• 1
    http://www.acikbilim.com/...iyorum-sevgilim.html

    nobel ödüllü fizikçi richard phillips feynman ile ilk eşi arlene greenbaum'un muazzam aşk hikayesidir.
    not: ağlatır.

    biliminsanları, evrenin güzelliğini bozmak ve duygusuz olmakla suçlanırlar fakat "bir şeyin nedenini, nasılını bilmek onun güzelliğini algılamaya engel midir?"

    sondaki alıntı da buradaki yazıdan alınmıştır. burada da biliminsanı ve sanatçı karşılaştırması yapmaktadır.
    http://www.acikbilim.com/...man-cicege-ovgu.html
  • 3
    merhaba arkadaşlar, daha önce burada cemal abdünnasır dönemi arap milliyetçiliği ve devrim öncesi iran hakkında yazdığım yazıları paylaşmıştım ve bazı renktaşlarımızın ilgisini çekmişti. okumak isteyenler ve ilgi duyanlar için "iran devrimi: humeyni'nin zaferi" adlı yazımı da sizinle paylaşmak istedim. iyi okumalar.

    https://www.tesadernegi.org/...-zaferi-bolum-2.html
  • 5
    (bkz: cahit arf)

    türkiye cumhuriyeti'nin gelmiş geçmiş en büyük matematikçisi. 10 tl'lik banknotların arkasında resmi var. bir dönem galatasaray lisesi'nde de öğretmenlik yapmış.

    --- alıntı ---

    1910 yılında selanik’te doğan cahit arf, ilkokulu o yıllarda sultani adı verilen liselerin ilk kısmında okumuş, daha beşinci sınıftayken tanıştığı genç bir öğretmen onun matematikle ilgilenmesini sağlamıştır. lisenin orta kısmına geldiğinde artık okul arkadaşlarının çözemediği matematik sorularını çözen cahit arf’ın bu yeteneği ailesi ve hocalarının dikkatini çekmiş ve paris’teki st. louis lisesinde okumak üzere ailesi tarafından fransa’ya gönderilmiştir. üç yıllık lise tahsilini iki yılda bitirip türkiye’ye geri dönen cahit arf o sıralarda türk hükümeti tarafından yüksek öğrenim görmek üzere sınavla avrupa’ya gönderilecek aday öğrenciler arasına alınmıştır. bu sınavı kazanan cahit arf fransa’ya geri dönüp birçok bilim adamının yetiştiği okul olan école normale supérieure’e kaydolmuştur.

    yükseköğreniminden sonra türkiye’ye geri dönen arf, bir süre galatasaray lisesinde hocalık yapmış ve sonra doçent adayı olarak istanbul üniversitesi matematik kürsüsü’ne geçmiştir. 1937 yılında doktorasını yapmak üzere göttingen üniversitesi matematik bölümü’ne giden cahit arf’ın bu üniversitede yaptığı doktora çalışması onun dünya çapında tanınmasına yol açmıştır.

    cahit arf matematik dehalarının bile çok zor dediği bir konu üzerinde tek başına çalışmış ve bir buçuk yıl içinde konusu “non-commutative class field” olan doktorasını tamamlamıştır. bu çalışmadan elde edilen sonuçların bir kısmı literatüre “hasse-arf” teoremi olarak geçmiştir. doktora tezini 1938 yılında bitiren cahit arf bir yıl daha göttingen’de çalışmalarını sürdürmüş, bu dönemde de dünya literatürüne “arf invaryantı” adıyla geçen, cebirsel ve diferansiyel topolojide büyük önem taşıyan bir çalışmaya imza atmıştır.

    1938’in sonunda türkiye’ye üniversitesine geri dönen arf 1943’te profesör, 1955’te ordinaryüs profesör olmuştur. 1962 yılına kadar üniversitede çalışmalarını sürdüren cahit arf o yıllarda bir yıllığına misafir profesör olarak maryland üniversitesine gitmiş ve ayrıca mainz akademisi muhabir üyeliğine seçilmiştir. 1960 yılında çekmece nükleer araştırma merkezi’ni kurmak üzere görevlendirilen cahit arf 1962’de üniversitedeki görevinden ayrılmış ve bir yıl kadar robert kolej’de ders vermiştir.

    tübitak’ın kuruluş ve gelişmesinde büyük emekleri olan cahit arf 1963-1967 ve 1967-1971 yıllarında tübitak’ın bilim kurulu başkanlığını yapmıştır. cahit arf matematiğe yapmış olduğu köklü katkılarından dolayı 1974’te de tübitak bilim ödülü’ne layık görülmüştür.

