resim
Franklin Edmundo Rijkaard
Görev:Teknik Direktör
Takım:Kariyer Sonu
Yaş:62
Uyruk:Hollanda
  • 3877
    tudor aklıma geldikçe sinirleniyorum, alternatif arıyorum ve kıvırcık saçlımız geldi aklıma. bamla yapamadıklarını belki fernando ndiaye ile yapabilir. başıma bir şey gelmeyecekse ikna edilmesi mümkün olmaz mıdır dediğim hollandalı teknik adam.
    düzeltme: bu adam zamanında hücum anlamında bir sıkıntısı yoktu kadronun ama bana kimse orta saha,defans ve kaleci anlamında bir şey söylemesin. hh'yi tercih edenlere mutluluklar dilerim.
  • 3878
    kendisinin yerine hamza hamzaoglu'nu bile tercih ederim. elinde gayet iyi bir kadro vardi rezil sonuclar aldi.

    edit: aynen canim kardesim bok gibi orta sahasi vardi bu adamin. agzinin suyunu akita akita izledigin mehmet topal'la selcuk'u cebinden cikaracak elano'lu orta sahasi vardi. stoper ikilisi de ujfa-semih'ten sonraki en saglam defans hattiydi formda servet ve neill'le. bekleriyse avrupa 3.'su turkiyenin bekleriydi. sabri ve hakan balta'nin en formda donemleri. ama aynen takimi bir 5. bir 3. yapti ya inanilmaz basarili oldu tekrar gelsin.
  • 3879
    elinde bok gibi kadro vardı da elimizde forvet bırakmayışını da hatırlıyoruz. elindeki kadronun bokluğu da biraz kendi bokluğuydu. ayrıca kendisi teknik direktörlüğü bırakmıştı. hatta daha doğrusu teknik direktörlük onu bırakmıştı. futbolculuğu döneminde sorumluluk almıyor, almak istemiyor olmasından dolayı cruyff'la kavga etmiştir. sorumluluk istemeyen birinden de ancak bu kadar teknik direktör olur.
  • 3881
    seviyordum seni rijkaard, bir ara mehmet batdaldan dahi umutluydum sayende.. bir yola girmiş gidiyorduk, seninle aynı entryde adını anmak istemesemde canerin oyununa gelmiştik. ne olursa olsun kenarda güven veriyordun bana. hele 2. seneki kadron gerçekten içler acısıydı, acımasızlıktı adeta. vurdumduymaz bir havan olsada, basının saçma sapan sorularına şaşkın şaşkın bakışların, lüle lüle saçların ve ucundan da olsa inandırdığın total futbol anlayışın için tekrardan teşekkürler surinamlı lama*
  • 3882
    zamanında türk futboluyla alakalı çok yerinde bir tespit yapmış olan eski teknik direktörümüz. ''türk futbolunda her şeyden biraz var, hiç bir şeyden tam yok.'' demişti kendisi, lakin hiçbirimiz oradaki 'hiçbir şey=futbol' olduğunu tahmin edememiştik. şimdi daha iyi anlıyoruz. özellikle futbolun artık futbol değil, siyasetin oyuncağı haline geldiği böylesi bir dönemde. konuyla alakalı daha derinlemesine tesbitler gelecektir. ben şimdilik özet bir tespit geçeyim dedim.

    ekleme: bahsettigim tesbitten de ziyade derinlemesine analiz usta bir kalemden gelmiş (bkz: #2547479) kalemine yüreğine sağlık.
  • 3886
    kendisiyle ilgili bugün hala kafama takılan bir anekdot var. 2010 mayısında sezon bitince tatile çıkarken havalimanında kendisine soru yönelten basın mensuplarına yönetime kaliteli bir transfer listesi verdim demişti. sonra temmuz 2010'da yeni sezon açılışı için geri döndüğünde adeta şok olmuş gibi verdiğim listeden hiçbir oyuncuyu almamışlar demişti. yani anlamadım ki bu adam tatilde tibete gidip keşişlerle inzivaya mı çekildi? kuzey kutbunda kamp mı yaptı yoksa afrika'nın tecrit bir köyünde mi geçirdi koca yaz tatilini? yoksa acaba galatasaray'ı takip etmek mi istemedi? internetin deli gibi yaygın olduğu bir dünyada insan hiç mi girip internete bakmaz ne olup bitiyor kulüpte diye, işyerin orası senin be. * belki de yalan haberdir ama haberlerden böyle okumuştum ben. zaten belki de o yıl tarihinin en kötü sezonuna başlayan galatasaray'ın çöküşüne rijkaard da böyle bir vurdumduymazlıkla katkı vermiştir bilemiyorum. benim burada sizlere anlatmak istediğim şey, hatırladığım bu trajikomik haberdi. eğer gerçekse bende bu rijkaard kafasından istiyorum kesinlikle. tatil boyu gündemle ilgili bütün olan bitenden kendini soyutlamak harika bir şey olmalı *
  • 3889
    geldiği sezon, kulüp tarihinin o zamana kadarki en pahalı kadro değerine sahip bir ekiple lige fırtına gibi başlamıştır.

