruz. onda iyi olarak gördüklerimizi kendi bünyemize uygun bulduğumuz için, dünya uygarlığı seviyesi içinde benimsiyoruz.. ülkeler çeşitlidir, fakat uygarlık birdir ve ulusun ilerlemesi için de bu tek uygarlığa katılması zorunludur. osmanlı imparatorluğu'nun duraklaması batı'ya karşı elde ettiği zaferlerden çok gururlanarak,
    kendisini avrupa uluslarına bağlayan bağları kestiği gün başlamıştır. bu bir hata idi, bunu tekrar etmeyeceğiz… “türkler bütün uygar ulusların dostlarıdır… ”

    peki türk devrimi, acaba fransız devriminin bir taklidi midir?

    atatürk bunu da şöyle yanıtlıyor:

    ‘fransa devrimi bütün dünyada özgürlük düşüncesini estirmişti. ama o tarihten beri insanlık ilerlemiştir. türk demokrasisi fransa devriminin açtığı yolu izlemiş, ama kendine özgü seçkin özelliği ile gelişmiştir. çünkü her ulus devrimini toplumsal olan hal ve durumuna, düzenin değiştirilmesi ve devrimin oluş zamanına göre yapar…
    her ne kadar ulusların ve demokrasilerin işbirliği etmeleri gerekli ve olası ise de, işbirliği ancak bir tek amaçla, yani barışa yönelik gerçekleşir ve yararlı olur.”

    aslında atatürk’ün kafasında olan, ‘batılılaşma’ değil “uygarlaşma”dır. üstelik de, kendi ulusal özelliklerimizi koruyarak uygarlaşmadır.

    türk tarihinin gün ışığına çıkarılması çalışmalarını atatürk başlatmıştır. bir yandan orta asya’ya, öte yandan hititlere. anadolu’nun tarihsel derinliklerine kadar gidilmesinin öncüsü atatürk’tür. taklitçi saray kültüründen anadolu’nun bin yıllık kültür sentezine dönüş atatürk’ün eseridir.

    atatürk ne yabancı sermayeye karşı olmuştur ne de başka uluslarla işbirliğine… ama -her konuda olduğu gibi- bu konularda da vazgeçilmez bir önkoşulu vardır: toplumun ortak yararı ve eşitlik!

    yabancı sermayeye evet; ulusal çıkarların ve bağımsızlığın zedelenmemesi koşuluyla!

    bir kez daha yinelemekte yarar var kemalizm
    batı’nın desteği ile değil, batı’ya karşın bir uygarlaşma hareketidir.
  • 1833
    türkiye cumhuriyeti var olduğu sürece adı da silüeti de hiçbir yerden silinemeyecek olan büyük lider. kurucu liderimiz.

    istismarcılarından da düşmanlarından da nefret ediyorum. düşmanlığı zaten apayrı bir boyut da, istismarcılığı küçük ve mide bulandırıcı. sözde kemalist kesmin kemalist devrimi komünizmle falan bağdaştırdığını gördü bu gözler.

    mustafa kemal paşa, dünyanın tanıdığı bir askeri deha, bir devrimci, bir kültürel simgedir. fakat atatürk var ya işte, atatürk bir fikirdir. çağdaşlığı, cumhuriyeti, demokrasiyi, inkılapçılığı ve bilimum değeri temsil eden bir fikir.

    insanlar atatürk düşmanlığı yaparken esasında insan olan atatürk'ü değil, fikir olan atatürk'ü zedelemeye çalışıyor.

    ata'nın çokça kez insan olarak değil fikir olarak yaşamak istediğine dair sözleri bulunuyor, ayrıca naçiz vücudum elbet toprak olacaktır fakat türkiye cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır derken de kendisinin kişi olarak değil fikir olarak yaşamasını istediğini belirtmiştir benim nezdimde. atatürk düşmanlığı cumhuriyet düşmanlığıdır. atatürk düşmanlığı emperyalist sistemlere destektir.