    1964-1966 yıllarında princeton’da institute for advanced study’de çalışmalarını sürdüren; daha sonra california üniversitesinde misafir öğretim üyeliği yapan cahit arf 1967’de türkiye’ye dönüp odtü matematik bölümünde çalışmaya başlamış ve 1980 yılında bu üniversiteden emekli olmuştur.

    1980 yılında itü ve karadeniz teknik üniversitesinin, 1981 yılında odtü’nün onur doktoralarını alan, 1993 yılında türkiye bilimler akademisi şeref üyeliğine seçilen cahit arf 4 şubat 1994’te de fransa’da commandeur des palmes académiques ödülü’ne layık bulunmuştur.

    ülkemizde matematiğin simgesi haline gelen ord. prof. dr. cahit arf 26 aralık 1997’de vefat etmiştir.

    https://gelisenbeyin.net/cahit-arf.html

    --- alıntı ---

    bir diğer kaynak; http://www.biyografya.com/biyografi/688
  • 11
    merhaba arkadaşlar.

    hepimizin bildiği gibi, kadına yönelik şiddet insanlığımızın en büyük problemlerinden birisidir ve sanıldığının aksine - doğu ya da batı ayırt etmeksizin - dünyamızın her bir noktasında kendini göstermektedir. bizler, bu soruna dikkat çekmek ve sesini duyuramayanların sesi olabilmek için, on iki arkadaş kafa kafaya verdik ve bir politika taslağı oluşturduk. umuyorum ki, azıcık da olsa, sorunun çözümüne yönelik katkımız olmuştur.

    keyifli okumalar.

    https://www.tesadernegi.org/...kileri-ve-sonuc.html
  • 12
    https://twitter.com/...094428034523136?s=19

    yalansavar ekibi 10. yılını doldurmuş. insanları bilgilendirmek için 10 yıl harcamışlar. bilimi yapana ve yayana saygım sonsuz. eleştirel düşüncenin eksikliğini bir nebze de olsa gideriyorlar. nice onlara diliyorum.

    https://yalansavar.org/...r-kategorilere-gore/
    https://yalansavar.org/podcast/
    https://open.spotify.com/...iR67XxTTOY78zbAHOdHA
    http://www.acikbilim.com/category/yayinlar
    https://open.spotify.com/...WEpJTFQMWc84K7OoyqcA

    şu linkleri de şuraya iliştireyim, bir sürü yazı ve podcast var, sömürün. özellikle ilk sitedeki eleştirel düşünce/ skeptisizm başlığına bakmanızı tavsiye ederim.
  • 13
    https://www.scribd.com/...?utm_source=readfree

    bu linkten üye olursanız, kitapları 1 ay boyunca bedava okuyabilirsiniz. bazı kaynaklar pdf olarak da indirilebiliyor.

    https://yokdersleri.yok.gov.tr

    yök, anadolu, atatürk ve istanbul üniversitelerinin açık öğretim kitaplarını yayınlamış. kitapları pdf olarak indirebilirsiniz. odtü katılmış.
  • 15
    alegorik yapıtlara bayılan ve benim gibi sanat tablolarının anlamlarını incelemeyi seven yazarlara bugün meşhur italyan ressam sandro botticelli'nin "apelles'e iftira" isimli tablosu hakkında bilgi vermek istiyorum.

    https://i.pinimg.com/...ff016b5f1c22de06.jpg

    mö 4. yüzyılın ikinci yarısında yani erken helenistik dönemde yaşamış olan ve büyük iskender’in saray ressamı olduğu bilinen yunan ressam apelles, döneminin dünyadaki en popüler ressamıdır. hiçbir eseri günümüze kadar gelememiş olsa da, kendisinden övgüyle bahsedilen antik dönem eserleri sayesinde ününü nesiller boyu korumayı başarmıştır apelles.

    sandro botticelli'nin tablosuna konu olan hikayeye göre, günlerden bir gün ressam apelles, baş rakibi ressam antiphilos tarafından ortaya atılan bir iftiraya maruz kalır. antiphilos'un iftirasına göre apelles, büyük iskender’in generallerinden mısır kralı ptoleme’ye suikast tertiplemiştir. oysa planlanan suikastle yakından alakası yoktur apelles'in.

