• 405
    ferda senin; senin bu teceddüd, bu inkılâb...
    her şey senin değil mi ki zâten?.. sen, ey şebâb,
    ey çehre-i behîc-i ümîd, işte ma'kesin
    karşında: bir semâ-yi seher, sâf ü bî-sehâb,
    âğuş-i lerzedârı açık, bekliyor., şitâb!
    ey fecr-i hande-zâd-ı hayât, işte herkesin
    enzârı sende; sen ki hayâtın ümidisin,
    alnında bir sitâre-i nev, yok, bir âftâb,
    sönsün mûebbeden.
    sönsün müebbeden o cehennem; senin bugün
    cennet kadar güzel vatanın var, şu gördüğün
    zümrüt bakışlı, inci şetaretli kızcağız
    kimdir bilir misin? vatanın... şimdi saygısız
    bir göz bu nazlı çehreye - allah esirgesin –
    kem bir nazarla baksa tahammül eder misin?
    ister misin, şu ak sakalın pâk ü muhteşem
    pîşâni-i vakaarına, bir kirli el demem,
    hattâ yabancı bir el uzansın? şu makberi,
    razı olur musun, taşa tutsun şu serseri?
    elbet hayır; o makber, o pîşâni-i vakur
    kudsî birer misâl-i vatandır... vatan gayur
    insanların omuzları üstünde yükselir.
    gençler, bütün ümmid-i vatan şimdi sizdedir:
    her şey sizin, vatan da sizin, her şeref sizin;
    lâkin unutmayın ki zaman tünd-ü mutmain
    bir hatve-i samût ile ta'kîb eder bizi.
    önden koşan, fakat yine dikkatle her izi
    ta'mika yol bulan bu yanılmaz muâkıbin
    şermende-i itabı kalırsak, yazık!.. demin
    "ferda senin!" dedim, beni alkışladın; hayır,
    bir şey senin değil, sana ferda vediadır;
    her şey vediadır sana, ey genç, unutma ki
    senden de bir hisâb arar âtî-i müştekî.
    mâzîye şimdi sen bakıyorsun pür-intibah,
    âtî de senden eyleyecek böyle iştibâh.
    her uzvu girdibâd-ı havâyicle sarsılan
    bir neslin oğlusun; bunu yâd et zaman zaman.
    her yıldırımda bir gece, bir gölge devrilir,
    bir ufk-ı i'tilâ açılır, yükselir hayât;
    yükselmeyen düşer: ya terakkî, ya inhitat!
    yükselmeli, dokunmalı alnın semâlara;
    doymaz beşer dedikleri kuş i'tilâlara...
    uğraş, didin, düşün, ara. bul, koş, atıl, bağır;
    durmak zamanı geçti, çalışmak zamanıdır!

    (bkz: tevfik fikret)
  • 407
    yürü bre hızır paşa
    senin de çarkın kırılır
    güvendiğin padişahın
    o da bir gün devrilir

    nemrut gibi anka n'oldu
    bir sinek havale oldu
    davamız mahşere kaldı
    yarın bu senden sorulur

    şah'ı sevmek suç mu bana
    kem bildirdin beni han'a
    can için yalvarmam sana
    şehinşah bana darılır

    hafid-i pelgamber'im has
    gel yezid hüseyn'imi kes
    mansur'um beni dara as
    ben ölünce il durulur

    ben musa'yım sen firavun
    ikrarsız şeytan-ı lain
    üçüncü ölmem bu hain
    pir sultan ölür, dirilir

    pir sultan abdal
  • 408
    yürü bire yürü mervanın dölü
    alemi ardından güldür de kurtul
    bir gün sorar sana muhammet-ali
    adamsan kendini bildir de kurtul

    başıma belalar getirmedin mi?
    gizli gizli ömrüm bitirmedin mi?
    köşkünü ben yaptım oturmadın mı?
    bari sarayımda çıldır da kurtul

    ben ayrı kalamam gül yüzlü dosttan
    haraç aldın ağzımdaki nefesten
    üzülerek yaptım bağ ile bostan
    senin gibilere yoldur da kurtul

    bir kara kargasın gezme bu bağda
    rezil ettin beni senden ziyade
    eğer hıncın inmediyse dünyada
    mahzuni şerif 'i öldür de kurtul.

    mahzuni şerif
  • 410
    tahirle zühre meselesi

    tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
    bütün iş tahirle zühre olabilmekte
    yani yürekte.

    meselâ bir barikatta dövüşerek
    meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
    meselâ denerken damarlarında bir serumu
    ölmek ayıp olur mu?

    tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

    seversin dünyayı doludizgin
    ama o bunun farkında değildir
    ayrılmak istemezsin dünyadan
    ama o senden ayrılacak
    yani sen elmayı seviyorsun diye
    elmanın da seni sevmesi şart mı?
    yani tahiri zühre sevmeseydi artık
    yahut hiç sevmeseydi
    tahir ne kaybederdi tahirliğinden?