    orta sahamızda daha kaliteli bir üçlü olsaydı, şuanda belki 2-3 şampiyonluk daha önde olabilirdik rakiplerimizden.

    kendisinin, kriz yönetimindeki başarısızlığı ve kültür çatışmasından dolayı topraklarımızda tutunamadığını düşünüyorum.
  • 3890
    aslında çok güzel başlamış ama ülkemize gelen her başarılı veya buradan gittikten sonra başarılı olan yabancı teknik direktör gibi gerek yabancı sınırlaması gerekse yerli futbolcuların sorunlu olması gibi durumlardan ötürü yavaş yavaş dibe doğru gitmiş kendisini herşeye rağmen güzel hatırlayacağım teknik direktörümüzdür.

    aslında gayet güzel transferler yapılmasına rağmen bir önceki sezonun oyuncularının da forma girdiği güzel bir kamp döneminden sonra sezona rakipleri futbol olarak bayağı ezerek başlamıştık. en büyük ve ilk falsoyu kaleci de yaptı belki de yapmak zorunda kaldı. leo franco'ya kale emanet edildi ilk haftalarda biz farklı kazanırken sorun olmadı ama iş kızışmaya başladığında kendisi sağolsun 1 maçı bile tek başına alamadı ki giderken de bize kazığın hasını atarak gitti. ilk 11'in kendi içerisinde bile gözle görülür bir kalite farkı vardı. hücum hattı "baros-kewell-keita-arda-elano" iken takımın gerisi "gökhan-servet-sabri-mustafa sarp-barış özbek-leo franco" gibi isimlerden oluşmak zorunda kalıyordu. yabancı sınırlaması maalesef kendisinin elini kolunu bağladı bir yerde. bunun yanında adnan sezgin gibi futbolcular üzerinde hiçbir ağırlığı olmayan bir kişinin futboldan sorumlu olması sorunları kartopu gibi büyüttü ki bir sezon sonra neredeyse üzerimize çığ düşecekti. ilk sezon devre arası transferlerinde kaleciden sonraki diğer büyük hatasını yaptı. jo'yu getirebilmek için yabancı kontenjanında boşluk aramak gerektiğinde tercihini baros sakat olmasına rağmen nonda'dan yana kullanması (ki o zamana kadar 15 golü vardı) sezonun ikinci yarısında bazı maçlarda arda ve keita'nın santrafor oynaması gibi bir garabeti ortaya çıkarmıştı. ikinci yarıda sıkışan maç temposu ile kendisinin almış olduğu bu hatalı kararlar ile oluşan kadro sorunları üzerine leo franco'nun fenere ali sami yen'de hediye ettiği maçtan sonra film koptu ve seri puan kayıpları ile sezonu 3. tamamladık.

    ikinci sezonunda ise üstte renkdaşlarımın da belirttiği gibi yapılan transfer garabetine ses etmeyişi ya da "bu takımdan bir yol olmaz zaten bende tazminatımı alır dalgama bakarım" rehaveti ile başladığı ikinci sezona lviv skandalı ile giriş yapmış üstüste 4 maç alarak ligde biraz toparlasa bile bu seferde yerli futbolcu çetesine kurban gitmişti. servet'in şov yaptığı 4 olsunda hoca gitsin diye oynadığı bir ankaragücü maçından sonra (skibbe'ye de aynı tarifeyi uygulamıştı ama o zaman 5 yemiştik) görevine son verilmişti.