    fakat kral ptoleme basiretsiz bir adamdır. kulağına gelenlere, gerçek olup olmadıklarını araştırmadan körü körüne inanmasıyla ünlüdür. oysa iftiracı sıradan bir ressamdır; rakibi olarak gördüğü apelles’i kıskanmış olabilirdi. buna rağmen kral, apelles’in suikastçiyle görüşüp görüşmediğini soruşturmaz bile. kendisine karşı suç işleyen birini yakalamış olmanın ve bunu çevresine gözdağı vermek için kullanmanın boş heyecanıyla yetinerek suikastçiyle hiç görüşmemiş apelles'i tutuklatır ve zindana attırır.

    bir kaç vakit sonra mahkeme günü gelir. yapılan mahkeme sonucunda apelles'in masumiyeti kanıtlanır. tabi bunda, iftiracı ressamın ahlâksızlığından tiksinen ve apelles’e acıyan görgü tanıklarından birinin, kral ptolome’nin akıl edemediği şeyleri anlatması etkili olur ve apelles idamın eşiğinden döner. söylentiye göre ptoleme yaptığından utanmış ve apelles’e para ve hediyeler vermiştir. iftiracı ressam antiphilos'u da onun kölesi yapmıştır.

    ancak başına gelen bu olaydan çok etkilenen apelles, iftira’dan öç almak ve uğradığı bu haksızlığın kolay kolay unutulmaması için olayı alegorik şekilde tasvir eden bir yapıt üretmiştir.

    işte burada ressamımız sandro botticelli, apelles'in tarihe yenik düşerek ortadan kaybolan bu eserini, süryani yazar lukianos’un hikayeyi anlatış şekline sadık kalarak yeniden resmeder. böylece günümüze kadar gelecek olan "apelles'e iftira" tablosu ortaya çıkar.

    https://i.pinimg.com/...ff016b5f1c22de06.jpg

    eserin ortasında yerde neredeyse çıplak biçimde sürüklenen kişi iftiranın "kurban"ıdır. ayakları çarmıha gerilmiş gibi çaprazlanarak tasvir edilmiş kurban, elleriyle tanrı'ya dua ederek yardım dilemektedir.

    kurbanı saçından çekerek yerlerde sürükleyen figür "iftira"dır. oldukça güzel ve çekici bir genç kız görünümünde betimlenmiş olan iftira, güzelliğiyle herkesi büyüleyerek etkisini göstermektedir. burada iftira bir eliyle kurban'ı saçından çekerek sürüklerken, diğer elinde de olayı aydınlatacak delili simgeleyen bir meşale taşımaktadır.

    iftiranın etrafında ona yardım etmek için koşuşturan iki kadın figürü "komplo" ve "sahtekarlık"tır. komplo, sarı kırmızı bir elbise içinde elinde çiçeklerle iftira'nın yanına gelmektedir. komplo'nun getirdiği çiçeklerle iftira'nın başını süsleyen ise sahtekarlık'tır.

    iftira'nın önündeki kahverengi eski kıyafetler içindeki sakallı adam "garez"dir. iftira'yı meşale taşımakta olan elinden tutup öne çıkarmakta ve kral'a takdim etmektedir. garez, burada aynı zamanda elini kral'a doğru uzatarak onun görüş alanını da engellemektedir.

    resmin en sağında bir taht üzerinde oturan kişi "kral"dır. tacı ve asası üzerinde bulunan kral, idrak etme yeteneğinden yoksun olduğunun anlaşılması için eşek kulaklarıyla betimlenmiştir.

    kral'ın iki yanında bulunan kişiler, "bilgisizlik" ve "kuşku"dur. bilgisizlik ve kuşku, kral'ın kulağına bir şeyler fısıldayarak onu manüple etmektedirler.

    resmin sol tarafında siyahlar içinde yas tutmakta olan yaşlı kadın "pişmanlık"tır. iki büklüm olmuş pişmanlık, yaşlı gözlerle dönüp arkasındaki çıplak kadın figürüne bakmaktadır.