    kemalist devrim her şeyden önce emperyalizme karşı verilmiş kutsal bir savaşı temsil eder. buradaki savaş sadece cephedeki değildir, geri kalmış bir ülkeyi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarmaktır, bunu yalnızca 10-15 yıl gibi akıl almaz bir sürede başarmaktır. batılılaşma çabası değil batıya kafa tutma hareketidir.

    atatürk milliyetçiliği "en büyük türk milleti" demek değildir, atatürk milliyetçiliği başka devletlerin esiri olmadan kendi kendine üreten, öğrenen, ihraç eden bir ülke olma çabasıdır. paşa'nın en büyük hayali her zaman tam bağımsız türk devleti olmuştur. hayatı boyunca manda ve himayeye karşı durmuş, türkiye'nin kendi yağında kavrulabilen bir devlet olmasını istemiştir. bunu istemekte de haklıdır çünkü türkiye, coğrafi konumu ve tarım, hayvancılık gibi alanlara elverişi, madeni açıdan zenginliği gibi gibi sebeplerle "kendi kendine bakma" ihtimali her zaman yüksek bir ülke olmuştur. ayrıca içinde bulunduğumuz topraklar asırlar boyu kültürler beşiği olduğundan, kültürel zenginlik içinde yüzen de bir ülkeyiz. yalnızca istanbul'dan bahsetmiyorum. konya, hatay, izmir, bursa, urfa ve daha nice şehir yıllar boyu kültürlere ev sahipliği yaptı. üstünde bilmem kaç ırktan insanın yaşadığı ve kültürel değer kattığı bir ülke türkiye. bu açıdan bütün avrupa'dan öndeyiz.

    uzun lafın kısası asla ölmeyecek bir fikirdir, en güzel yol onun açtığı yoldur, en güzel örnek onun kendisidir. bir türk olarak ne zaman yabancı bir insanla konuşsam kendimi atatürk'e sahip olduğum için gururlu hissederim. atatürk öyle büyük, öyle ölümsüz bir figürdür. bu vesileyle mekanın bir kez daha cennet olsun büyük ata'm.
  • 1834
    yurtdışında farklı ülkelerde bulundum ve yine bir süredir yurtdışındayım. ben atatürk'ü sonradan, kendi keşfedenlerdenim. eski bir siyasi aktivist olmama rağmen şu anda herhangi bir ideolojinin mensubu değilim.

    dünyanın birçok ülkesinden insanla bir şekilde sohbetlerimiz, diyaloglarımız oldu, oluyor. bugüne kadarki tüm tecrübelerimden yola çıkarak diyebilirim ki atatürk ismi o kadar büyük bir marka ki, o kadar derin bir etkisi var ki onu tanıyan, bilen hangi milletten olursa olsun gözlerinden o saygıyı anında anlıyorsunuz.

    normalde bize, kültürümüze, coğrafyamıza yabancı veya mesafeli olan, kolay kolay bir özelliğimizi takdir etmeyen kişiler bile bu güzel adamın isminden çekiniyor, ona ister istemez saygı duyuyorlar. bu inanılmaz bir his. ben kemalist falan değilim arkadaşlar. bugüne kadar müşahade ettiğim bir gözlemi paylaşmak için yazdım bunları.