    tek bir kalıbın hocasıydı maalesef. eldeki malzemeye göre takım kurmaktan ziyade takımı kendi kafasına uydurmaya çalıştı ama ülkemizde hele bir de o zamanki futbolcu çetesiyle bu işlem tabiki çok zordu. kendisine sabredilseydi sistem kurardı dendi ama bence o iş de olmazdı çünkü servetle sabriyle mustafa sarpla barış özbekle neyin sistemini kuracaksın ki? zaten kendisinin teknik direktörlük meziyetlerinin de futbolcu yeteneklerine dayalı olduğu bizden sonraki gittiği hiçbir takımda dikiş tutturamamasından da ortaya çıktı.

    ama ilk başta dediğim gibi ben kendisini yine de iyi hatırlayacağım çünkü elindeki malzemeye oranla futbol oynatmaya çalışan galatasaray kültürü ile futbol olarak uyuşan bir kişiydi. keşke kendisiyle yabancı sınırının olmadığı daha vizyoner bir başkan ile birlikteyken çalışabilseydik demek isterdim ama demiyorum çünkü fatih terim yaşıyorsa ve bu işi yapıyorsa fatih terim allah kerim demekten başka çaremiz yok :)
  • 3891
    son onbeş yıllık barcelona hegemonyası, zevkten dört köşe olan camp nou ahalisi, içerde dışarıda 5 lik 6 lık real madrid zaferleriyle sarhoş olmuş, ispanya milli takımının temelleri de o barcelona'nın üzerine inşa edilmiş, hem barça hem de ispanya, kupanın her türlüsünü almışsa, bugün messi diye bir adamı dibi düşmüş biçimde izliyorsa, bu çapsız abimizin eseridir, onun attığı temellerdir, guardiola'nın değil.

    galatasaray serüveni üzerinden frank'e çakmayı da hiç doğru bulmam. o dönemde, futbolu öyle yalamış yutmuş bir transfer komitemiz vardı ki, tüm parayı ön alana, hücuma, cambazlara dökelim, arkayı bir şekilde götürürüz düşüncesi hakimdi ve transferler bu kafayla yapıldı. futbol böyle sığ bir oyun değil.

    bu hayatta bazı insanların değeri anlaşılmaz, o da onlardan sadece biri.
  • 3892
    kendisi barcelona'nın başına geçmeden önce, figo'nun ayrılığıyla beraber 3 senelik bir kaos dönemi yaşanmıştı. van gaal sonrası geçiş döneminin sancıları yaşanıyordu. rochemback, riquelme, saviola, geovanni, overmars, petit, christanval, patrik andersson gibi transferler bekleneni verememişti. luis enrique, frank de boer, rivaldo gibi yıldız oyuncular futbol çağlarının son dönemindeydi. litmanen, simao, zenden gibi kadroya zenginlik katabilecek isimler elden çıkarılmıştı. kaleci konusunda da bir istikrar sağlanamamıştı.

    çapsız denilen bu adam takımın başına geçtiğinde elle tutulur transfer olarak rafael marquez, ronaldinho, kiralık olarak gelen van brockhorst'u sayarım. ronaldinho bile laporta'nın seçim vaadi olan beckham'ın madrid'e gitmesi üzerine bir başarısızlığı örtme çabası olarak görülmüştü. aynı sezon başlangıcında yıldız transfer olarak takıma kazandırılan rüştü reçber de doğru düzgün forma şansı bulamamıştı. genç yetenek olarak büyük ümitlerle getirilen quaresma da beklentileri karşılayamadı. ancak önemli bir değişim ve geçiş sezonuydu. geovanni, rochemback, de boer, bonano, navarro, riquelme, christanval, enke, alfonso gibi çok sayıda isimle yollar ayrıldı. kadroda gelecek planlaması doğrultusunda gerekli sadeleştirme yapıldı.

    potansiyeli ne kadar büyük olsa da en üst düzeye erişemeyen saviola, geçmişi mumla aratan kluivert, overmars, luis enrique gibi isimlerle bile bu takım ligi deportivo ve real madrid'in üzerinde ikinci sırada bitirdi. o dönemde valencia ve deportivo la coruna gerçekten üst düzey kadrolara sahipti; la liga'nın keyif veren yanıydı bu rekabet. los galacticos ise 4. sıradaydı. hani ergenlerin çok çok başarılı sandıkları zidane, ronaldo, figo, raul, bechkam, guti, casillas, roberto carlos'lu real madrid'den bahsediyorum.