    resmin en solunda bulunan ve pişmanlık'ın yaşlı gözlerle dönüp baktığı çıplak kadın "gerçek"tir. gerçek, resimde en arkada bulunan kişi olduğu için ortaya çıkması zaman alacaktır. tüm çıplaklığı ile seyircinin önünde duran gerçek, kurban'ın masum olduğunu bilen tanrı'yı işaret edercesine eliyle gökyüzünü göstermektedir.

    venüs'e büyük bir hayranlık duyan ve sık sık tablolarında kendisine yer veren botticelli, bu resminde de gerçek'i "venüs'ün doğuşu" ve "bahar alegorisi" adlı eserlerindeki venüs biçiminde tasvir etmiştir.

    sandro botticelli'nin rönesans dönemine ait bu muazzam eseri "apelles'e iftira" adlı tabloyu floransa'daki uffizi galerisi'ni gezerken bulabilirsiniz.
  • 16
    merhaba değerli yazarlar, güzel bir pazar sabahında, sizlere çoğu galatasaraylı için özel bir yeri olan für elise'nin isminin ortaya çıkış hikayesinden bahsetmek istiyorum.

    https://www.youtube.com/watch?v=e4d0LOuP4Uw (bir yandan da dinlemek isterseniz buyrun)

    aslında bakıldığında für elise'nin isminin ortaya çıkışıyla ilgili bugün hala kesinlik kazanmış bir veri yok. hakkında ortaya atılan teorilerin en az bir tanesinin kesin şekilde doğru olduğu anlaşılmakla birlikte, bunun içlerinden hangisi olduğu net değil ve bu saatten sonra netleşecek gibi de durmuyor. fakat bu teorilerin duyulmasının ilginç olabileceği kanaatindeyim.

    almancada “elise için” anlamına gelen für elise, 1810’lu yıllarda ludwig van beethoven tarafından bestelenmiştir ve bugün popülaritesini halen korumakta olan bir eserdir. dünyanın en bilindik müziklerinden biri olan bu beste, nicelerini piyanoyla ilgilenmeye teşvik etmiş özgün bir esin kaynağıdır.

    beethoven bu besteyi yaptığı dönemde artık kırk yaşlarındaydı ve tarihin en büyük müzisyenlerinden biri olacağı da kesin bir şekilde anlaşılmıştı. oysa beste 1865’te, yani beethoven’in 1827’deki ölümünden çok sonra yayınlandı. beste yayınlanırken "elise için" adı uygun görüldü. çünkü beethoven araştırmacısı ludwig nohl, eserin orijinalinde böyle bir ithaf fark etmişti. bu olay birtakım spekülasyonlara yol açtı. fakat ortada hiçbir kayıt ya da mektup yoktu. kimse merhum bestecinin o dönem, hayatında “elise” diye birinin varlığını hatırlayamamıştı!

    peki o halde beethoven’ın für elise’indeki "elise" kimdi?

    1. teori

    ilk ve yıllarca doğru olduğu zannedilen teoriye göre, beethoven'ın für elise üzerinde çalışırken therese malfatti isminde bir kadına aşık olduğu, beethoven araştırmacısı ludwig nohl’un da bestecinin kötü el yazısını yanlış okuyarak bunu "für elise" olarak duyurduğu yönündeydi. buna istinaden birkaç yıl sonra o ithafın, aslında “therese için” şeklinde olduğu söylenmeye ve hikaye bu şekilde kabul görmeye başladı. ta ki, şarkıcı ve piyanist elisabeth röckel adı ortaya çıkana kadar!

    2. teori

    2009 senesinde klaus martin kopitz isminde bir beethoven araştırmacısı, “elise”in, beethoven’ın besteyi yapmadan birkaç yıl önce tanıştığı opera sanatçısı elisabeth röckel’in takma adı olabileceğini söyledi. fakat röckel, o dönemlerde beethoven’ın arkadaşı ve meslektaşı olan avusturyalı besteci johann nepomuk hummel’le evlilik hazırlıklarındaydı. teoriye göre röckel, hummel ile evlendi fakat beethoven’in bu evliliğe rağmen röckel'e ilgisi hiçbir şekilde kaybolmadı. 2009'da berlinli müzikolog klaus martin kopitz, yaptığı araştırmalara dayanarak bu kadına arkadaş grubunda elise olarak seslenildiğini duyurdu ve beethoven'ın röckel'e duyduğu ilgi nedeniyle eserine "für elise" adını taktığına kanaat getirdi. doğru olabileceği düşünülen bu teori'nin inanılırlığı bir süre devam etti. fakat birkaç yıl sonra işin içine başka bir elise girdi!