    atatürk inanılmaz bir değer ve marka. maalesef kendisinden neredeyse bir asır sonra gelen insanlar (iktidarından muhalefetine, eski sivil-askeri bürokrasisinden bugünkü nepotizme esir olmuş sivil-askeri bürokrasisine hepsi) nasıl kaliteli bir kurucuya sahip olduklarının farkında değiller. üstelik psikolojisi, ahlakı, eğitimi, sosyolojisi, ekonomisi, demografisi alt üst olmuş; muhteşem potansiyeli yerle bir edilmiş bir ülkenin böylesine kurucu bir lidere sahip olması ama bugün bu noktaya gelmiş olması çok ama çok üzücü.
  • 1839
    her türlü düşmana ve kara propagandaya rağmen; gönüllerde, ideallerde, maneviyatta, hislerde her gün daha da güçlenen, düşmanlarının hem korktuğu hem çekindiği hem de hayranlık beslediği, hayatın normal ve hatta yoksul şartlarından muhteşem zekasıyla bir çiçek gibi açmış, bir ulusun en karanlık zamanlarından destansı zaferler kazanmasını sağlayacak ruhu tüm ülke sathında organize etmiş, farkındalığı inanılmaz yüksek olan, kendisinden 100 yıl sonra bile çürümüş ideolojilerin esiri olmaktan kurtulamamış bir coğrafyada eşi benzeri olmayan bir devrim gerçekleştiren, tarihin en ilham verici en büyük liderlerinden biri olan güzel insan.
  • 1840
    türkiye'nin iq ortalaması son yıllarda düşüşte. ve ne tesadüftür ki, bu yüce kahramanın sevmeyeni aynı orantıda artmakta. zeka geriliği yaşayanların kavrayamadığı bir ışıktır mustafa kemal paşa. o zeka geriliği yaşayanlara, daha yüksek sesle bir söz hatırlatmak istiyorum.

    --- alıntı ---
    "efendiler, yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz!!!"
    28 ekim 1923
    --- alıntı ---

    saygılarımla :).
  • 1841
    100 yıl önce bugün, yarın cumhuriyeti ilan edeceğimizi söylemiş ve bizi aydınlık bir 100 yıla kavuşturmuş dünyanın gelmiş geçmiş en büyük lideri.

    sadece "yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz" dediği anı hayal ediyorum. kim bilir o an neler hissetti. o anki ümitlerini, yorgunluğunu, gururunu, geleceğe yönelik hayallerini... ve tüylerim diken diken oluyor, gözlerim doluyor.

    biz ne şanslı bir milletiz ki senin gibi bir kurucu önderimiz var. seni anlatırken, seni anarken cümleler asla bitmiyor, cümleler asla yetmiyor.

    yine hafif gözüm yaşlı, bu entry'i bitiyorum.
  • 1843
    okuma yazma oranı %3-5 olan bir topluma demokrasi getirmiş, seçme seçilme hakkı vermiş başöğretmen, başkomutan.

    eğitime de önem vermiş, toplumun bilinçlenmesi için elinden geleni yapmıştır. geldiğimiz şu noktada ne yazık ki hayal ettiği noktada değiliz. cumhuriyetin yüzüncü yılında gericiler, yobazlar eğitimin içinden geçmiş, liyakatsizliğin, din istismarının tavan yaptığı, birbirinden nefret eden 2 kutuba ayrılmış bir ülke meydana geldi.
  • 1844
    kendisi ve arkadaşları olmasa sarayda ibrikçi başı dahi olamayacak kişiler devletin en üst seviyelerinde görev alamazdı. ama gel gör ki kendisine ve arkadaşlarına minnet duyulacacağı yer de nefret ve öfke ile düşük zekalarını kullanarak adını anmayarak türlü bahanelerle yaptıklarını küçümseyenler var.

    inadına; türküz, türkçüyüz, atatürkçüyüz...
  • 1846
    arkadaşları ile birlikte kurduğu cumhuriyet 100. yaşına basmıştır. istiklal mücadelesinden tut, yaptığı devrimlere kadar; her şey için sonsuz teşekkürler büyük atatürk. cumhuriyet bayramımız kutlu olsun, daha nice 100'lere inşallah.

    seni bir kesim anlamadı, anlaması da mümkün değil ama seni anladığını iddia edenler, sana derin sevgi besleyenler de seni anlamadı. hatta onların ünlü bir deyimi vardır: türkiye'den s.ktir olup gitmek diye. senin en kötü zamanda aklından bile geçirmediğini bunlar zikredebiliyor ve bir de atatürkçü diyorlar kendine. keşke seni anlayabilseydik, keşke mücadele verip şu cumhuriyeti layık olduğu yere hep beraber yükseltebilseydik. keşke...
App Store'dan indirin Google Play'den alın