    tahir olmak da ayıp değil zühre olmak da
    hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

    nazım hikmet ran
  • 411
    allen ginsberg – uluma
    şenol erdoğan ulumasıyla: https://youtu.be/wEIXOynHi7g?t=15m41s
    not: bu videoda can gox’un söylediği lynyrd skynyrd’dan “simple man” şarkısı da muhteşem bir cover’dır bu arada. şarkı zaten 10 numaradır.

    ah muhsin ünlü – resullullahla benim aramdaki farklar
    beyti engin seslendirmesiyle: https://soundcloud.com/...lahla-benim-aramdaki

    didem madak – siz aşktan ne anlarsınız bayım
    beyti engin seslendirmesiyle: https://soundcloud.com/...-ne-anlarsiniz-bayim

    cemal süreya – sevgilim ben şimdi
    beyti engin seslendirmesiyle: https://www.youtube.com/watch?v=yg9NLwVlR_o

    ismet özel – amentü
    ismet özel seslendirmesiyle: https://www.youtube.com/watch?v=wiW2xwh57oA

    edip cansever – mendilimde kan sesleri
    musa varol seslendirmesiyle: https://www.youtube.com/watch?v=2CuFoIlrLuY

    nilgün marmara – canım sıkıntı sınırı
    semra altun seslendirmesiyle: https://youtu.be/M0-eBwUIq8I

    şimdilik çeşitlemeyi bu kadarla sınırlayalım.
  • 412
    hayatımda dinlediğim en güzel şiir sezai karakoç'a ait olan mona roza'dır. https://youtu.be/zTWf3UGA3hQ uğruna şiirler yazılacak kadınlar günümüzde nerede yaşarlar? mesela onlarda dudaklarını büzerek instagrama fotoğraf atarlar mı? ya da her gittiği mekanı swarm'da check in yaparlar mı? günde 35262 tane hikaye paylaşırlar mı? ya da üç haneli binlik arabası olanlara dibi düşerler mi? güce taparlar mı? eskiden mona roza'lar varmış. şimdikiler insta roza aq. böyle çağa sokayım ben.
  • 413
    bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu;
    bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.

    bir kuytu manastırda duâlar gibi gamlı,
    yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı,

    bir erganun âhengi yayılmakta derinden...
    duydumsa da zevk almadım islâv kederinden.

    zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta,
    tanbûri cemil bey çalıyor eski plâkta.

    birdenbire mes'ûdum işitmek hevesiyle,
    gönlüm dolu istanbul'un en özlü sesiyle.

    sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,
    uykumda bütün bir gece körfez'deyim artık!

    yahya kemal beyatlı, kar mûsikîleri
  • 414
    son passolig bükücü muharrem ince'den gelsin...

    mutsuz kente mutlu yağmurlar yağıyordu,
    aylardan bir deli zemheri,
    canım yanarken gözler gördüm sanki yangın yeri.
    elveda bedenden bedene yollandığım günlere,
    elveda beline sarıldığım güzellere,
    elveda memur çocukları gibi zor terk ettiğim kentlere.
    gittim ben sonsuzluğa, sorgusuzca gittim,
    seni martılara emanet ettim,
    ıslak, yorgun, huysuz martılara…
    bektaşi tekkesinde deyiş okudum,
    okudukça sana dokundum.
    yangın yeri gözlerine yüreğimi açtım.
    ben yalova'dan bir öğretmen,
    50'sine yeni bastım.
    gözlerim gözlerine akmak ister,
    sen ister gizle ister göster.
    gözlerimden başka göze gitme,
    gidersen de sevme, seversen de delirtme.
    beni incitme,
    kapatma gözlerini gözlerime.
    sana derdimi kaç satırda anlatırım,
    kaç bahar daynırım yokluğuna,
    yumuşak hünerli ellerini nasıl bırakırım sabah karanlığına.
    dumanlı dağlarda mavi güvercinli hatıralarım,
    yeşil dallarda kızıl kirazlarım,
    meydanlarda söylensin şiirlerim şarkılarım,
    varlığın yıldız yangınları aydınlanırım,
    yokluğun iri soğuk yağmurlar ıslanırım,
    seni 100 dilde kıskanırım.

    muharrem ince
  • 415
    'bir başka ülkeye, bir başka denize giderim', dedin
    'bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
    her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
    -bir ceset gibi- gömülü kalbim.
    aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
    yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
    kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
    boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.'

    yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
    bu şehir arkandan gelecektir.
    sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
    aynı mahallede kocayacaksın;
    aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
    dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
    başka bir şey umma-
    ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
    öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.

    konstantinos kavafis - şehir
  • 416
    cenge giderken

    ben bir türk'üm dinim, cinsim uludur
    sinem, özüm ateş ile doludur
    insan olan vatanının kuludur
    türk evlâdı evde durmaz, giderim.

    bu topraklar ecdâdımın ocağı
    evim köyüm hep bu yurdun bucağı
    işte vatan! işte tanrı kucağı!
    ata yurdun evlât bulmaz, giderim.

    yaradanın kitabını kaldırtmam
    osmancığın bayrağını aldırtmam
    düşmanımı vatanıma saldırtmam
    tanrı evi viran olmaz giderim.