    3. teori

    kanadalı müzik bilimci rita steblin’e göre beethoven, 1810’da piyano için bestelediği “für elise” sonatını bavyeralı şarkıcı elisa barensfeld’e adadı. avusturya ve almanya’da, gazete haberleri, polis raporları, soyluların hatıra defterleri ve mektuplarını inceleyerek iz süren müzik bilimci, beethoven’ın “elise için, 27 nisan- ludwig van beethoven'dan" şeklindeki el yazısına ulaştı. rita steblin, bu notun o tarihlerde viyana’da bestecinin aşık olduğu theresa malfatti’nin komşusu ve öğrencisi elisa barensfeld’e düşüldüğü sonucuna vardı. elisa barensfeld, ludwig van beethoven’ın ünlü parçasını bestelediği yıllarda johann nepomuk mälzel’in evinde yaşıyor ve konserler veriyordu. mälzel, beethoven’ın çılgınca sevdiği, evlenmek istediği therese malfatti ile kapı komşusuydu. müzik bilimci rita steblin de bu bilgiden yola çıkarak elisa barensfeld’in malfatti’den de ders aldığı ve onunla birlikte müzik icra ettiği sonucuna varıyor. beethoven’ın da “für elise” yi sevgilisi malfatti’yi öğrencisi üzerinden etkilemek için yazdığını öne sürüyor. beethoven bütün çabalarına rağmen bilinmeyen nedenlerle malfatti ile hiçbir zaman evlenemedi. elisa barensfeld'den ise kendisinin 1820 yılında amerika’ya göç etmesinden sonra bir daha asla haber alınamadı.

    4. teori

    son teori benim en sevdiğim, aslında biraz efsane-fıkra tadında olan bir teori. rivayete göre bir gün beethoven, kendisine bir reçete yazması için doktoruna gider. muayene esnasında adı therese olan doktorun küçük kızı, elinde hatıra defteriyle odaya damlar ve ısrarla beethoven'dan bu hatıra defterine kendisi için bir şeyler yazmasını ister. beethoven'ın aklına yazacak bir şey gelmez tabii, çünkü kızı neredeyse hiç tanımıyordur. küçük kızı kırmamak için tüm içtenliğiyle "ben bunun yerine sana bir beste yapayım, ne dersin?" der ve küçük kız da tabii bunu sevinçle karşılar. beethoven, ona adını sorar, kız da therese olduğunu söyler. aynı akşam eve döndüğünde çabuk çabuk bu parçayı bestelemeye başlar. aradan belli bir süre geçer. besteyi tamamlandığı gün de bir ulakla doktorun evine yollar. therese sevinçle besteyi inceler. fakat bir yanlışlık vardır. eserin üzerinde "für therese" yazması gerekirken "für elise" yazıyordur. o dönem ciddi işitme problemleri yaşayan beethoven, kızın adını elise olarak anlamıştır ve eserin adı "für elise" olarak kalmıştır.

    işte böyle... aradan yüzyıllar geçti fakat für elise'in isminde yatan gizem hala tam olarak çözülemedi. hangi teorinin gerçek olduğu da artık biraz da biz okurların tercihine ve yorumuna bırakılmış. fakat isminde yatan sır ne olursa olsun für elise, bestelenişinden yaklaşık 200 yıl sonra bile bugün hala, insanlara piyanoyu ve klasik müziği sevdirmeye, başlangıcıyla kalplerde baharı hissettirmeye, tam içten içe barındırdığı hüznü fark ettirecekken, aslında güzel günlerin müjdecisi olduğunu vurgulamaya devam ediyor notalarında. ve tabii güzel bir mayıs akşamında uefa kupası'nın galatasaray'a geleceğini haber ediyor her defasında...
  • 18
    20. ve 21. yüzyılın en büyük münevverlerinden ve benim de çok sevdiğim büyük düşünür umberto eco'nun bugün ölüm yıl dönümü. kendisi ölümünden 3 yıl kadar önce türkiye'deydi ve tarlabaşı'nda çekilmiş şöyle bir fotoğrafı mevcut.