    sonraki sene ise eto'o, larsson, giuly, deco, edmilson, belletti, sylvinho gibi nokta transferler yapıldı. mevcut kadrodaki ronaldinho, marquez, brockhorst gibi isimlerle harmanlandı. la masia ürünü genç oyuncuların da takıma kazandırılmasıyla beraber ortaya tarihin en keyifli futbolunu oynayan barcelona'sı çıktı. bugün övgüyle bahsedilen, la masia'dan yetişmiş puyol, xavi, iniesta, valdes, messi gibi isimler de kariyerlerini bu adama borçludur.

    lig ve şampiyonlar ligi şampiyonluğu sonrasında thuram, zambrotta, gudjohnsen gibi önemli takviyelere rağmen ikili averaj nedeniyle la liga'da madrid'e, deplasman golü kuralı nedeniyle de şampiyonlar ligi eşleşmesini de liverpool'a kaybetmesi hem şanssızlık hem hayal kırıklığı oldu. istifa ile sonuçlanan sezonda da thierry henry, eric abidal, yaya toure gibi ciddi isimler takıma kazandırıldı. altyapıdan da bojan krkic, pedro, giovani dos santos gibi isimler entegre edildi. ancak bu sezonda ludovic giuly'nin takımdan ayrılışı, ronaldinho'nun futboldan kopması, eto'o ve deco'nun sakatlıklarla sezonun önemli kısmında takıma katkı vermemeleri belirleyici etkenlerdi.

    sözün özü; barcelona'nın son 20 senesine damga vurmuş bir isimdir frank rijkaard. kendisinin mirasını doğru şekilde değerlendiren guardiola ile seviye bir üst noktaya taşınmıştır. evet barcelona sonrasında kariyeri hüsrandır. ancak kendisinden sonra la masia'dan takıma kazandırılmış üst düzey kaç isim olmuştur? 100 milyon euro ve üzerinde bonservis ödenen kaç isim olmuştur ve bu isimlerin takıma kaç kuruşluk katkısı olmuştur? coutinho, dembele, semedo, vidal, kevin prince boateng, lenglet, malcom, firpo gibi isimlere uçuk rakamlar ödendi. şu anda yaşı 30'un üzerinde olan messi ve suarez'i çıkardığımız zaman takımın hali ortada. kadro planlaması, sistem hak getire.

    o yüzden insanları çapsızlıkla suçlamadan önce lütfen açıp okuyalım. bu kulüp van gaal sonrası dönemde tekrar ayağa kalktıysa bunu borçlu olduğu en önemli isimdir rijkaard.
  • 3893
    hazır söz eskilerden açılmışken kendisinden bahsedilmeden geçilmeyeceğini düşündüğüm eski teknik direktörümüzdür. kendisi geldiğinde avrupa fatihi olduğumuz, jardel'i alabildiğimiz dönemlere gidebileceğimiz ve yeniden top class seviyeye çıkabileceğimiz gelmişti aklıma. zaten bu hissi sağlamlaştıran jo, dos santos ve elano gibi hamleler yapmıştık. müthiş giriş yaptığımız sezon ve ardından gelen çöküş, bizi ligin orta sıra takımı haline getirecek bir kadro mühendisliği, oyunculardaki disiplinsizlik ve yanlış formasyon ısrarı. boşa gitti emekler, heba oldu yıllar. yine aklıma geldi ve üzüldüm şu günlerde. ve bence o zamanlardan sonra da kolay kolay besleyemeyeceğiz top class seviyelere çıkma ümidini. zamanla hep seviye arttı yurtdışıyla ve daha da artacak, bu belli.
  • 3894
    ileri uca muazzam transferler yaptığımız sezon * orta saha, kaleci ve defans oyuncuların yetersizliği sebebiyle hem avrupa'da hem ligde istediğimiz sonuçları alamamıştık. hollandalı teknik direktörlerin türkiye'de başarısız olması tezinin birincil örneklerinden biri olmuştur. bizden sonra da kariyeri aşağıya doğru düşmüştür. bir ara suudi arabistan milli takımını falan çalıştırmış ve daha sonra sessiz sedasız bu işlerden elini ayağını çekmiştir. o kadar alınan üst düzey forvet oyuncuları yerine melo tipi bir orta saha ve ujfa tipli bir defans aldırsaydı durumumuz nasıl olurdu gerçekten merak ediyorum.
  • 3897
    iniesta'nın four -four -two dergisine verdiği röportajdan , rijkard hakkındaki alıntısı.
    çok şey. çok şeyi değiştirdi. 2000’lerin başında barça çok zor zamanlardan geçiyordu. başkan değişmişti, eleştiriler ve protestolar vardı; takım 2000-2001 sezonunda şampiyonlar ligi’ne katılmayı bile rivaldo’nun ligin son maçında valencia karşısında hat-trick yapmasına borçluydu. beş yılda beş antrenör gelmişti, ama sonra 2003’te rijkaard geldi ve beraberinde ronaldinho’yla deco gibi oyuncuları getirdi. van gaal yönetimindeki barcelona’da çok fazla sayıda hollandalı oyuncu vardı ama rijkaard sadece daha fazla hollandalı getirmedi. benim gibi, xavi gibi, puyol gibi altyapıdan oyuncularla hollandalıları bir takım haline getirdi. rijkaard hep “adım adım” derdi; adım adım gittik, bir anda tüm maçları kazanmaya başlamadık.