    tanrım şâhid duracağım sözümde
    milletimin sevgileri özümde
    vatanımdan başka şey yok gözümde
    yâr yatağın düşman almaz, giderim.

    ak gömlekle gözyaşımı silerim
    kara taşla bıçağımı bilerim
    vatanımçün yücelikler dilerim
    bu dünyada kimse kalmaz, giderim.

    mehmet emin yurdakul

    “bu dizelerde ulusal benliğimin gururunu tattıran ilk anlatımı buldum.”
    mustafa kemal atatürk
    (u: ayrıca mehmet emin yurdakul bu şiiri dömeke meydan savaşı için yazmış. mustafa kemal bu savaşa katılmak için henüz 16 yaşında iken manastır askeri idadisinden kaçmış fakat yakalanmıştır.)
  • 417
    insanlar...

    insanlar da ülkelere benziyor
    sınırları var, yüzölçümleri
    yasaları var
    bayrakları, ilkeleri
    kimi dağlık bir arazidir.
    kimi kıraç
    kimi bereketli
    kimi dardır
    kimi engin gözalabildiğince
    kiminin sınırlarından sıkı pasaport denetimiyle girilebilir.
    elini kolunu sallayarak girersin kiminden içeri
    sonuçta ne küçümse insanları kızım
    ne de önemse gereğinden çok
    ama anlamaya çalış
    nedir ve ne kadar genişleyebilir yüzölçümleri

    ataol behramoğlu
  • 419
    hürriyete doğru

    gün doğmadan,
    deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
    kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
    içinde bir iş görmenin saadeti,
    gideceksin;
    gideceksin ırıpların çalkantısında.
    balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
    sevineceksin.
    ağları silkeledikçe
    deniz gelecek eline pul pul;
    ruhları sustuğu vakit martıların,
    kayalıklardaki mezarlarında,
    birden,
    bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
    denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
    bayramlar seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi?
    gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mı?
    heeeey!
    ne duruyorsun be, at kendini denize;
    geride bekleyenin varmış, aldırma;
    görmüyor musun, her yanda hürriyet;
    yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
    git gidebildiğin yere.
  • 420
    memleket isterim

    memleket isterim
    gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
    kuşların çiçeklerin diyarı olsun.

    memleket isterim
    ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
    kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

    memleket isterim
    ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
    kış günü herkesin evi barkı olsun.

    memleket isterim
    yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
    olursa bir şikâyet ölümden olsun.

    cahit sıtkı tarancı
  • 421
    nikbinlik

    güzel günler göreceğiz çocuklar,
    güneşli günler
    göre-
    -ceğiz...
    motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,
    ışıklı maviliklere
    süre-
    -ceğiz...
    açtık mıydı hele bir
    son vitesi,
    adedi devir.
    motorun sesi.
    uuuuuuuy! çocuklar kim bilir
    ne harikûlâdedir
    160 kilometre giderken öpüşmesi...

    hani şimdi bize
    cumaları, pazarları çiçekli bahçeler vardır,
    yalnız cumaları
    yalnız pazarları..
    hani şimdi biz
    bir peri masalı dinler gibi seyrederiz
    ışıklı caddelerde mağazaları,
    hani bunlar
    77 katlı yekpare camdan mağazalardır.
    hani şimdi biz haykırırız
    cevap:
    açılır kara kaplı kitap:
    zindan..
    kayış kapar kolumuzu
    kırılan kemik
    kan.
    hani şimdi bizim soframıza
    haftada bir et gelir.
    ve
    çocuklarımız işten eve
    sapsarı iskelet gelir..
    hani şimdi biz..
    inanın:
    güzel günler göreceğiz çocuklar
    güneşli günler
    göre-
    -ceğiz.
    motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,
    ışıklı maviliklere
    süre-
    -ceğiz.....

    nazım hikmet
  • 424
    bir yazar mıyım, yoksa tek şiirlik şair mi?
    notumu verdi hocalarım,
    nasihatı koydum cebime
    ve zorda kalana dek çıkarmadım.

    ben bozuk paraydım, anlaşılamadan ciklet oldum,
    ve ben bütündüm, yarımı sevgilimde bırakıp yarımı sokağa attım.
    içimde saklı bir kaçak çocuk,
    korku dolu bakışlarıyla gizlenirken iz bırakmış anılarıyla sevgili.
    mutluluktan ağlak olmak,
    artık bir seferlik bana da mahsus.
    anlamak kolaysa bak gözümün içine!

    kaybettiğim gülücüğü gül demeti halinde koymuşlar suratıma,
    gömülü parmak izlerin omuzlarımda.
    gözlerimde bir filmsin,
    göz çukurlarımda uyuyakalmış bir bebeksin.

    alacakaranlık geriye çekti güneşi,
    bir içim tütün tadın
    kadın! özün toprağın buruk nefesi.
    kim der ki, yaşamın minik bebeği
    bir yaz akşamında hayata attım göz bebeğimi,
    bebeğim öldü.
App Store'dan indirin Google Play'den alın