    https://pbs.twimg.com/...t=jpg&name=small

    dil bilimci ve yine sevdiğim isimlerden olan nassim nicholas taleb'in meşhur siyah kuğı kitabında eco'nun 30 bin kitaplık kütüphanesi ve anti-kütüphane kavramı hakkında şunlar söylenmektedir:

    “yazar umberto eco ansiklopedik bilgiye sahip, sezgileri son derece kuvvetli ve hiç de sıkıcı olmayan akademisyenlerin oluşturduğu küçük bir gruba mensuptur. otuz bin kitaptan oluşan muazzam bir özel kütüphanesi vardır ve gelen her ziyaretçileri iki sınıfa ayırır: “vay canına! sinyore professore dottore eco, ne muhteşem bir kütüphaneniz var! bu kitaplardan kaç tanesini okudunuz? tarzında bir tepki verenler ve-çok küçük bir azınlık da olsa da özel bir kütüphanenin kişinin egosunu körükleyen bir uzantısı değil, bir araştırma aracı olduğunu anlayabilmiş olanlar. okunmuş kitaplar, okunmamışlardan daha az değerlidir. kütüphaneniz, mali imkanlar, ipotekli kredi faizleri ya da bu aralar sıkışık olan gayri menkul piyasası elverdiği ölçüde “bilmedikleriniz”i içermelidir. yaşınız ilerledikçe edindiğiniz bilgiler ve okuduğunuz kitaplar da artar ve raflardaki okunmamış kitaplar da artar ve raflardaki okunmamış kitaplar size tehditkar bir biçimde bakmaya başlar. aslında ne kadar çok bilirseniz okumadığınız kitapların sayısı da o kadar çok çoğalır. biz bu okunmamış kitaplar koleksiyonuna anti-kütüphane diyelim. bilgimizi genelde korunması ve saklanması gereken kişisel bir mülk gibi görürüz. hiyerarşik düzende yükselmemizi sağlayacak bir süs olduğunu düşünürüz. eco’nun kütüphane duyarlılığını rencide eden bu bilinene odaklanma eğilimi, zihinsel faaliyetlerimize kadar uzanan bir önyargıdır. “

    https://pbs.twimg.com/...=jpg&name=medium
  • 19
    10 milyar dolar değerindeki james webb uzay teleskopu tarafından çekilmiş smacs galaksi kümesine ait 4.6 milyar yıl öncesine ait fotoğraf * nasa tarafından paylaşıldı. farklı bir duygu, harika bir tecrübe.

    ilgili teleskop görseli;

    https://gss.gs/QYu.jpg

    fenerbahçe gidip federasyona başvurmaz umarım, bizim bunlar diye.

    (bkz: 4.6 milyar yıl öncesi şampiyonluk yalanı)
  • 20
    going to the match adlı 1953 tarihli bir tablo 7.8 milyon pound'a bir müzeye satılmış. l. s. lowry'nin bu tablosu ingiltere futbol birliğinin sponsorluğunda açılan bir sergi için yapılmış ve buradaki yarışmada 1. olmuş. 99'da profesyonel futbolcular birliği satın almış tabloyu. tablodaki stadyum ise bolton wanderers'ın eski stadı olan burnden park'mış.

    söz konusu tablo:

    https://the-lowry-site.s3.amazonaws.com/...002-copy-960x600.jpg

    haber:

    https://www.theartnewspaper.com/...uction-record-of-78m
  • 22
    yeni keşfettiğim bir youtube kanalı var, ismi kukla kabare. belki de birçoğunuz biliyordur.

    abartıyor muyum bilmiyorum ama, çok uzun zamandır bu kadar güzel bir şey izlemediğim için burada da paylaşmak istedim. sözlüğümüzün konseptine uygun birkaç videoları şöyle:

    katar dünya kupası, tsubasa üzerine:
    https://youtu.be/CV8ElGE32-o

    çeşitli spor dalları üzerine:
    https://youtu.be/8V4-IUkvJ78

    peki ben kendilerini özellikle neden paylaşmak istedim? deprem üzerine yaptıkları şu muhteşem video sebebiyle:
    https://youtu.be/I49WylhTam4

    kukla sanatını icra eden çok başarılı ve müthiş mütevazi kişiyi (nazmi sinan mıhçı) ve çok ilginç hikayesini merak ederseniz onu da bu güzel söyleşide bulabilirsiniz:

    https://youtu.be/WyWgOdsTZ-s
App Store'dan indirin Google Play'den alın