    rijkaard barcelona’nın felsefesini anlamıştı. futbolun insanlara keyif verecek şekilde oynanmasını istediğini söylüyordu bize hep. takım iyi gidiyorsa insanların da mutlu olacağını biliyordu. ben de artık daha çok oynuyordum, çoğunlukta oyuna sonradan giriyordum ama oynuyordum. 2005-2006 sezonunda xavi sakatlanınca ilk onbirde daha çok çıkmaya başladım.
  • 3898
    bizi emeklilik ikramiyesi olarak görmese başarılı olabilirdi. türk futbolunu en iyi anlatan sözü söylemiş hocadır. herşeyden biraz var ama hiçbir şeyden tam yok. dick advocaat da türk futboluna ait güzel tespitlerde bulunmuştu ama buna rağmen o da gönderildi. kendisi değil de dick aklıma geldikçe ülkemizde esen değişim rüzgarlarının nasıl kolpa olduğunu görüyorum. şu lafların söyleyen adamın gönderildiği yerde değişim filan olmaz;

    fenerbahçe kariyerimde oyuncuların çoğu beni sevmezdi. bazı kalitesizlikleri yüzlerine söylüyordum. bu taraftara bu mücadele yakışmıyordu çünkü. yönetimle problemler oldu. kalsaydım takımda tahmin edilmeyecek değişiklikler olacaktı. türk futbolunda oyunculara aşırı romantiklik ve duygusallık yüklenmiş, kalitesizlik gizlenmiş. gerçekler sezon sonu acı tecrübe oluyor. bu paraların döndüğü alanda oyuncuların başarısız olması salaklıktır.
  • 3899
    futbolcuyken harika bir kariyer yaptı.
    efsane milan takımının en önemli parçalarından biriydi.
    hollanda milli takımının değişmez oyuncusuydu.
    teknik direktörlüğü de büyük başarılarla başladı.
    barselona'ya muazzam futbol oynattı.
    ronaldinho, xavi, iniesta, e'too gibi yıldızlardan olağanüstü verim aldı.
    messi'nin yükselişinde, takımın ona olan entegrasyonunda önemli rol oynadı.
    şampiyonlar ligi ve la liga'yı kazanan bir teknik direktör olarak galatasaray'ın başına geçtiğinde ise beklenti çok yüksekti ve ilk haftalarında da keyif veren bir futbol oynatıp, iyi sonuçlar alıyordu...
    ancak ne var ki, o sezon futbol saha içinde kalmıyordu, pek çok takım şike yaparak daha sonra ceza alacaktı...
    rijkaard, yaşanan puan kayıplarına daha fazla dayanamadı ve ayrıldı.
    sonraki kariyeri ise serbest düşüş şeklinde devam etti.
    barselona'da yaptığı büyük işler sonrası böylesi bir çizgide gitmesi şaşırtıcıydı...
    belkide kendisi bir keşiş kafasında yaşayan biri...
    kim bilir...
App Store'dan indirin Google Play'den alın